Mansur Yavaş ve Temiz Eller Operasyonu
Dün gece bir TV kanalında Sinan Aygün ve O'nun ofisine giden iki CHP'li belediye meclis üyelerinden birisinin malum 25 milyonluk ''Rüşvet'' olayı ile ilgili konuşmalarını dinledik.
O programı izledikten sonra benim çıkardığım sonuç; bu işin Sinan Aygün ve kız kardeşi tarafından kurgulanmış, Mansur Yavaş'ı itibarsızlaştırmaya yönelik bir oyun olduğudur.
Sinan Aygün'ün kız kardeşi yine kendisi gibi CHP'li belediye meclisi üyesi birisine ''Canım sıkkın, moralim bozuk gel muhabbet edelim'' diyor. Bu arada diğer bir CHP belediye meclis üyesi Sinan Aygün'ün kız kardeşinin aradığı meclis üyesini tesadüf o ya; hal hatır sormak için arıyor, o da ''Sibel ablaya gideceğim, istersen sen de gel'' diyor.
Her iki belediye meclis üyeleri buluşup, davet edildikleri binaya gidiyorlar. Kendilerini; davet eden Sibel Akgün değil Sinan Aygün karşılıyor ve kendi ofisine davet ediyor. Oysa onları kız kardeşi davet etmişti. Belediye meclis üyesi diyor ki; ''Sinan Bey'in kendi ofisine davetine nezaketsizlik yapıp, size gelmedik Sibel Hanım'a geldik diyemezdik'' diyerek açıklık getiriyor. Aslında Sibel Hanım'ın işi o her iki meclis üyesini binalara sokmayı başarmaktı. Ondan kolay ne vardı; nihayetinde bu insanlarla abla-kardeş ilişkisi vardı.
Hoş beşten sonra Sinan Aygün; belli ki bir kurgu dahilindeki muhabbeti, sahibi olduğu Ankara Belediyesi ile imara aykırılık problemi olan inşaatlarına getiriyor. Oysa ki o iki insanın o anda orada bulunma nedenleri; kendileri gibi CHP'li ve belediye meclis üyesi olan Sinan Aygün'ün kız kardeşi Sibel Aygün'e canının sıkkın olması nedeniyle moral ziyaretinde bulunmaktı.
Velhasıl kelam; bu iki insanın ağzından suistimal edilecek bir ifade koparmak için kurgu devreye sokuluyor. Sinan Aygün'e; problemli inşaatlarla ilgili proje seviyesinde taahhüt ettiği otuz derslik lise inşaatı hatırlatılıyor. ''O kolay iş, üç beş milyonluk bir şey'' deyinde meclis üyelerinden birisi; her dost sohbetinde kullanılabilecek abartılı bir ifade kullanıyor ''Yapma ağabey, üç beş milyon olur mu, 25 milyon'' diyor.
Sinan Aygün karşı tarafın ağzından istediği cümleyi koparmıştır artık. Bu cümleyi yakalamasaydı bile suistimal edebileceği ifadeyi o iki meclis üyesinin ağzından koparana kadar muhtemel ki muhabbetine devam edecekti. Bu dost sohbetinde böyle bir ifadeyi yakalamak hiç de zor olmazdı.
Bu cümleyi allaya pullaya ''Benden 25 milyon rüşvet istediler'' şekline sokarak, aslında Mansur Yavaş'ın ülkemiz sathında örnek alınıp uygulanacak olan ''Temiz eller operasyonu''nu sekteye uğratmaya matuf olup, hükumetin işine gelen kendisini de sıkıntıdan kurtarmaya dönük bir operasyon olduğu anlaşılıyor.
Mansur Yavaş; Hükmet ve Sinan Aygün"nün ortak kurgusunu boşa çıkarmıştır. Allah doğrunun yanında olduğu için bu oyun tutmadı, bozuldu. Mansur Yavaş'ın hanesine ''Kar'' olarak yazılmıştır.
Yeni konan ''Varlık vergisi'' üzerine
Beyefendi yedi göbek Istanbul'lu. Eski Istanbul'lu olunca doğal olarak da denize sıfır bir evde oturuyor olması da normal. Bir fabrikatör olarak o mülkü edinmiş değil, silsileye devredilerek sahip olunan bir ev.
Aynı adam memur emeklisi olup, önceki kuşaklardan kendisine intikal eden gayrimenkulünde yaşamaktan son derece mutlu ve mesut. O binayı iyi bir paraya satıp, başka yerde de daha ucuza yaşayabilir ama bunu yapmak istemiyor, hayatından memnun.
Devlet yeni koyduğu vergi ile bu insana ne diyor biliyor musunuz.
