Keçi can derdinde
Dilimizde balyoz ağırlığında söylemler var. “Keçi can derdinde kasap et derdinde…” bunlardan biri… Ne demek olduğunu anlatmaya kalkışmak ahmaklık olur. Ne anlama geldiği o kadar açık ki… Anlamayan ya aptaldır, ya da bilerek kulağının üstüne yatmaktadır.
Türkiye’mizde son bir iki yıl içinde yaşananlara şöyle bir göz atalım.
Devletin tepesinde üç beş kişiden oluşan bir kadro var. Bir de “millet” adı verilen seksen milyona yaklaşan halk var. Son bir iki yıl içinde değil, hem de epey yıllardan beri bu iki kesim arasında sanki bir iletişim bozukluğu var. Telefonlar kesik, ışıklar sönük…
Milletin yüzde şu kadarı işsizlikten kırılıyor. Üniversite bitirmiş gençler işsiz, opera okumuş gençler çorba satıcılığı ediyor. Kırk yıllık sanatçıların yerini baldırı çıplaklar dolduruyor, gazeteci diye ortalıkta boy gösteren kimilerinin aslında insan olup olmadığı tartışılıyor.
Tepemizde oturanların olup bitenle asla ilgileri yok. Onlar Suriye Cumhurbaşkanına ad bulmak peşinde. “Eşiniz öldüğünden altı saat sonraya kadar ona yaklaşabilirsiniz” diyen Mısırlı bir sapığın yasını tutmakla meşguller. Devletin yayın organı sanki anasına kötülük edenlerden söz ediyor gibi “Unutmadık, unutturmayacağız” yolunda yayın yapmakta.
Öğrenciler yurt bulamamak sıkıntısı nedeniyle çare olmayacak yollara başvurup çare aramaya yönelmişler. “Niye bu kadar çocuk çaresiz iken kendinize şu kadar uçak alıyorsunuz da yeterince yurt yapmıyorsunuz” demeye kalkıştığınızda kimileri beyinlerini yitirmiş gibi “Her şeyin sırası var” demeye getirir laflar edebiliyorlar. Toki’yi nereden çıkarıyorsun” diyor.
Ne sırasından söz ediyorsun arkadaşım? Kız çocuğu koca bir şehir ortasında yatacak yer arıyor. Sen uçak üstüne uçak satın alıyorsun. Uçak alma, yurt yap… diyoruz. TOKİ yi nereden çıkarıyorsun, diye soran kafa… Toki konut yapıyor, konut.
Dilimizde sözcükler var. Bizde dinine diyanetine bağlı kişiler “Dindar” diye anılıyor. İyi niyetli, gerçek Müslüman ve dürüst insanlar… Bunlar dindardırlar.
Kırk kişinin birlikte oturduğu bir alanda namaz vakti gelince, sessizce kalkıp gidip namazını kılıp gelen adam dindardır. Kimi arkadaşların evine komşuculuğa gidiyorum. Sözün sohbetin ortasında arkadaş kalkıp başka odaya geçiyor. Nice sonra da geri dönüyor. Dindar komşum namazını kılmıştır, Allah kabul etsin…
Bir de “İslamcı” söylemi var ki, bunlar her hangi nedenle olursa olsun İslamı kullananlardır. Çoğu kere de kirli çıkarları için İslamı kullanırlar. İzmir’de bir hırdavatçı biliyorum, adam resmen Hrıstiyan olduğu halde dükkânında görünür bir yerde hep İslamcı bir gazete dururdu.
Bunlar namaz kılarlar gösteriş için. Oruç tutarlar, gösteriş için. Bir topluluk içinde otururlarken “Hele ben şu namazımı bir eda edip de geleyim” der, çıkar. Az sonra geri gelirler. Her türlü kirli işten geri durmaz, Allahın adını da dilden düşürmezler.
Ben yazımda “İslamcı” diye bir laf ediyorum. Arkadaş “Ben de İslamcıyım” diye atılıyor. Yani anlamıyorum, kimi arkadaşlar sunduğum yazıları okuyup anlamaya çalışacakları yerde, yazıyı yazan kişiye niye öfke duyuyorlar. İslamcı olmak kötü bir şey arkadaşım.
Ben kendi payıma söylemek istiyorum. Ben bir görüş belirttiğimde kim karşı çıkarsa seviniyorum. Görüşlere karşı çıkmak doğaldır. Ben “Bugün hava sıcak” diyeceğim, bir arkadaşım da “Hayır, sıcak değil” diyecek. Bu güzel, hem de çok güzel.
Ancak ben bir bilgi sunuyorum. Daha önce başıma gelen örnekleri dile getireyim. Ben “Dünya yuvarlak” diyorum. Bir kimse yorum yazıyor “Dünya onaltı gendir” diyor. “İki kere ikinin dört ettiği gibi” diyorum. Yanıt geliyor “İki kere iki her zaman dört etmez. Eğer Matematikte onlu sistemden yirmili sisteme geçersek…” filan gibi sözler ediyor.
Uzun lafın kısası demek istediğim şu ki, birbirimize saygılı olalım arkadaşlar… Kişi karşımızda olsa ona söyleyemeyeceğimiz lafları sanal alemde de söylemeyelim. Kaldı ki, bir toprağın çocuklarıyız. Ortada bölüşemediğimiz bir mal da yok.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.