Kanal İstanbul'dan sonra sıradaki Kanal Çanakkale
Geçtiğimiz hafta AKP'den ayrılan Ahmet Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı arasında polemik konusu olan şehir üniversitesi arsası polemiği taraflara zarar vermeye başlayınca, gündem birden Kanal İstanbul'a döndü. Ve ben hala Kanal İstanbul'un bu günkü tartışmalarının sebebinin bu olduğunu düşünüyorum, yani gündem değiştirme.
Olayı siyasi ve coğrafi temelleriyle incelersek;
Boğazlar geçişi doğal su yolu olduğu için uluslararası bir deniz yoludur. Montrö Anlaşmasına göre anlaşmada belirtilmeyen hiçbir kısıtlama veya zorlama ile bir ücretlendirme yapamazsınız. (MADDE 2. Barış zamanında, ticaret gemileri, gündüz ve gece, bayrak ve yük ne olursa olsun, aşağıdaki 3. madde hükümleri saklı kalmak üzere, hiçbir işlem (formalite) olmaksızın, Boğazlar'dan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) tam özgürlüğünden yararlanacaklardır. Bu gemiler, Boğazlar'ın bir limanına uğramaksızın transit geçerlerken, Türk makamlarınca, alınması işbu Sözleşmesinin I sayılıEk'inde öngörülen vergilerden ve harçlardan başka, bu gemilerden hiçbir vergi ya da harç alınmayacaktır.)
Ayrıca bir başka kısıtlama da savaş gemilerine getirilmiştir. (MADDE 14. İşbu Sözleşme'nin 11. maddesinde ve III sayılı Ek'inde öngörülen koşullar dışında, Boğazlar'da transit geçişte bulunabilecek bütün yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek (tavan) toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacaktır. Bununla birlikte, bir önceki fıkrada belirtilen kuvvetler dokuz gemiden çok gemi içermeyeceklerdir.)
İşte Kanal İstanbul'un amacı da bu. Savaş gemileri için günün şartlarına uymayan kısıtlamaları by-pas etmek.
SSCB ve Varşova Paktı yürürlükte iken Karadeniz adeta bir SSCB gölü idi. Varşova Paktı ve SSCB dağıldıktan sonra Karadeniz’e kıyısı olan Gürcistan, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan devletleri bağımsızlıklarını ilan ettiler. Dahası Romanya ve Bulgaristan Avrupa Birliği'ne ve NATO’ya katıldı. ABD'nin nüfuz alanına girdiler. Kırım ve Ukrayna krizlerinde Karadeniz’e geçecek ABD savaş gemilerinin en büyük engeli Montrö Anlaşmasıydı.
Bu sorunun bir şekilde çözülmesi için, Rusya’nın her konuda mutabakatının olması gerekir. Karadeniz’de üstünlüğü batıya kaptıran Rusya’nın onay vermesi mümkün değil.
O zaman başka çözüm yolları aramak lazım.
İşte o çözüm yolu da boğaz geçişlerine alternatif yapay su yolu Kanal İstanbul.
Kanal İstanbul’un maliyetinin 75 milyar TL olacağı tahmin ediliyor. Siz onu proje bitinceye kadar fiyat farklarıyla birlikte 100 milyar diyebilirsiniz.
Proje bittiğinde ne üretecek? Enerji mi, tarım ürünü mü, sanayi ürünü mü? Hayır sadece rant üretecek. Belki de dünyanın en pahalı rantını. Kabaca şöyle diyebiliriz, şu andaki birim maliyete 100 milyardan hissesine düşen toplam maliyet kadar. Belki de bu günün fiyatının 5-10 katı bir satış tutarı. Peki bunu kim alır? Tabi ki parasının hesabını bilmeyen Arap Şeyhleri. Kanal İstanbuldan geçen gemilerden ücret alma düşüncesinin mantıklı bir açıklaması yok. Ücretsiz hem de daha geniş bir su yolu varken para vererek kanalı kullanan kaç saf adam çıkar ki?
İşin finansmanına gelince. Yap işlet devret modelinde 20 milyar dolar gibi bir parayı kimse ölü bir yatırım için harcayamaz. Eğer karar verilmişse ABD desteğiyle Uluslararası finans kaynaklarından kaynak sağlanabilir.
Yalnız iş Kanal İstanbul ile bitmiyor. Aynı kısıtlamalar Çanakkale boğazını da kapsıyor. Dolayısıyla, bir de Kanal Çanakkale lazım. Haritayı incelerseniz Ege denizini Marmara’ya bağlayan en kısa yol Gelibolu yarımadasının Bolayır ve Güneyli köyleri arasında kalan en kısa mesafe. Sadece 5 km. hem de yerleşim alanları dışında. Bu kanalı Türkiye kendi imkanlarıyla kısa sürede yapabilir.
Kanal İstanbul tartışmalarının amacı şunlar olabilir.
Birincisi; ABD gerçekten Karadeniz'de kuvvetli bir donanma bulundurmak için 20 milyar doları gözden çıkarmış olabilir.
İkinci şık; Kanal İstanbul projesiyle Montrö Anlaşmasında değişiklik yaptırmak için Rusya’ya baskı aracı olarak kullanıyor olabilir. Rusya bu durumda Montrö Anlaşmasının maddelerinde ABD isteklerinin bir kısmını karşılayarak denetimsiz kanal yolları yerine uluslararası denetime tabi güncellenmiş bir Montrö Anlaşmasına razı olabilir. En yakın ihtimal de bu görünüyor.
Dolayısıyla, Kanal İstanbul ne para kazanmak, ne de rant elde etmek amacıyla gündemde. Tamamen ABD çıkarlarına hizmet eden bir proje. Bu konuda ABD ve Rusya’dan hiçbir tepki gelmiyor olması normal değil.
“Atlar tepişir otlar ezilir” atasözündeki gibi olanlar benim fakir fukara halkıma oluyor. 2020 TL asgari ücretle çılgın projeleri hayranlıkla seyrediyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.