İz bırakanlar... (II)
Cevapladığım sorulara ödül olarak fazladan bir bardak süt ve bir poğaça aldım, aynı yıl duygusal ve fiziksel olarak en ağır öğretmen şiddetine maruz kalarak sınıfta bırakıldım.
Üçer kişinin oturduğu sıralarda solak olmama rağmen, ben öğretmen tarafından ortaya oturtulmuştum.
Güzel yazı dersinde divit alamadığımız için, kamıştan kendi yaptığımız kesik uçlu kalemleri kullanıyorduk. O zaman sıralar eğimliydi. Sıra üzerindeki mürekkep şişesine kamıştan kalemi batırırken arkadaşımın sağ dirseği benim sol dirseğime çarptı ve mürekkep şişesi devrildi. Defterim, ellerim, sıra ve önlüğüm mürekkep lekesiyle kirlendi. Öğretmen beni fena halde dövdü. Onunla yetinmedi, avuç içlerim dışa bakacak şekilde ellerimi kaldırttı birinci sınıfa yeni başlayan kardeşimin bulunduğu sınıf ta olmak üzere, birden beşe kadar bütün sınıflara o şekilde dolaştırdı. “Örnek öğrenci!” diye beni teşhir ederek örseledi. Ve o yıl sınıfta bıraktı.
Önceki yazımda "Hayatta en büyük şans, ilkokulda iyi bir öğretmene rastlamaktır." ben o şansı biraz geç yakalayanlardanım demiştim. Geriye dönüp baktığımda üç öğretmenim dışındaki bütün öğretmenlerim çok iyi iz bırakmış olduğunu görüyorum. Her birini minnet şükran ve saygıyla anıyorum.
Sınıfta yaşanan fiziki ve duygusal şiddetin etkisi kolay kolay atlatılamıyor. Her şeye rağmen, başkalarının benim için hazırladığı kalıba girmeyen, diktikleri elbiseyi giymeyen özgür ruhum, bana biçilen değerden daha fazlası olduğumu ispatlama mücadelesiyle geçti.
Nihayet beklediğim o sihirli el, bana Lise son sınıfta dokundu! 19 Mayıs törenlerinde gençliği temsilen konuşma yapacak öğrenci bizim okuldan seçilecekmiş. Okul Müdürümüz Hasan Yılmaz beni çağırdı, 19 Mayıs'la ilgili bir yazı hazırlamamı söyledi. Şehir kütüphanesinde bazı kaynaklardan yararlanarak uzunca bir konuşma hazırlayıp kendisine götürdüm. Yumuşak bir tonda "Yazı biraz uzun olmuş, kısaltmamız lazım." dedi.
Çalışma masasındaki daktiloya kâğıt takarak, karşısına oturmamı söyledi. Saygısızlık olacağı düşüncesiyle oturmak istemedim. Israr edince mecburen oturdum. Edebiyat Öğretmeni olmasına rağmen yazdığı her cümlede benim onayımı aldı. Yazdığı her cümlede beni önemsediğini, bana değer verdiğini hissettirdi. İşte "O sihirli el!" o zaman dokundu hayatıma.
Öğretmenlik hayatımda rol modelim Hasan Yılmaz Öğretenimin kendimi mühim hissetmemi sağlayan o tavrı, her zaman öğrencilerime yaklaşımım ve onlarla bağ kurmamın anahtarı oldu.
* * *
Ortaokulda Fen Bilgisi öğretmenim Ayhan Ünver’in Çanakkale’de yaşadığını duymuştum. Bir Çanakkale gezisi sırasında kendisini aradım. Görüşmeyeli yaklaşık 25 yıl kadar olmuştu. Kim olduğumu sorduğunda hatırlayamayacağını düşünerek "Dilek Ortaokulunda bir öğrenciniz.", "Adını söyle", "Hocam hatırlamazsınız, bir öğrenciniz." Israrla sorunca söyledim. "Nasıl hatırlamam? İnce uzun boylu esmerdin" deyince bir aynaya bir de kendime baktım. Öğretmenimin "İnce, uzun boylu" dediği, o adam ben miydim? Daha 15 dakika geçmemişti ki öğretmenim, Çanakkale Öğretmen Evi’ne geldi, buluştuk.
Yağmur yağdığı zaman çamurdan yürüyemediğimiz okul bahçesinde kendisiyle çektirdiğimiz siyah beyaz fotoğrafları cebinden çıkardı. Beni ve fotoğrafta bulunan bütün arkadaşlarımın adını tek tek söyledi. Bizi unutmamıştı.
Üniversitede okurken önceleri öğretmen olmak istemediğini, bu kararını çok sevdiği bir öğretmeninin etkisiyle değiştirdiğini söylemiş ve "Bir daha dünyaya gelsem, yine öğretmen olurum" demişti.
Daha sonraki her Çanakkale gezimizde bizi karşılardı.
Ayhan Öğretmen, torunlarının elinde tutan bir dede şefkatiyle öğrencilerime siperleri gezdirirken orada yaşananları yeniden yaşanıyormuş gibi anlatıyor, sanki Başöğretmen oluyor, Mustafa Kemalleşiyordu!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.