Kore Dağlarında Çocuklarımız 3
Kore’de şehit düşen bir yedek subayımızın ağzından o günün başbakanı Adnan Menderes’e yazılmış bir şiir var elimizde. O savaş günlerinde bilinçsiz ve bilgisiz kalabalıkların çalınan savaş tamtamları eşliğinde adeta “afsunlanmış” gibi, büyük bir coşku ile alkış tuttuğu Kore savaşında da elbette ateş düştüğü yeri yakmıştı.
Şu satırların yazarı ben, Türkiye’den ayrılışımda uçağın içinde bir kara sinek görsem içim titrer. Elbette pek pek çok okuruma gülünç gelecek ama kendi kendime “Eyvah” derim “Güzel ülkemin bir sineği bilinmeyene doğru sürükleniyor.”
Peki, Kore dağlarında yitip gitmiş bir fidanın anasının feryadını hiç işittik mi? Ya savaştan döndüğünde köyünde sevdiceğini el aleme yar olmuş gören yaralı aslanın düştüğü durum. Bir başka deyişle şairin hatırlattığı “Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek var” gerçeği kimlerin başına birer kaya gibi indi, bundan haberimiz var mı?
İşte “elimizde” dediğim şiir böyle bir çığlığın ta kendisi… Başlığı “diyet”.
Kimin eseri olduğuna gelince daha düne kadar bize “Vatan haini” diye anlatılan bir dev adam… Nazım Hikmet Ran… Vatan hainliğinin ne demek olduğunu bile düşünmeden bu en büyük vatansevere bu damgayı vuranlar yaşamıyorlar. Ama “Nazım” adı dünya durdukça anılacak. Çünkü o en mücadeleci günlerinde de sadece ülkemizi elinde tutan güçlere karşı tavır koydu. İnsanlar bir yanda aç yatıp kalkarken öte yanda parasını istif edenlere karşı çıktı.
Türk köylüsünü karanlıktan aydınlığa kavuşturabilmek için bulunmuş Köy Enstitüleri gibi özgün okullarımızın köküne kibrit suyu dökülmesini sağlayan güçler Nazım Hikmet’in de Türkiye’de barınmasını imkânsız hale getirdiler. Onu şimdi şimdi anlamaya yöneldik.
Şimdi sıra geldi Nazım’ın “Diyet” başlıklı şiirine… Buyurun.
DİYET
Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki gözünüzle bakarsınız, iki kurnaz, iki hayın, ve zeytini yağlı iki gözünüzle bakarsınız kürsüden Meclise kibirli kibirli ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize. Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki elinizle okşarsınız, iki tombul, iki ak, vıcık vıcık terli iki elinizle okşarsınız pomadalı saçlarınızı, dövizlerinizi, ve memelerini metreslerinizin. İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı, iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in, ve bütün kaygınız iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır. Benim gözlerimin ikisi de yok. Benim ellerimin ikisi de yok. Benim bacaklarımın ikisi de yok. Ben yokum. Beni, Üniversiteli yedek subayı, Kore'de harcadınız, Adnan Bey. Elleriniz itti beni ölüme, vıcık vıcık terli, tombul elleriniz. Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip. Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey, ölüler otomobilden hızlı gider, kör gözlerim, kopuk ellerim, kesik bacaklarımla peşinizdeyim. Diyetimi istiyorum, Adnan Bey, göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum, alacağım da. 25 Haziran 1959 ……
Evet, kim ne derse desin… Kim kimi sanal olarak yüceltmeye ve yükseltmeye çalışırsa çalışsın. Kore yangını içimizde sönmüş değil. Yüzbaşı babasını Kore dağlarında yitiren bir gazeteci kız kardeşimizin çektiği babasızlığı biz çektik mi?
Onca delikanlının her birinin bağlantıları vardı. Aşkları, gelecekleri, hayalleri vardı. Hiç birine eremediler. Dünyaya gelip gelmediklerini bile anlayamadılar. Ben buradan bu konuyu kapatırken şöyle seslenmek istiyorum:
“Bırakınız tarih kendisine düşen hükmü kendisi versin. Her konuda olduğu gibi bari tarih konusunda fırıldaklık etmeyelim. Bir kişi bir adamı öldürürse ona “katletmek” fiilinden türetilmiş sözcük olarak “katil” denir. Katil demekteyiz.
Bu kişi Istanbul surlarında Amerikalı kadını öldüren adamın da adıdır. Kendi oğlunu ve kardeşlerini, öldürten padişahımızın ve hatta halifemiz efendimizin de adıdır. Bir piknik alanında gencecik bir hukuk adamını öldüren sinemacının da adıdır.
Velev ki o padişah bize İsatnbul’u kazandırmış olsa. Velev ki, o sinemacı bize dokuz bin Oskar kazandırmış olsa… Bu kadar efendim.”
B İ T T İ .
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.