Maşeri vicdan
“Mâşer” Arapça “kamu, toplum, topluluk” demek. Maşeri vicdan (mahşeri değil) ise “toplumsal vicdan” ya da “kamu vicdanı” demek. “Tüm toplum kesimlerinin benimsediği ortak değerler” anlamında kullanılır.
15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü yapılalı 3 yıl oldu. Bunun 2 yılı OHAL ile geçti. “3 ay bile sürmeyecek” diye başlatılan OHAL (Olağanüstü Hal) yönetimi, 7 defa uzatılarak, 2 yıl sürdü.
Bu dönemin siyasi ve hukuki sonuçları hakkında çok değerlendirme yaptık, yapıldı. Ancak bu dönemde olan vaka ve gelişmelerin toplumsal vicdanda ne gibi yansımaları olduğu en az diğer yönleri kadar önemli.
***
15 TEMMUZ SONRASI VERİLERİ
Önce bu döneme ait bazı veriler sunalım.
· Haziran ayında karara bağlanan Genelkurmay Çatı Davası’nda “Yurtta Sulh Konseyi” üyesi olmakla suçlanan 16 sanıktan her biri 141 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
· OHAL sürecinde toplam 204 medya kuruluşu kapatıldı. Bunlardan 25’i hakkında kapatma kararı iptal edildi.
· KHK’lar ile 134 bin 144 kişi ihraç edildi. Bunlardan 3 bin 981’i yeni bir KHK ile görevine iade edildi.
· OHAL sonrası 2 bin 49 Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, çoğunluğu hâkim ve savcı olan 7.000 adalet personeli ihraç edildi. Özellikle TSK ve yargıda Fetöcülerden boşalan yerlerin acil doldurulma ihtiyacı liyakat ilkesinden uzaklaşılmasına sebep oldu.
· OHAL’de 270 kişinin öğrencilikle ilişiği kesildi, 2 bin 761 kurum ve kuruluş kapatıldı, 3 bin 213 personelin rütbesi alındı.
· Kararnameler kapsamında cezaevlerindeki insan sayısı 50 bini geçti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Mart 2019 tarihinde yaptığı açıklamada 15 Temmuz 2016’dan sonraki süreçte 511 bin kişinin gözaltına alındığını ve 30 bin 821 kişinin tutuklandığını söyledi.
· Ocak 2019'da yayımlanan "2. Yılında OHAL'in Toplumsal Maliyetleri Araştırma Raporu"na göre, KHK/OHAL "mağdurlarının" gerçek sayıları 250 binden fazla. Raporda, "Okulları kapatılan, mezuniyetleri geçersiz sayılan, askeri okullardaki öğrenciler, polis okulları öğrencileri, diğer kamu ve özel kurumlarda KHK’larla mağdur edilenlerin sayıları da yukarıdaki rakamlara ilave edildiğinde, doğrudan mağdur olanlar 250.000’i geçebilmektedir." ifadeleri yer aldı.
· Rapora göre ayrıca, OHAL/KHK mağdur yakınları olan ikincil mağdurların sayısı 1 milyon 500 bine yaklaştı.
· İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya göre 234 bin 419 pasaport iptal edildi. Pasaport tahditleri aşamalı olarak kaldırıldı. Soylu'ya göre Mayıs 2019'da "75-80 bin civarında" bir tahdit kaldı. Yakınlarıyla birlikte seyahat engeliyle karşılaşan kişi sayısının 500 binden fazla olduğu iddia ediliyor.
· OHAL Komisyonu’na toplamda 126 bin 200 başvuru yapıldı. 26 Haziran 2019 tarihine kadar karar verilen 77 bin 900 başvurunun 6 bini kabul, 71 bin 900’ü ise reddedildi.
***
TOPLUMSAL VİCDANI YARALAYAN UYGULAMALAR
OHAL uygulamaları FETÖ yargılamalarının bir kısmı böylesine ciddi bir darbe teşebbüsü karşısında kabul edilebilir tedbirler olarak değerlendirildi.Maşeri vicdan pek rahatsız olmadı.
Ancak KHK’lar ile yapılan ihraçların daha sonra yargılama süzgecinden geçirilmemesi vicdanları rahatsız etti.
FETÖ’nün siyasi ayağı kapsamında hiç kimsenin yargılanmaması, ceza almaması ve hatta kamuoyunda FETÖ’cü olarak bilinen siyasilerin, yazarların, işadamlarının aramızda serbestçe geziyor olması kamu vicdanını yaraladı.
Tıpkı 17/25 Aralık 2013 soruşturmasının şüphelilerinin yargılanmadan ve Meclis araştırmasına da izin vermeden üstünün örtülmeye çalışılmasının toplumsal vicdanda kabul görmediği gibi.
(17/25 Aralık “yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının” FETÖ’cü savcı, hâkim ve polislerin ortaklaşa yürüttüğü “bürokratik bir darbe teşebbüsü”olduğu doğruydu.
Fakat böyle kabul edenlerin bile ayakkabı kutularında saklanan dolar ve eurolar, bir bakanın kolundaki milyonluk rüşvet saat, bir bakana gönderilen rüşvetlerin saklandığı yatak odasındaki kasalar, para sayma makineleri ve sıfırlama tapelerinin araştırılmasına izin verilmediği de doğruydu.)
******************************
SANSÜR VE OTOSANSÜR
Ahmet Davutoğlu dış politika konusunda Tayyip Erdoğan’a Başdanışmanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış bir zat.
Bana göre Ahmet Davutoğlu ülkemizin içinde bulunduğu dış politika çıkmazlarında özellikle Suriye bataklığına girmemizden birinci derecede sorumludur.
O’nu ekonomi alanında, borçlanma ve alınan borçları üretim yerine inşaata ve tüketime harcama tercihinde de sorumluluğu olan bir politikacı olarak görüyorum.
Davutoğlu Başbakanlığı döneminde muhalefete karşı partisi bütün devlet gücünü ve siyasi nüfuzunu orantısız ve hukuksuz bir şekilde kullanırken de hiç rahatsız olmamıştı.
Adalet ve özgürlük arayışı güç kaybedildiğinde daha çok hissedilir. Davutoğlu da üç senedir düşüncelerinden dolayı AKP’li troller tarafından adeta linç ediliyor.
Ayrıca medyanın uyguladığı ambargo sebebiyle düşüncelerini ifade etme özgürlüğünü kullanamıyor. Sesini kamuoyuna duyurabileceği bir medya organı bulamıyor.
O’nun sorumlu olduğu zaman farkına varmadığı ancak şu sıralarda derinden hissederek sarf ettiği şu cümlelerine gönülden katılıyorum.
“En temel sorunumuz düşünce özgürlüğünün olmamasıdır. Sansür çok kötüdür fakat en kötüsü otosansürdür. Maalesef otosansürün en koyu uygulandığı bir dönemden geçiyoruz. İnsanlar kapalı kapılar ardında başka türlü, kapıların önünde başka türlü konuşuyor. Takiyye kültürü ile otosansür birlikte gelişiyor.”
İnanıyorum ki bugün Davutoğlu’nun bile haklarını ve düşünce özgürlüğünü kullanmasına engel olanlar çok geçmeden aynı taleplerde bulunacaktır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.