Köşk Gazinosu Aile Matinesi ve Emel Sayın
TRT Müzik'de, Siyah Beyaz adlı programda sanata imzasını atmış sanat büyüklerimizi izliyorum. Ne güzelmiş o yıllar. Müzeyyen Senar rahmetlinin o cilveli, işveli usta okuyuşunu, eski bayram ve yılbaşı eğlencelerinde usta sanatçıların ellerinde balonlar, bir şarkıyı bölüşüp birer kuble okuyuşları harika. Bazıları rahmetli oldular nur içinde yatsınlar. Eski yıllar düştü aklıma onları izlerken.
Yüreğimi burkan bir anı canlandı ömrümün sonuna kadar unutmayacağım. Hatta sanatçı olmamda bana ön açan, ahdettiğim ve Rabbime her gece bunun için dua ettiğim bir anı.
Köşk Gazinosunda Emel Sayın ve kadrosu çıkıyordu. Aile matineleri olurdu hafta sonları hatırlar mısınız bilmem? Çocuktum, sanata sevdalı.
Okulda öğretmenlerim ara sıra "hadi oku bakalım bize bir şarkı" deyince, tahtanın önüne çıkar o sanatçıdan nasıl öğrendiysem, aynı vücut ve el hareketleriyle onları taklit ederek okurdum. Bir alkış kopardı sınıfta. Öğretmenim derinlere dalar: “Aah aaah!” çekerdi içten içe. Derdi her neydi ise bilmiyorum hep aynı şarkıya iç çeker, derinlere dalar, gözlerini bir noktaya dikerdi şarkı bitene kadar.
Şarkı ne miydi?
Kimler geldi hayatımdan kimler geçti.
Hiç birisi senin kadar sevilmedi.
Hiç birisi hasretini gidermedi.
O derinlere daldıkça sesimi daha duygusala yatırır yüreğine işlemesini sağlardım ‘ağlak’ bir sesle. Evde annemin sesi güzeldi ara sıra bir şarkı tuttururdu mutfakta bulaşık yıkarken.
Gurbet elde her akşam battı bağrıma güneeş!
Neyse sanatı seven bir aileydik işte.
Rahmetli babam Azerbaycanlı usta sanatçı Zeynep Hanlarova ne zaman Türkiye'ye gelse spor salonundaki konsere takım elbiseleri giyer, limon kolonyasını sürer ‘grantuvalet’ giderdi dinlemeye. Döndüğünde gözleri hep kıpkırmızı idi, ağlardı besbelli.
Köşk Gazinosuna geri dönersek, evde sabah erkenden annem patates köfte kızarttı. Sigara börekleri sarıldı, yumurtalar haşlandı. Allah ne verdiyse hazırız aile matinesine yani. Geceden kıyafetlerim de hazır. Her şeyimizle hazırız konsere dört dörtlük. Rahmetli babam cüzdanını çıkardı ağabeyime 4 kişilik para uzattı: “Neşe daha çok küçük ondan para almazlar.” dedi. Otobüse heyecanla binip Maltepe'ye erkenden gittik o nee!’ Bir kuyruk ki sormayın bir ucu Demirtepe köprüsünün orada, Kızılay'a iniyor neredeyse. Çaresiz girdik kuyruğa yavaş yavaş ilerliyoruz. Önümüzde üç beş kişi kaldı daha ayaklarım beni taşımıyor heyecandan öleceğim Emel Sayın'ı o güzel gözlü bülbülü dinleyeceğiz. Tabii doğal, yani kalbimin hızlı hızlı atışı. Sıra bize geldi. Ağabeyim cebinden dört kişilik bilet parası çıkardı: “Biz beş kişiyiz. Kardeşim küçük ondan bilet parası almıyorsunuz değil mi?” dedi. Adam gişenin açık kısmından, devlet ciddiyeti gibi sert gözlerle bana baktı ve şu unutmadığım cümleyi kurdu: “Hayır ondan da bilet parası alıyoruz. Fark etmiyor o da neticede bir sandalyeye oturmayacak mı?” dedi. “Oturmam ben amca dedim annemin kucağında otururum ben.” dedim heyecanla. “Olmaz, talimat böyle beş kişilik bilet almanız gerekiyor.” diye söylendi. “Daha ilk okuldayım.” dedim ısrarla. “Hadi amca ver bize beş kişilik bileti de gidelim.” dedim.