"Sizin evinizin değeri 5 milyarın üzerinde. Yeni servet vergisi koyuyoruz, bu menkulünüz üzerinden 40 bin lira vergi ödemeniz gerekiyor"
Adam diyor ki; "Evet, evim değerli ama ben emekli maaşım ile geçiniyorum. Evim değerli diye bana herhangi bir yerden para gelmiyor ki. Bu çıkarmış olduğunuz vergiyi emekli maaşım ile ödemem mümkün değil"
Yani devlet şunu demek istiyor "Siz bu yüksek değerli evlerde oturmak hakkınız değil. Buralarda ancak aylık geliri yüksek olanlar oturabilir. Siz buraları satın başka yerlere gidin. Değerli yerlerde oturmanın bir bedelli var, onu da siz ödeyemezsiniz"
Sizce bu yüksek değerli evlerin sahiplerinin yeni konan varlık verisini ödeyememeleri durumunda haciz işlemi olduğunda kimler yeni sahipleri olacaktır...!
Ne var yani; biraz da siyasal islamcı AKP burjuvazisi Boğaz'da otursunlar(!)
Aslında bahis konusu varlık vergisi getirilebilir, kimlere; kendisi ve karısının parmağındaki alyanslardan başka serveti olmadığını söyleyerek siyasete başlayıp bugün Akdeniz'de filo sahibi olanların servet artışına getirilebilir.
Bugün çocuklarımdan ricada bulundum...?
Allah cümlemizinkini bağışlasın; 24 ve 29 yaşlarında iki oğlum var.
Sabah kahvaltı yapıyoruz.Yaşadığımız sorunlar, etkilendiğimiz veya etkilediğimiz durumlar, haller üzerine düşüncelerimizi paylaşıyoruz.
Muhabbet geldi özel yaşama. Genç insanlar ya; onları bazı hususlarda uyarma ihtiyacı duydum. "Çok haklısın baba" demekten ziyade savunma refleksine girdiler. Kendilerinden tek bir şey rica ettim "Bulunduğunuz her yer ve ortamda annenizin ve benim çocuklarımız olduğunuzu sakın unutmayın. Her ne kadar yaşam sizin özeliniz olsa da aynı zamanda bizimle de bir bütünlük arz etmesi gerekir. Çizdiğiniz resim bizim çerçevemize oturmalı ve yakışmalı.
Bakın, yazıyorum çiziyorum. Değişik sivil toplum örgüleri ile gerek görevli seviyesinde gerekse sosyal ilişkiler anlamında ilişki halindeyim. Sizden beklentim; gerek toplum içinde, gerekse vicdanızla baş başa kaldığınızda verdiğiniz her görüntü tutum ve davranışlarınız ile ailemize yakışanı yapın. Lütfen yaşadığım ve savunduğum değerler üzerinden beni sınava sokacak görüntüler vermeyin. Aksini yaparsanız yazamam, çizemem, düşünemem, söyleyemem; zira inandırıcı olamam.
Dolaysıyla büyük emekler vererek ete kemiğe büründüğümüz kurumsal yapılar adına (Partilerimiz, derneklerimiz) söylediklerimiz ve iddialarımız ile ne denli tutarlı olduğumuzun bir göstergesi de; eşimiz, çocuklarımız ile aile hayatımızdır.
Bir kimse eline mikrofonu alıp kitlelere tarifini yaptığı ideal yaşam ve sosyal düzene dair otoritesini en yakını, ailesinde bile sağlamayı başaramamışsa ilk yapması gereken kendi özel yaşamına çekilmesidir.
Allah kimseyi evlatları üzerinden sınava tabi tutmasın. Her anne babayı; gurur duyacakları hal, tutum ve davranışlarla muhatap kılsın inşallah.
Kaddafi'yi linç edenlere sakalık yaptık
Zamanında; özellikle Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ülkemize en büyük moral desteği veren, katkıyı sağlayan Kaddafi eğer bugün yaşıyor olsaydı gene kendisinden muhtemelen en büyük yardımı görecektik.
BOP eş başkanlığı görevi gereği ve Arap Baharı rüzgarında sörf yapma tutkusu ile vefayı unutup ihaneti seçtik. Kaddadi'yi linç eden çakallara sakalık yaptık. Başımıza her ne musibet gelse aklıma bu tür vefasızlıklarımız, ihanetlerimiz geliyor. Bu ihanetimiz ile kaç milyon dolarımızı Libya çöllerinde batırdık, yetmedi 300 milyon dolar göndererek ihanetimizin üzerini kaymakladık.
