Kutsallar üzerinden siyaset
Kutsallar üzerinden siyaset yapmaya kimsenin hakkı yoktur ve olmamalıdır. Çünkü siyaset, üzerinden yapılan olgu her ne olursa olsun onu yıpratır ve sorgulanır hale getirir.
Bir süredir Diyarbakır HDP İl Başkanlığı kapısında bekleyen acılı anneler var. Ve bu anneler HDP tarafından dağa kaçırıldığını düşündükleri evlatlarını geri istiyorlar. HDP’nin bu işin içinde olup olmadığını bilmiyorum ama annelerin bir şeyler bildikleri net. Yürekleri yanıyor ve çocuklarının hayatından endişe ediyorlar.
Anne-çocuk ilişkisi benzersiz bir ilişkidir. Karşılık beklemeyen, yararlanma kaygısından uzak, fedakârlık üzerine kurulu bir ilişkidir. Annenin tek beklentisi evladının hayatta başarılı ve mutlu olmasıdır. Geri kalan her şey ikinci planda kalır. Hepimizin, herkesin annesi kutsaldır. Annelik kutsaldır!
Diyarbakırlı annelerin eylemi iktidarın dikkatini çekti ve propaganda için her fırsatı değerlendiren havuz medyası annelerin dramını ekranlara taşıdı. Toplumsal ilginin ve görünürlüğün arttığını gören iktidar annelerin bu çığlığı üzerine siyaseti oturttu. Önce iktidarın hemen her organizasyonuna dâhil olan sanatçı, gazeteci ve popüler isimler anneleri ziyaret ettiler. Çok geçmeden merdivenlerde oturan bakanları gördük. Ve ülkemizde yirmi yıldır özenle inşa edilen kutuplaşma iklimi bu konuda da meyvesini verdi, “sizin anneler-bizim anneler” ayrımı ortaya çıktı.
Birincisi; Bakanlık makamı ağlama değil, icra makamıdır. İktidara düşen görev de oturup annelerle ağlamak değil, çocukları dağa taşıyan trafiğin önünü kesmek, evlatları anasız, anaları da evlatsız bırakmamaktır.
İkincisi; Ali İsmail Korkmaz’ın annesini miting meydanlarında yuhalatanların annelerin acıları hakkında konuşmaya hakları yoktur.
Bu ülkede evladını yitirmiş birçok anne var ve bu annelerin tamamı ve acıları benim için kutsal. Fırat Çakıroğlu’nun, Fethi Sekin’in, Ömer Halisdemir’in, Sivas’da katledilen masumların, tüm şehitlerin, terör eylemlerine kurban giden sivillerin anneleri ve o annelerin derin acıları…
Bunlar siyasetin girmemesi gereken alanlar. Daha önce pek çok yazımda dile getirdiğim gibi, toplumu kamplaştırır ve siyaseti kutsallar üzerine kurarsanız, oluşturduğunuz diğer kutup sizin siyasetinizi eleştirirken, siyaseti üzerine kurduğunuz kutsalı da eleştirmeye başlar. Bunun sonuçlarını uzun zamandır ne yazık ki yaşıyoruz. İmam Hatip öğrencileri arasında bile Deizm yükselirken toplumun azımsanmayacak kısmının gözünde İslam inancı sorgulanır hale geldi. Bunun temel sorumlusu da sırtını dinsel inançlara dayayarak siyaset yapmaya çalışan iktidar ve onun semirttiği tarikatlar, tuhaf açıklamalar yapan şeyhler ve hatta verdiği fetvalarla bazen kanımızı donduran Diyanet İşleri Başkanlığı'dır.
Bu toplumun artık gerilecek hali kalmadı. Büyükşehir Belediye Başkanlarını toplayıp “Biz herkesin iktidarıyız” demekle yıllardır inatla oluşturulan kutuplaşma iklimi ortadan kalkmıyor.
Türkiye’nin kritik ihtiyaçları var. İnsanlar berbat ekonomi yönetimi yüzünden icralık oluyor. İntihar vak'alarındaki artış halkın giderek umudunu yitirdiğinin toplumsal göstergesi. Gençlerin amacı kapağı yurt dışına atıp orada yaşam kurmak. Yurt dışına okumaya gidenler geri dönmek istemiyorlar.
İktidarın görevi bu kötü gidişi durdurmak, muhalefetle sağlıklı bir işbirliği yaparak ülkeyi tekrar rayına oturtmaktır.
İktidar mevcut şartlarda “siyaset yapma” lüksüne sahip değildir. Merdivenlerde ağlamayı bırakın, işinize bakın!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.