Kanser ve ben
Bundan kirkaç yıl öncesiydi. Bir gün facebook özel mesaj kutumda yaptığım resimlerimi öven güzel bir yazı ile karşılaşmıştım. Adı Nadide Buturak'tı. İstanbul'da yaşıyormuş. Güzel sanatlara, resime ilgisi varmış...
Aradan zaman geçti. Ara sıra mesajlaşırken birbirimizi daha da tanımaya yöneldik. O da benim emekli olduğum bankanın holdinginden emekli imiş. Sonra bir gün kanser olduğunu öğrendim. İçim cız etti. Hangimizin ailesinde bu illet hastalıktan canı yanan yok ki! Benim de rahmetli kayınvalidem göğüs kanseri idi. Bundan yıllar önce bir memesi alınırken ameliyatında kol altındaki bütün kaslar kazınmıştı. Kolunu kaldıramaz, saçını tarıyamazdı. Çektiği acıyı sıkıntıyı görür içim acırdı...
Şimdi kanser eskisi kadar korkutmuyor. Artık bilinçli kadınlar vücudunu tanıyarak erken teşhis edebiliyorlar ve gene bilinçli ve azimli davranarak bu illeti yenebiliyorlar. O yüzden erken teşhis çok önemli...
Bu ay kanser ayı... Kansere çalım atmış ve onu yenmiş biri olarak hayat enerjisi yüksek bu arkadaşımı örnek olsun diye sizinle tanıştırmaya karar verdim. Onu bu azimli ve örnek davranışından ötürü kutluyor; sağlıklı ve mutlu günler diliyorum. Bundan sonrası onun kaleminden buyurun okuyun:
Adım Nadide Buturak. Nasıl başlayım bilemedim..Girdiğim çakıl ve engebelerle dolu bir maratondan başarıyla çıkmanın mutluluğunu yaşıyorum... Dile kolay dokuz büyük ameliyat ve son kaburga kemikleri ameliyatımda tam onbir saat masada narkozlu yatmak!.. Uyanmayabilirdim...çok şükür Rabbime..hamd ve senalar olsun...
Hikayeme geçeyim...Bundan tam onyedi yıl önceydi. Bir gün meme başımdan sarı bir sıvı geldi. Sonra bu sıvı kahve telvesi rengine dönüştü. Bir süre sonra da meme başım içine çekilince Cerrahpaşa Hastanesi'nde doçent dr. rahmetli kuzenim Zühal Erdoğan Suyumgil'in yanına geldim. Doktorum Prof.Dr.Olcay Alver muayene sonrası dört ayrı yerden parça aldı. Patoloji sonucunu almaya kızkardeşimle gittik. Doktorumun yüzünden sonucu bana okumak istemediğini anlayınca “Lütfen gerçeği söyleyin. Kötü ise bileyim ve düşmanla nasıl başedeceğim öğreneyim. Beni iyice aydınlatır mısınız?” dedim. “Evet kötü haber, kansersiniz... İyi haber, inşallah lenflere sıçramamıştır.'' demesiyle o an zaman durdu zannettim...
Odadan çıkıp hızlı hızlı aşağıya indik... Yokuşu çıkamadık. Kardeşimle birbirimize sarılıp katıla katıla ağladık... Bir hafta sonra ameliyat için gene hastanedeydik. Ameliyathaneye girmeden bir dilekçeyi imzalamam için uzattılar. “Kendi rızam ve isteğimle göğsümü alabilirsiniz...vs.” ibareli cümleleri okuyunca doktoruma döndüm ve “Gerekirse sol göğsümü de alabilirsiniz. Ben kendimle barışık bir insanım. İki yavrumu üvey anneye bırakmaya hiç niyetim yok.” dedim. Dr.Olcay Bey ayağa kalkıp yanıma geldi ve “Bravvo!.. Siz şimdi kansere bir gol attınız. 1-0 öndesiniz. Bu gerçeği kabullenmeyip yorganı üzerine çekip ölümü bekleyen hastalardan değilsiniz. Tebrikler.” dedi.
Yıllarca adını bildiğim hastalıkla yakından tanışmam böyle başlamıştı. 8 Ocak 1995 günü sağ göğsüm ve 18 lenf bezim (koltuk altı) alındı. Kendime geldiğimde sağ göğsümün (olmayan) üzerinde ezici bir ağırlık ve çok ağrım vardı. Hemen morfin yaptılar. Bir ay sonra kemoterapi günlerim başladı... Evet, zor günlerdi...
Mücadele edebilmem için sosyal olmalıydım. Aynı duygu ve aynı kaderi paylaşan insanlarla kurulan çıkarsız, içten, samimi güzel ilişkiler... Benim yaşam sevincim,gülüşüm, iki arada fıkra anlatışlarım, beni tanıyanlara da pozitif enerji oldu, umut oldu. Umut da, umutsuzluk ta bulaşıcıdır bence. Gerçekten yanımda olan yavrularım, eşim, annem, kardeşlerim, yeğenlerim, akrabam ve dostlarım beni çok güzel motive ettiler. Evet doktorum haklıydı. Ben galip gelmiştim...
Bu hastalığı yenmenin üç altın kuralı var. Moral, motivasyon, yaşama sevinci... Bunlara ek olarak ise beslenme de çok önemli... Rafta paketli ürünler, kızartmalar, salam, sosis, sucuk, soya yağı, keten tohumu yemedim... Meme kanserini tetikleyen gıdalarmış....Eskiye nazaran daha kaliteli yaşamayı öğrendim..Bana böyle bir ikinci şansı verdiği için de Rabbime çok dualar ettim. Şükürler olsun...
Uykumu, yemeklerimi değiştirdim; düzene soktum. Bilinçlenerek vücut organlarımı yeniden keşfettim. Yardımlaşmayı, el uzatmayı, uzatılan eli tutmayı öğrendim. Ameliyatla giden organlarım oldu ama 'HAYAT'ın farkına vardım...
Bu illet hastalık anlaşılan bize musallat olmuştu. Eşim ne yazık ki benim gibi çalım atamadı hastalığına. 1997 ylında mide kanserinden kaybettim.
Benim gibi olanlara diyorum ki “içimizdeki müziğe kulak verelim; umudun şarkısını söyleyip, mutluluğun resmini yapalım... Kendimizi iyi hissettirecek ve hoşlandığımız şeyleri yapalım. Örneğin ben onaltı yıldır hobilerimle mutluyum. İpek boyama, kumaş boyama, dekoratif el sanatları, ahşap rölyef, kağıt rölyef, keçe vb. gibi şeyler yapıyorum. O güzel şeyleri ürettikçe mutlu oluyorum. İnanın böyle küçük mutluluklar bize sağlık olarak dönüyor...
Güzel dostlarımızla buluşalım, bir araya gelmeye vakit ayıralım...
Kendimize iyi gelen şeyleri yapmalıyız. Yaşadığım bu yorucu yolculukta beni yalnız bırakmayıp her zaman yanımda destek veren oğlum Ali'ye, biricik kızım Birce'ye, güzel gelinim Sıla'ya, kızkardeşim Aynur'a, kardeşi Musa'ya, canım anneme, tüm aileme, arkadaş ve güzel can dostlarıma sevgiler, teşekkürler... Saygımdasınız...
Gerçek olmayan hayatlar Onkoloji servisinde değil hep dışarıdaydı. Kendimi iyileştirmeye hazırım... Bu yolda önce içimi, sonra dünyamı sevgi ve neşeyle dolduruyorum. Hayat beni seviyor, ben hayatı seviyorum...
Hülya Sezgin/ [email protected]
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.