Kredi kartı tüketicinin can simididir
TCMB, yüksek enflasyonla mücadele kapsamında ve sıkı para politikası gereği kredi kartı kullanımını kısıtlama yönünde çalışmalar yapıldığını açıkladı. Ancak yerel piyasa şartlarını, enflasyonun şiddetini ve tüketicinin azalan satınalma gücünü dikkate alan hassas ölçümlerden ne kadarının kullanıldığını bilmiyoruz…
Küresel örneklerin hiçbirisi bize tıpa tıp uymaz. Bazı ülkelerde sıkılaştırma tedbirleri az acı verebilir, bazı ülkelerde de komaya sokan sonuçlar doğurabilir. Bizim ülkemizde kredi kartına sınırlamanın insani boyutuna iyi bakmak gerekir. Yoksa karar almak çok kolaydır. "Taksit kaldırıldı” dersiniz, neticesi de "kalan sağlar bizimdir" aşamasına evrilir. Örneğin orta gelir grubunun dahi özel sağlık sigortalarını yeterli taksit sayısı olmadan ödemesi zorlaşır.
Bu tüketiciyi ilgilendiren kısmıdır...
Peki perakendecinin durumu ne olur?
Ay sonunu zor getiren tüketici, öncelik verdiği gıda harcamaları ile kaynağı tüketirse gıda dışı alışveriş bitme noktasına gelir. Bir çok perakendeci bundan olumsuz etkilenir ve iflaslar yaşanabilir.
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, "kredi kartına taksit kaldırıldı” söylentilerini doğrulamazken; "bu konuda hayata geçirilmiş herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır" diyor. Ancak böyle bir çalışma yapılmadığını söylemiyor. İşte esas bu konuda doyurucu bir açıklamaya ihtiyaç vardır ve stres ancak bu şekilde azalır ve piyasa rahatlayabilir.
Elbette vatandaşı yüksek enflasyondan korumak için bazı tedbirler alınabilir ama alışverişi peşin yapmaya gücü yetmeyen tüketici de ancak kredi kartı yardımı ile bu yüksek enflasyondan kısmen korunabildiğine inanıyor. Üstelik sıkılaştırmada öncelik verilmesi gereken ‘kamu harcamalarında tasarruf’ konusunda kimsenin bir şey yapmadığını ve israfın aynen devam ettiğini de görüyor. Ve soruyor; "neden öncelik bizde?" diye...
Gelir dağılımındaki büyük eşitsizlik kredi kartı kullanımına standart bir sınırlama getirmeye engeldir. Eğer ısrar edilirse birçok toplumsal sorunla karşılaşmak olasıdır. Burası Amerika veya AB ülkelerinden biri değildir. Sıkılaşma tedbirleri o ülkelerdeki dozajla uygulanmamalıdır.
Büyüme konusunda çok istekli olan hükümetimiz; kredi kartına sınırlama kararının ekonomiyi durma noktasına getireceğini, en çok gelire ihtiyacımız olduğu bir dönemde de dolaylı vergi gelirlerinin azalacağını görmelidir. Yani devlet büyümeden vazgeçerken kamu maliyesinin de olumsuz etkilenmesi muhtemeldir. Bunun çözümü de vergi oranlarını artırmak olmamalıdır.
Semt pazarlarında bile kredi kartı kullanımını artıran bir tüketici yapısına sahibiz. Yine çok geniş bir kesim ‘asgari ödeme tutarı’ ile borçlarını ancak çevirebiliyorlar. Önemli faiz yüküne rağmen borçların kar topu gibi büyümesi sineye çekiliyorsa, bunun mecburiyetten kaynaklandığı iyi görülmelidir. Daha yeni kredi kartı işlemlerinde uygulanacak aylık azami akdi faiz oranı yüzde 3,66’dan, yüzde 4,25’e çıkarıldı. Bu sıkılaştırma adımının da beklenen frenlemeyi yapamayacağı görülecektir. Zira kart sahibinin ne temel ihtiyaçlarından vazgeçmesi ne de bu kaynağın yerine başka alternatif bulması mümkün değildir.
Enflasyondaki artış beklentisini ve tüketim iştahını kırmanın öncelikli yolu kişiler üzerinde güven tesis etmektir. Yoksa alınacak kararlara temel olacak yıl sonu enflasyon tahminini hâlâ yüzde 36 seviyesinde tutmak ve buna inanılmasını beklemek mücadeleyi zorlaştıran bir başka husustur.
Getirilecek muhtemel kısıtlamaların bir önemli sonucu da; nakit ödemeye kayacak tüketicinin kredi kartı borçlarının ihmale uğraması ve yasal takibe alınan kişi sayısının da artacak olmasıdır.
Sonuç olarak; tüketici kredisi niteliğinde olan kredi kartı sözleşmesinde de kural, ‘tüketicinin ekonomik olarak zarar görmesini önlemek’ olmalıdır. Aynen aşağıda belirteceğim 2020 yılında olduğu gibi...
Kaldı ki; kayıt dışı ile mücadele etmenin yolu da nakit yerine kredi kartı kullanımını teşvik etmekten geçer.
Dört sene önce COVİD-19 salgınının kredi kartı kullanıcıları üzerindeki ekonomik yükünü azaltmak üzere 28 Mart 2020 tarihli Resmi Gazete’de BDDK tarafından Yönetmelik’te yapılan değişiklikler yayımlanmıştı.
Birinci önemli değişiklik; asgari ödeme tutarının ilgili dönem borcunun en az yüzde 20’si (daha önce yüzde 30 idi) kadar olacağının açıklanmasıydı...
İkinci önemli değişiklikte; 2020 yılı sonuna kadar (9 aylık dönem) kart borçlarını öteleyebilme ve bu süre boyunca bankaların alacaklarını talep etmeyecek "ödemesiz dönemler" tanımlayabileceğini getirmek olmuştu…
Çabuk unuttuğumuz için hatırlatmak istedim.
Peki bu gün yaşanan sıkıntılar o günden daha mı azdır?
Bırakınız o günkü uygulamayı, bu günden daha geriye götürecek ve tüketici aleyhine gelişecek senaryolara ümit bağlamanın, çıkış yolunu iyice tıkayacağı önceden görülmelidir.
Küresel gıda fiyatları yıllık bazda yüzde 7,7 düşerken, Türkiye’de ise yıllık gıda enflasyonu yüzde 70,41 oluyor. Demek ki; öncelikle yüksek enflasyonun bu lokomotifine çözüm bulmak gerekiyor.
Ancak tam tersine KDV ve ÖTV’ye yapılacak artışların da enflasyonu nasıl tetikleyeceğini piyasa heyecanla bekliyor. Bu şekilde enflasyonun kontrol altına alınabileceğine inanmıyorum. Çünkü teşhis doğru olsa da öncelikler hatalıdır.
Kredi kartının aşırı kullanımı ise sebep değil sonuçtur...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.