“Lütfen sıradan çıkar mısınız kuyruk uzun bekletmeyin insanları.” dedi. “Gelince verelim o zaman parasını.” dese de ağabeyim onu da kabul etmedi.
Resmen yıkıldım küçüktüm daha da küçüldüm yerin dibine girdim ve kuyruktan üzüntüyle çıktık. Eve gidene kadar otobüsün içinde sessiz sessiz ağladım. Evde hazırlıklar bitmiş, bohçalar masa örtüleri her şey hazır vaziyette bizi bekliyorlardı. Annem: Aldınız mı bileti?” dedi. Başım önde: “Hayır anne, benden de bilet parası istediler. Adam beş bilet değil burada dört bilet parası var isterseniz dört bilet vereyim.” dedi. “Alamadan çıktık kuyruktan.” der demez, zırıl zırıl ağlamaya başladım. Yerlerde tepine tepine ağlıyorum niye bir bilet parası fazladan para vermedin ki baba dedim, burnumu fırt fırt içime çekip.
“Çok istiyordum o kadar kuyruk bekledik sıra bize geldi bilet bitmeden alabilirdik paramız olsaydı.” diye söylendim. Rahmetli babam sus pus gözlerini yere dikti benimle göz göze gelmedi.
Evde 'tık' yok derin bir sessizlik ben debelene debelene ağlıyorum yerlerde. Sonra annem dedi ki: “Hadi, bari pikniğe gidip yiyelim bu nevalelerimizi.” dedi. Sonra ne mi yaptı?. Çubuk Barajı'na gidip bir ağacın dibinde örtümüzü açıp, yumurtaları soyduk ekmek arası köftelerimizi, böreklerimizi çıkardık, serin serin göl manzaralı bir şekilde yemeğimizi yiyip eve döndük.
Sonra İstanbul Çırağan'da İstanbul'daki Çankırı Vakfı'nın düzenlediği, Çankırı gecesinde Emel Sayın usta ile sahne aldım. Aynı yerde giyindik sahne kostümlerimizi. Hayran hayran izliyorum o masum bakan bir çift mavi gözleri. Bilmiyor, bilse anlatsam sarılacak eminim. Cesaret edemedim demek ki o kısa sürede anlatmaya. Bana o gevrek cilveli sıcak sesiyle: “Çok şıksın, ne güzelsin sen böyle.” dedi. Kalbim yerinden çıkacak gibi küt küt atıyor. Başımı mahcup öne eğdim. Dilimin ucuna geldi: “Köşk Gazinosunda paramız yetişmedi sizi dinlemek için Emel hanım, o kadar çok istemiştim ki sizi dinlemeyi, sizin için gözyaşı döktüm dinlemek nasip olmadı.” diyecektim.
Ne garip bir dünya şimdi birlikte sahne alıyoruz. “Ne kadar mutluyum, anlatamam.” diyemedim. Sadece: “Çok teşekkür ediyorum Emel hanım, Siz de hâlâ çok güzel ve zarifsiniz.” diyebildim. Ve: “Sizden iltifat almak ne kadar mutlu edici. Hayranınız olmak bile yeterliydi, aynı sahnede sahne almak mutluluğumu katladı.” diyebildim bir solukta ve saz sanatçısı arkadaşlarımın olduğu tarafa döndüm.
Aradan uzun zaman çook uzun zaman geçti. Neden ağlıyorum ki ben halâ. Sanırım babamdan af dileme gözyaşları bunlar. Yine çocukluğumdaki gibi burnumu fırt fırt çekerek, gözlerimi gökyüzüne çevirip özür diliyorum.
Affet beni baba. Belki de paran yoktu. Yüzündeki mahcubiyeti unutamıyorum affet beni. Şimdi param var. Bir titrim, bir ismim var. Sen yoksun, neye yarar. Yaşasaydın en büyük alkışı eminim ki senden alırdım. O gün, bu günlerin hesabını yapmamıştım ama, beni yaşam kulvarımda kamçılamıştı o bilet parasının yokluğu. Beni duyuyorsan yıllar sonra senden özür diliyorum. Ve o bir türlü söyleyemedim cümleyi duymanı istiyorum.
Seni seviyorum baba.
Seni seviyorum.
Affet beni...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.