Küreselleşme belası ile nasıl başa çıkılır?
Modernleşme sürecinin temelinde yatan kapitalistleşme gereği,küreselleşme ortaya çıkmıştır. Çünkü kapitalizm, girdiği her bunalım sürecinde yeni bir açılım ile devam etmiş, 1990'lardan itibaren Ulus Devlet içindeki şirketler ulus üstü düzlemde yeni birleşmeler yaratarak çok uluslu şirketler oluşturmuştur.
Bu şirketler ulus ötesi coğrafyalarda girişim yaparak o coğrafyaları dönüştürmüşlerdir. Bu küresel şirketler holding yapısı gösterdikleri için kolayca yok olmayıp zarar görmemektedir. Çünkü insanlar üzerinden bu şirketlere sürekli olarak sermaye entegrasyonu sağlanmaktadır. Küreselleşme ile yabancı sermaye yapılarının artması,çeşitli coğrafyalarda hareket göstermesi dünyaya yeni iş alanlarında yeni bütünleşmeleri sağlaması demektir. Dünya küreselleşirken, aynı zamanda modernleşmekte ve ancak ulusal sınırlar ve ekonomiler ile sürdürülmektedir.Bu tamamıyla küresel güçlerin kontrolü altındadır.Bu yeni dönemde,ulusal ekonomiler ve yerli stratejiler hızla önemini kaybetmekte ve küresel dünyanın işleyiş dinamiklerine dönüşmektedir.Dünya aynı zamanda küçülmekte ve yerelleşmektedir.
Peki bu devasa boyuttaki bela ile dolaylı olarak ilişki içinde olan ülkemiz Türkiye Cumhuriyeti ve gelişmekte olan ülkeler nasıl başa çıkabilir. Bir çok Tv programlarında, seminerlerde, tartışılan ve sadece üretim ekonomisine geçilmesi tezini savunanların bu tezi yeterli midir? Yetmez. Önce temel eğitimi toplumsal yapıyı sağlamlaştırmalı toplumumuzu ve milletimizi ayrıştırmadan ve ötekileştirmeden birlik içinde bilgi dahil her şeyi üretmeli ve küreselleşen dünyadaki sınıfımızı belirlemeliyiz.
Bu sınıflandırmayı bilim insanı Robertson, 'Glocal' kavramını ortaya atarak yapmıştır. Bu kavram küreselin yereli de manipüle ettiğini söyler. Bu manipüle sonunda küresel ve yerelin karşılığı bir farklılaşma meydana gelir. Önce yerel beslenir sonrada küreselin içine çekilir. Bu beslenme önce bir yanılsama olarak algılanır sanki o coğrafyanın sosyo kültürüne hizmet eden bir yapıymış gibi ortaya çıkar. Sınıfımızı belirlemeliyiz derken de bu küreselleşme sürecinde sınıfsal olarak üç farklı yaklaşım ortaya çıkmıştır.
1- Aşırı küreselleşmeciler: Bu görüşe göre küreselleşme zorunlu bir süreç olarak ortaya çıktığından ulus devletin içindeki tüm kurumlar ve işleyiş bu sürecin devam etme yönünde değişime uğramıştır. Dünyada çok uluslu kurumların artışı mali piyasaların küreselleşme eklemlenmesi ve popüler kültürün yayılması bunun göstergesidir.
2- Kuşkucu Yaklaşım: Kısmen de olsa küreselleşme karşıtı olarak değerlendirilebilir. Küresel ve evrensel bütünlükten söz edilemez. Bazı coğrafyalar eski düzenlerini halen devam ettirmektedir. Küresel alanlar burada yaşayanlara fayda getirmemiştir. Çünkü sermaye buralarda çok fazla dinamizm yaratmaktadır. Dünya ekonomisi bir yönüyle ulusal ve yerel özellikleri kullanır. Bu nedenle küreselleşme vardır ancak kurumsallaşmış değildir.
3- Evrimsel Dönüşüm: Küreselleşme süreci ve küresel dinamiklerin dünyayı hızla yeniden şekillendirdiğini sürdürdüğünü sadece küreselleşmeye geçit veren politikalar ürettiğini, ulus devletin ekonomisi, siyaseti küresel dinamiklerin içinde yeniden şekillenerek toplumsal evrimin devam ettiğini benimseyen yaklaşımdır.
Bana göre ülkem Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu anda bir numaralı aşırı küreselleşmeciler sınıfındadır. Bizler yaklaşımımızı belirlerken geçmişte yapılan hataları bir kenara koyarak milletçe tekrardan doğru ve temel eğitim ile başlayaraktan doğru ekonomik politikalar ile yukarıda yazmış olduğum iki numaralı kuramı dikkate alarak bu küreselleşme belasını bilgiden başlayarak her alanda ''yerli ve milli'' üretim ile minimize etmeliyiz!!!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.