Kuşatılma tamamlanmak üzere
Zifiri karanlık gecede sahte fenerlere aldanan kaptan gemisini batırır. Heyhat bizim kaptanımız değil sahte fenerlere ateşböceklerine defalarca kandırıldı. Koskoca gemi son anda alabora olmaktan aziz Türk milletinin canı kanı pahasına kurtarıldı. Sayın Erdoğan’ın, isminden dahi öksüz bırakarak "bu millet" dediği şanlı Türk milleti, makûs talihine sahip çıkarak, savaş meydanlarına koşar gibi caddelere sokaklara koştu. Tarih bir kere daha tekerrür etti, söz konusu vatan ve milletse bir can için ne gam. Al bayrağı, al eline; çık er meydanına. Dur de haine ajana, yetmiş yedi düvele. Seni yönetenlerde "Milletim de Allah da beni affetsin" diyerek pirüpak olsun, bütün günahlarından kurtulsun. Oh ne güzel ne kadar kolay. Aldatılmak gaflet mi, ihanet mi? Buna tarihçiler karar verecek, sen içindeki korunla yan. Hangi birisine yanayım?
Kuşatıldığımızın görülen ve bilinen tarihi Birinci Körfez Savaşı, kod adı Çöl Fırtınası Harekâtı 17 Ocak 1991 tarihinde başta katil Amerika ve İngiltere olmak üzere, kırka yakın ülke uçakları Ebabil kuşları gibi Irak semalarında Iraklılara insan haklarını ve batı medeniyetini göstermek için kadın, çocuk demeden üstlerine denenmemiş bombaları yağdırdılar. Amerika katliam koalisyonuna, katılan ülkelerin ekonomilerini güçlendireceğini utanmadan, arlanmadan dünyaya duyuruyordu. Ümmetin kardeşliği şampiyonu Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat Müslüman kanının bedelini, Mısırın Amerika’ya olan borçlarının silinmesi için pazarlık yapıyordu. Bizim içinde çırpınan birisi vardı! Sayın Özal, bir koyup beş alacaktı, galiba başımıza bela aldı. Geriye 100 bin sorti, 88 bin 500 yüz ton bomba; bir de on binlerce ölü yaralı kaldı. Eh olsun bu kadar kusur kadı kızında da olur. Yeter ki batılılara bir şey olmasın. Çünkü Amerikan askerlerinin evlerine sağ salim gitmeleri için dini bütün müminler dua ediyor, sonra derler 'duaları kabul olmuyor'. Aman yarabbi.
Hainin dişine kan bulaşmış, petrol kokusu aklını başından almıştı, başladığı işi yarım bırakmamalıydı. Yoksa tarih, 'Haçlılar Siyonistlere karşı görevini yapmadı' diye yazardı. BOP projesi diye bir proje ortaya attılar 23 ülkenin sınırları değişecekti. Kısaca ulus devletler şehir devletçiklerine dönüştürülerek kontrol edilmeyen en küçük bir toplum bırakılmamalıydı. Sayın Özal’la kayıp ettiğimiz saygınlığımızı kazanmak için fırsat ayağımıza gelmişti. Fırsatı kaçırmamak adına BOP Eş Başkanlığını seve seve Sayın Erdoğan kabul etti. Bu projeyle Türk milleti de parçalanacaktı, olsun ne gam? Önemli olan İsrail’in güvenliği ve medeni batının çıkarı değil mi? Gerisi teferruat.
20 mart 2003 yılında yine Amerikan ve işbirlikçilerinin uçakları Irak semalarında bomba yağdırarak sivrisinek gibi Müslüman öldürüyordu. Bu badireyi beğenilmeyen Gazi Meclisimizin sağduyulu davranışı sonucu atlattık, katrandan kara lekeyi Türk milletinin yüzüne çalmadık. Amerika’nın çizgisinden azıcık ayrıldık diye "sekiz milyar dolar kredi veya iki milyar hibe"den mahrum bırakıldık. Adımız 'at pazarlığı yapıyorlar' diye çıktı. Batı için alçaklığın sınırı yoktu. Başımıza çuval geçirerek kucağımıza Kuzey Irak diye bir el bombası attılar. 'Hadi buyurun işin içinden çıkın' dediler. Çıkamadık, çıkamıyoruz. Irak Savaşında millet olma bilincine ulaşamayan Iraklılar, Sünni-Şii diye birbirlerini boğazladılar, hâla boğazlıyorlar. Netice bir milyon ölü, yakılan yıkılan şehirler, ırzına geçilen yüz binlerce Müslüman kadını, talan edilen bir medeniyet. Edilsin. Irak Müslümanlar'a çok ırak.
