Kayıtdışı ekonomi ile mücadele - 3
"Kayıtdışı ekonomi ile mücadele" konusunda bir yazı dizisi hazırlığı içerisinde olduğumu daha önce yayınladığım "Kayıtdışı ekonomi ile mücadele-1" başlıklı yazımda belirtmiştim. Bu çerçevede bundan önce yayınladığım, "Kayıtdışı ekonomi ile mücadele - 2" başlıklı yazımdan sonra aşağıda yer alan "Kayıtdışı ekonominin Türkiye’deki etkileri" konusunu içeren bu üçüncü yazımı bilgilerinize sunuyorum.
Bu yazımın ardından;
- Kayıt dışılıktan geçinenlerin yasal düzenlemelere gösterdikleri direnç,
- Kayıtdışı ekonomiyle mücadele için yapılması gerekenler,
Başlıklarıyla, üzerinde çalıştığım yazılarımı da tamamladıkça ortakses.com sayfalarımızda yayınlayacağım.
III. Kayıtdışı Ekonominin Türkiye’deki Etkileri
Türkiye’de kayıtdışı istihdam oranı Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre 2020 yılında %30.59 olarak tespit edilmiş olup bu durum çalışanların yaklaşık üçte birinin kayıtdışı çalıştığını göstermektedir. Yüksek kayıtdışı oranı, devletin toplayabileceği sosyal güvenlik primlerinin yaklaşık üçte birini toplayamamasına ve toplanan sosyal güvenlik payı oranlarının da yüksek olmasına sebep olmaktadır.
Devlet, kayıtdışı ekonomi sonucu kamu gelirlerini eksik topladığından yapması gereken kamu harcamaları için daha fazla borçlanmakta, bu da faiz oranlarının yükselmesine neden olmaktadır.
Son yıllarda ülkemize yurt dışından gelen kaçak göçmenlerin ülkeye kontrolsüz girmesine izin verilmesi kayıtdışı işgücünün öngörülemez seviyeye çıkmasına ve bunun sonucunda da işçi ücretlerinin düşmesine neden olmuştur. Bu durum aynı zamanda işsizlik oranının daha da artması sonucunu doğurmuş olup, iktidarın ‘işsizlik yok aslında insanlar iş beğenmiyor’ gibi gerekçeler göstererek, günümüzde yaşanmakta olan yüksek işsizlik sorununun sorumluluğunu, ekonomi politikalarını uygulamakta olan yetkililerin üzerinden alarak toplumun üzerine atmasına da bahane oluşturmaktadır.
Kayıtdışı ekonomiye baktığımızda, ekonomik faaliyetlerin özellikle devletin denetimi dışında tutulduğu görülmektedir. Denetim söz konusu olduğunda burada dikkate alınması gereken bir başka hususta devletin kurumlarının yaptığı işlemlerin hem kanunların emrettiği şekilde şeffaf olması hem de yapılan işlemlerin kamunun denetimle görevli kurumlarınca (TBMM, Sayıştay, BDDK, vb. gibi) denetlenmesi gerektiğidir.
Ülkemizde 2016 yılında kurulmuş olan ve ekonomide önemli bir yer kaplayan Türkiye Varlık Fonu; günümüzde 7 farklı sektörden (Finansal, Ulaştırma ve Lojistik, Enerji, Teknoloji ve Telekom, Tarım ve Gıda, Madencilik,…) 28 şirkete (Ziraat Bankası, HalkBank, Vakıfbank, Borsa İstanbul, THY, PTT, Botaş, Turkcell, Türksat, Türk Telekom, Çaykur, Eti Maden,…) sahip olup ekonomide ki birçok kamusal sektörlerde iş yapan şirketlere sahip olan bu kurum, tüm devlet kurumları gibi Sayıştay denetimine tabii olması gerekirken kendi kuruluş kanununa göre bağımsız denetime tabi olduğu belirtilmiştir.
Bu durum devletin bu şirketlerle yürüttüğü faaliyetlerin, gerçekleştirdiği işlemlerin kamu denetimi dışında olduğu, yani gerektiği gibi denetlenemediği anlamına gelmektedir.
(Devam edecek)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.