İşsizlik yokmuş, iş beğenmeme varmış!
Yandaşların, iktidarı ne pahasına olursa olsun, savunma refleksi çok yüksek. Bu alışkanlıkları yüzünden yüksek enflasyon, yüksek kur ve yüksek işsizlik ortamında çok tepki çeken, tuhaf savunma mekanizmaları geliştiriyorlar.
Mesela, iktidara yakınlığıyla bilinen Türkiye gazetesi, “8 bin TL maaşla çalışacak işçi yok” manşetiyle çıktı.
Gazetenin birinci sayfasında, manşetten ve çok büyük puntolarla verilen haberin içeriğinde "Türkiye’nin yıllardır çözemediği ‘iş beğenmeme’ problemi artık üretime de ket vurmaya başladı. Anadolu’da birçok sektör ve işletme maaşları 8 bin TL’ye kadar yükseltti. Ancak yine de çalışacak eleman bulamıyorlar. Böylece üretim ve gelir azalıyor. Yeni siparişler de alınamıyor!" denildi.
Baksanıza meğer üretimin aksamasının, gelirlerin azalmasının sebebi iş beğenmeyen, tembel ve nankör işsizlermiş. İktidarımız her türlü sorunu çözmüş ama bu “iş beğenmeme sorununu” çözememiş.
Habere konu edilen Tersan Tersanesi kurumsal iletişimi, söz konusu ajansa böyle bir röportaj vermediklerini ve haberde bahsi geçen rakamların da doğru olmadığını açıkladı. Yani haber yalan çıktı.
Diyelim ki haber doğru. Türkiye gazetesinin verdiği haberde aranan işçilerin vasıfları da belirtilmiş: “Paslanmaz ve argon kaynak bilen, kaynak konusunda uzmanlaşmış personele ihtiyacımız var. Mobilya ve panel montajlarında da yetişmiş eleman lazım” denilmiş. Bu vasıftaki işçilere 8 bin TL veriliyor olmasına rağmen işyeri bu tür işçiler bulamıyorsa sebebi “iş beğenmeme”değildir. Bu konularda uzman, nitelikli usta bulmakta yaşanan bir sıkıntı varsa, okullarımızdan sanayinin istediği özelliklerde, belli alanlarda ustalaşmış kişiler yetişmediği içindir.
RTE 81 ilimize yayılmış üniversitelerin sayılarını 207’ye çıkartmış olmakla övünür. Yine çok övdüğü İmam Hatip Lisesi sayısını 2015-2016 eğitim yılında 1149 iken, 5 yılda 1651’e çıkarttı.
Ama bahsi geçen haber doğru olmasa da kendi gözlemlerimizden de biliyoruz ki eğitim sistemimiz sanayicilerimizin aradığı vasıfta bilgi ve beceriye sahip eleman yetiştiremiyor.
Bunun da ayıbı ve kusuru, vasıfsız oldukları için iş bulamayan milyonlarca işsizin değil, devleti yönetenlerindir.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), 2020 yılı verilerine göre, Türkiye’de 15,2 milyon kayıtlı çalışanın yüzde 42’si asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücretin çok az üstünde olanları da dahil ettiğinizde her 3 çalışandan 2’si asgari ücret civarında ücret alıyor.Kayıtsız olanların ise çoğunun asgari ücretin de altında ücret aldığı malum.
Yine TÜİK’in rakamlarına göre bile, Genç işsizlik oranı yüzde 23. Geniş tanımlı işsizlik olarak da nitelendirilen "âtıl iş gücü" oranı ise yüzde 27,5 mertebesinde.
Bu ortamda “8 bin TL maaşla çalışacak işçi yok” diye manşet atmak, gazetecilik bakımından da ahlaki açıdan da utanç vericidir.
* * *
AKP POLİTİKALARININ GETİRDİĞİ YER
AKP’liler yıllarca uyguladıkları “yüksek borç, düşük kur, yüksek faiz” politikasının yarattığı yalancı cennetle övündüler. Geldiğimiz nokta ise “yüksek borç, yüksek kur, yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik.”