Vampirler kana doyar mı? Doymadılar. Arap Baharı diye bir senaryo yazdılar. Libya’da, Tunus’ta, Mısırda kısaca birçok Arap ülkelerinde CIA’nın uyuyan hücreleri Arapları birbirlerine karşı harekete geçirdi. Artık alev gittikçe Ortadoğu’yu sarıyor cayır cayır can yakıyordu. Özellikle Libya kan gölüne dönmüştü. Sayın Erdoğan’ın 'NATO’nun Libya’da ne işi var' çıkışının sesi kulaklarımızdan gitmeden bir de gördük ki savaş gemilerimiz Libya kıyılarında. Merhum Muammer Kaddafi’ye Kıbrıs Barış Hareketinde yaptığı yardımın karşılığını iyi ödedik!
'Libya bizden uzak' diyerek ellerimizi ovarken, 26 Ocak 2001'da yangın Suriye’ye sıçradı. Önce arabuluculuğa soyunduk sonra birden aklımıza Şam’da Emevi Camii'nde namaz kılmak geldi. Biz Şam’a gidemedik ama milyonlarca Suriyeli silahsız, Türkiye’yi istila etti. Baktık olmuyor bin 400 yıl önce yaşanmış olaylara sığınarak Ensar- Muhacir öyküleri anlatmaya başladık. Türk halkında beş milyon Bedeviye bakacak takat yok, gelenlerde merhamet ve iman yok. Bir türlü gitmek bilmiyorlar. Doğru dürüst okumaları, zanaatları yok. Çok iyi nargile fokurdatarak sahillerde don paça gezmesini ve beleş yaşamasını iyi biliyorlar. Allah için cinsel tacizlerinin ve adam öldürmelerinin de hakkını yemeyelim.
Tüm bunlar yaşanırken elbette Türkiye güllük gülistanlık değildi. Her ne kadar bu kanlı tiyatro oyunundan uzak kalmaya çalışsak da akıl danelerimiz'Açılım yapın PKK'ya gözleriniz kapayın' diye bize yol gösterdiler. Başladık açılım yapmaya. Bir taraftan bebek katili Apo’nun adını anmamak için İmralı’yla görüşüyoruz dediysek; bir taraftan da Oslo’da bebek katillerine silah depolarının yerinin nerede olduğunu söyledik; ama dokunmadık. Akıl adamlarımız Türk milletini uyutmak için az uğraşmadılar, tabi bahşişlerini de aldılar. Kimi "Türk adını anayasadan çıkaralım" dedi, kimi Türk bayrağının adı "Anadolu bayrağı" osun diye ahkâm kesti. Bazıları da hızını alamayarak "Türk yoktur" diye tarihi çöpe attı. Aç kurtlar gibi bölücüleri ikna etmek mümkün olmadı, iş yine kahraman Türk askerine ve Türk polisine düştü. Hendek çatışmaları aldı başını gitti. Kan, gözyaşı sel oldu. 'Analar ağlamasın' diye diye yüzlerce masumun analarını ağlattılar. Şimdilik bu alçak piyonların sesi içeride kesilmiş, en azından ellerini kollarını sallayarak gezemiyorlar. Fakat yanı başımız Suriye’de Amerika’nın himayesiyle 70 bin eli kanlı teröristle, Amerika Türkiye’yi kuşatıyor. İleride Irak'ta olduğu gibi bir oldu-bitti yapmak istiyor. Türk milleti ileride çok ağır bedeller ödemek istemiyorsa asla müsaade etmemeli. Türk milleti bebek katilleriyle ölüm kalım mücadelesi verirken Hoca efendileri de Türkiye’yi ABD işgal etsin diye saman altından su yürütüyormuş. "Başı secdeye gidenden terörist olmaz" diyen Sayın Erdoğan her istediğini verdikleri başları sahte secdeye gidenler tarafından bir kalkışmayla yerinden edilmekten son anda adını söylemekten imtina ettiği Türk milleti tarafından kurtarıldı. Ne yazık olanlardan ders almıyorlar. AKP milletvekilleri Almanya’da eyalet sistemini inceliyor. Neden, niçin? Bazı akiller de Türkiye dışında yeni kirli senaryolarına devam ediyorlar.
Buradan başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm yetkililere sesleniyorum. Her ne ad altında olursa olsun Türk milleti bölünmeye parçalanmaya müsaade etmez. Her ne kadar yanınıza Sayın Devlet Bahçeliyi de alsanız eyalet, özerklik, yerinden yönetim gibi isimlere kanmaz, kanmayacaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.