KUDÜS BAŞKENT OLMUYOR GÜCÜN ADALETİ GERÇEKLEŞİYOR(!)
İsrail devletinin kurulmasıyla Ortadoğu coğrafyasının kalbine bir hançer sokulmuştur. Sürekli sınırlarını genişleten, birleşmiş milletlerin onlarca kararına rağmen işgal ettiği yerlerden vaz geçmediği gibi yeni yerler işgal eden bir İsrail devleti var karşımızda. Katliamlar, insanların yurtlarından edinmesi, çocuk -yaşlı demeden her türlü işkencenin yapılması ne İslam dünyasında ne de batı dünyasında bir karşılık bulamamaktadır. Dolayısıyla gücün adaleti geçerliliğini bu coğrafyada korumaya devam etmektedir.
Diğer yandan bir türlü aşiret –mezhep kültüründen kurtulamayan ve milletleşme sürecine giremeyen bir Arap dünyası var. Bir yandan İsrail’in kayıtsız şartız destekçisi bir ABD diğer yandan Arap dünyasıyla bağları olan bir ABD var. Arap dünyası ise Filistin davasında hiçbir zaman samimi olmamışlardır.
Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri dolaylı olarak İsrail ile dirsek temaslarını sürdürmektedirler. Onlar için Filistin davası değil koltukları daha önemli olmaktadır. Diğer yandan Mısır Cumhuriyeti hem ABD hem de İsrail ile dost ülke görünümündedir.
Arapların kabilecilik anlayışı, Osmanlıyı da arkadan vurmasına neden olmuştur. O coğrafyayı ecdadımız terk ettikten sonra Araplar gün yüzü göremediler. Belki ihanetlerinin cezası olsa gerek.
Filistin davası başta Arapların olmak üzere bütün Müslümanların kanayan yarasıdır. Ancak Filistin’de bir İsrail devleti ile mücadele edilmiyor. İsrail ile birlikte ABD ve bütün batı dünyasıyla mücadele edildiği gerçeğini de unutmamak lazımdır.
Kudüs’ün başkent ilan edilmesi arkasından ABD’nin bunu kabul etmesi Siyonist hedefler doğrultusunda uygulanmaya konulan kararlardır.
Peki, Türkiye ne yapabilir? Türkiye başta İslam dünyası olmak üzere bütün dünyaya bu haksızlığı anlatmalı gerekli desteği sağlayarak ABD ve İsrail aleyhine yeni dengeler oluşturmalıdır. Ekonomik ve askeri bağımsızlığını tam kazanamamış, tam anlamıyla bölgesel bir güç dahi olamamış Türkiye’den bizi felakete sürükleyecek bir hamleyi kimse bizden beklememelidir.
Ülkemiz bu coğrafya da etki bir güç olmak istiyorsa başta ekonomik olmak üzere askeri bir güç olmak için şimdiden her türlü tedbiri almalıdır. Ülkemiz, sözü dinlenen bir güç olmak için her türlü silah ve teçhizata sahip olarak dünya sahnesinde yerini almak zorundadır. Bugün eğer Kudüs olayı bize bir ders çıkarmazsa yarın aynı durum İstanbul için de söz konusu olabilir.
Adalet eşittir güç. Bunu artık anlayarak dünyadaki durumumuzu yeniden konumlandırmak zorundayız. Yoksa popülist politikalarla, halkın gazını alarak yapılacak hamaset nutukları ülkeye fayda değil zarar verir. Kudüs için bayraklarla sokağa çıkalım, nümayişimizi yapalım ama neden Suudiler, Lübnanlılar, Ürdünlüler ve Mısırlılar İsrail ile kol kola onu da göz ardı etmeyelim. Sahte kahramanlıklarla “bir gün Emevi camiinde Cuma namaz kılacağım, bir gün tahrir meydanında olacağım” nutukları Türk devletinin itibarını sarsmaktan başka hiçbir işe yaramamaktadır.
Dış politikamız imkan ve kabiliyetlerimizle orantılıdır. Ne korkaklığın ne de hayalperestliğin dış politikada yeri yoktur.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.