Bugün Libya'ya asker gönderme gerekçemizde keşke zerre kadar vefa olsa ama yok. Yine sona ermeyen eş başkanlık görevi ve yine BOP Projesi gereği bir yerlere savruluyoruz ve maalesef yine yanlış yapıyoruz gibime geliyor.
Kendi egemenlik haklarımızı ve sınır güvenliğimizi Libya sınırları üzerinden koruma ve sağlama ihtiyacını duymamız veya zorunda kalmış olmamız ne denli yalnızlığımızın göstergesi değil mi. Biz tarihte kendimizi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştik. Bir PKK vardı o da 2002 yılı itibariyle eylem yapamaz hale getirilmişti. O günden bu güne sadece değişen AKP'nin kurulup iktidar olması, değişmeyen de gene AKP'nin süreli iktidarda olmasıdır.
Bir an düşünelim; Kaddafi yaşasaydı, Esat ile kahvaltılarımız devam ediyor olsaydı....
Biz BOP Projesi pisliğine niçin bulaştık. Türk milleti adına meclis 1 Mart tezkeresini yani bir anlamda BOP projesini ret edip, yırtıp attığı hâlde niçin inadına milletin vicdanının sesini "Bay Pas" yapıp eşbaşkanlığa soyunduk.
Dolayısıyla meselenin temelinde dünyayı yeterince okuyamamış; bilip, öğrenip, anlayamamış; ihtiraslı, bir o kadar da narsist bir insanın; ortalama algı düzeyi ve demokrasi anlayışı yeterince nitelik kazanamamış insanlar tarafından taşıyamayacağı yükün ve sorumluluğun altına sokulması ile hem kendisini, hem de kendisinden beklendi içinde olanları perişan hale getirmiş olmasıdır.
AKP önce başımıza belayı sarıyor sonra kurtulmak için kahramanlığa soyunuyor
AKP önce başımızı belaya sokuyor, sonra o beladan kurtulma mücadelesi devlet için zaruret haline gelince bu sefer de devletin verdiği mücadeleden siyasi rant elde etme derdine düşüyor.
Düşünebiliyor musunuz AKP camaat/fetö'yü devlete yerleştirip sonra da onlarla parti olarak en iyi mücadeleyi yapanların kendileri olduklarını iddia edebiliyorlar.
Yılanı getirip evin içine sok, sonra da yakalanmak için ortaya koymuş olduğun mücadele için hane halkına caka satacaksın.
Arap'ın derdi AKP'yi gerdi. BOP projesinin tayın ettiği, iştah kabartan eş başkanlığın cazibesi Arap Baharı rüzgarında sörf yapma tutkusunu tetikledi. Böylece tek adamın ihtirasına gem vurulamayıp, nefsine mağlubiyetiyle Türkiye ve Türk milleti olarak oradan oraya savrulma durumunda kaldık. Bedeli ise yüzlerce şehit, beş milyon göçmen, kırk milyar dolar masraf...
Oysa ki "Devlet Bahçeli inisiyatifi" olmasaydı 7 Haziran 2015 seçilmeleri ile bir parti için maksimum doğal iktidar süreci tamamlanmıştı. Aslında Devlet Bahçeli'nın yaptığı doğal bir sürece çomak sokmaktı. Ne garip değil mi; Devlet Bahçeli de o güne kadar bütün siyasi kötülüklerin anası olarak AKP'yi görüyordu.
Niçin bunlar aklıma geldi bilmiyor musunuz; Libya'ya asker gönderme kararımız var ya; yoksa gene bizleri bir yerlere savuracak rüzgarı mı bekliyoruz.
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin.
Bilim adamının siyasi parti propagandisti olması
Özellikle AKP döneminde devşirilmiş yandaş akademisyenlerin bilim adamlığı adına utanç duyulacak taraflı siyasi değerlendirme ve yorumları yüzünden "Bilim adamı saygınlığı" itibar yetirmeye başladı. Çok ilginç, AKP kendi siyasi kimliğini temsilen politikacıları değil yine kendilerini temsilen yandaş bilim adamlarını TV programlarına gönderiyor.
Önünde Prof. olan, Doç. olan Dr. olan; velhasıl kelâm cart curt olan bu adamların; yine bilim adamlığı onurunu kurtarmak adına siyasî programlardan tecrit ermek lazım. Adam rektör ama aynı zamanda AKP propagandisti. İnsan bilim adamlığı adına utanır be. Bir diğeri ise; twit ishaline tutulmuş embesil seviyesindeki beyni ile "Atatürk de Libya'ya gitmişti" diyebiliyor. Bu ancak ve ancak Allah'ın sadece insana bahşettiği akıl denen nimete nankörlük değil de nedir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.