AKP iktidarları, dünyada para bolluğunun yaşandığı, dışarıdan uygun şartlarda bol döviz girişinin olduğu ve AB çıpasının etkisiyle dış yatırımcının geldiği bir dönemi heba etti.
Bu dönemde israf, yolsuzluklar ve usulsüzlüklerle belli kesimleri zengin ettiler. Seçim kazanmak için çok verimsiz ve önceliği olmayan gösterişli yatırımlar yaptılar. Bunların da çoğunu Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) veya Yap- İşlet- Devret modeliyle yaparak yükünü gelecek nesillerin üstüne yıktılar.
Dışarıdan para gelmeye devam ettikçe sürdürülebilecek bir saadet zinciri idi. Para gelişi durunca zincir artık koptu. Yüksek faizle bile dış borç bulamıyorlar.
19 senede öyle bir sanayi yapısı oluşturdular ki, ihraç edebilmek için yüksek oranda ithalat yapmak zorundayız. Tarımda kendi kendine yeten ülkeydik. Yanlış politikalar yüzünden çiftçi tarlasını ekmez oldu. Köylü ücretli veya emekli olarak şehire yerleşti. Marmara Bölgesi kadar bir arazimizi boş bıraktık. En fazla tarım ve hayvancılık ürünleri ithal edenlerden biri olduk.
Şimdi parası en fazla değer kaybeden, en yüksek faiz uygulayan, en yüksek enflasyon ve işsizlik oranına sahip olan bir ülkeyiz.
* * *
“REİS’İN BİR BİLDİĞİ VARDIR!”
Bir gazeteci, AKP’li eski Belediye Başkanı olan (ve halen Büyükşehir’de kendisine bir görev verilmiş olan) bir arkadaşımınbeyanlarını yazdı:
“Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir bildiği var. O bildiğini yapacaktır. Bir yöntem deniyor ve oradan bir istikrar çıkarmaya çalışacaktır. Yoksa doların yükseleceğini bilmiyor olamaz. Biraz sabredelim. Bu işin sonu iyi olacak.”
Okudum ve utandım. Çünkü bu arkadaşımız geçmişte başarılı ve dürüst bir Belediye Başkanı olduğu için sevdiğimiz bir insan. O, Reis’in yanlış politikaları yüzünden ülkemizin neler kaybettiğini bilebilecek donanımdadır. “Şu gerekçelerle Reis’in yaptığı doğrudur” deseydi saygı duyardım.
Buna rağmen “Reis’in bir bildiği vardır” gibi tuhaf bir gerekçeyle savunma mekanizması oluşturması beni çok üzdü.
AKP’de “aklını, iradesini ve vicdanını bir başkasına teslim etme” anlamına gelen “biat kültürü” çok yaygındır. Nikah törenlerine şahitlik için davet edilen bütün AKP’li yetkililerin eşlere tavsiye olarak "biat et, rahat et!" tavsiyesinde bulunması bu kültürün bir yansıması olsa gerektir. Arkadaşımın, partisindeki yerleşik kültürün tesiri altında kalmış olduğunu görmekten üzüldüm.
"Aklını, iradesini ve vicdanını bir başkasına teslim eden" FETÖ müritlerinin yarattığı tehlikeyi tecrübeyle yaşadık. Koca koca generaller "Hocaefendi’nin bir bildiği vardır" diye darbeye kalkıştılar, insanlarımızı öldürttüler. Bu tecrübeye rağmen, bir kısım müritler hala "Hocaefendi" dedikleri kişinin 15 Temmuz darbe teşebbüsünde dahli olmadığına inanıyor ve savunuyorlar.
AKP’li müritlerin aynı biat kültürünü, "Reis" kültü üzerinden, devam ettirmesinin bekamız açısından ciddi bir risk oluşturduğunu görüyor ve endişe ediyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.