Meal, tercüme ve tefsir
Çok sık sorulan konulardan biri de; "Hocam ayet mealleri arasında çok farklılıklar var. Bu nasıl oluyor? Kişiden kişiye aynı ayetin tercümesi farklı olur mu?" sorusuyla karşıma çıkıyor.
Önce bizde yapılanların Kur’an ayetlerinin tercümesi değil, meallerinin olduğunu söylemeliyiz.
Kur’an Allah kelamıdır. Hem lafız hem de mana bakımından noksansız tercüme etmek mümkün değildir. Bundan dolayı da tercüme yerine, daha ılımlı ve yumuşak bir kelime olan meal kullanılmaktadır.
Meal’in sözlük anlamı: Bir şeyin özü, özeti, muhtevası, sonucu anlamlarına geldiği gibi, eksik bırakmak manasını da içerir.
Kur’an meallerini de eksik bırakmak kavramı içinde değerlendirmek gerekir. Yani ayetlerin manasını tam olarak değil de noksanıyla ifade etme anlamında meali denilmesi uygun görülmüştür.
Mealler bir tercüme değildir. Tercümeler, Kur’an metinlerinin bir başka dile aktarılmasıdır.
Tercüme, bir sözün manasını diğer bir dilde eş sözcüklerle aynen ifade etmek demektir.
Kur’an ayetlerini ise eksiksiz, mükemmel bir şekilde tercüme etmek mümkün görülmemiştir. Kur’an dilindeki bir kelime veya kavramın, bırakın başka dilleri; Arap dünyasında farklı, farklı lehçelerde bile tam karşılığı her zaman bulunamamaktadır.
Tercüme: Bir sözü, bir dilden başka bir dile çevirmek. Veya diğer dilde beyan etmek, bir sözcüğü aynı anlama gelen bir sözcükle değiştirmek gibi anlamlara gelmektedir.
Tercüme, bir sözü başkasına ulaştırmak, bir kişinin hayatındaki önemli kesitleri anlatma (hal tercümesi), sözü söylendiği dilde veya başka dilde tefsir etme, anlatma anlamlarına da gelir.
Kur’an’ın lafzı tercümesi, yani söz dizimi ve tertibinde aslına benzemesi pek mümkün görülmemektedir. Kur’an’daki her kelimenin, tek tek ele alınıp; diğer dillerdeki karşılığı kelime ve sözlerin, Kur’an kelimelerinin yerine konması ile yapılan tercüme, asıl metnin anlamını tam aksettirmesi bakımından zordur.
Bu zorluktan dolayı Kur’an’ın kelime, kelime lafzı tercümesi yerine; ‘’Tefsiri Tercüme’’ tercih edilmektedir.
Tefsiri Tercüme: Asıl dildeki kelimelerin tertibine ve nazmına bağlı kalmaksızın herhangi bir sözün anlamını bazı şerh ve izahlarla başka bir dile nakletmekten ibarettir. Bu tercüme tarzında önemli olan, tercüme edilecek metindeki gaye ve maksatların doğru bir şekilde ifade edilmesidir. Yani harfi tercümenin temel vasfı sayılan nazmında ve tertibinde asla benzeme şartı bu tercüme tarzında aranmamaktadır. Bundan dolayı tefsiri tercüme, lafzı tercüme kadar zor bir tercüme değildir. İşte bu özelliği sebebiyledir ki günümüz tercümelerinde daha çok tefsiri tercüme yapılmaktadır. Bu söylediğimiz esasen genel anlamdaki tercüme için söz konusudur. Şayet Kur’an’ın tercümesinden söz edilecek olursa, bu durumda zorunlu olarak harfi değil, tefsiri tercüme akla gelir. Çünkü Kur’an’ın pek çok harfi, edatı, kelimesi farklı manalar ifade etmektedir. Yine Kur’an’da pek çok edebi sanat vardır. Bunlarla bazen asli manadan başka anlamlar da kastedilmiş olabilir. Dolayısıyla bunları lafzı tercümeyle nakletmek mümkün değildir. O halde manaya sadık kalınarak yapılan bu tercüme tarzında yani tefsiri tercümede mütercim, asıl dildeki ifadeleri iyice kavradıktan sonra onlardaki anlamı başka bir dile kendi üslubuyla aktarır. Aslına bakılırsa bu tercüme de Kur’an’ın bütün manalarını, maksatlarını, sanatsal özelliklerini, söz dizimindeki letafet ve güzellikleri ortaya çıkaracak güzellikte değildir. Yani tefsiri tercüme yöntemiyle Kur’an başka bir dile aktarıldığı zaman da yapılan faaliyette bazı eksikler söz konusu olur. Çünkü ondaki söz sanatlarını, belagat, ses, estetik ve musiki inceliklerini bir başka dile aktarmak hiçbir zaman mümkün görünmemektedir. (Prof. Dr. Muhsin Demirci AÜ İlahiyat Tefsir Tarihi ve Usulü ünite 3-sah.63)
"Tercüme" ile "Tefsir" arasındaki farklar
Tercüme "aslın yerine geçer, artık asıla ihtiyaç kalmaz". Tefsir "aslın yerine geçmez, açıklaması"dır.
Tercümede asıla tıpa tıp uyma vardır, izah yoktur. Tefsirde ise beyan ve etraflıca izah istenen bir durumdur.
Tercümede bütün mana ve maksatlara uygunluk, güven aranırken, tefsirde uygunluk güven aranmaz. "Tefsir yapanın görüşü böyle" denir.
Kur’an’ın belirtilen tercüme zorluklarından dolayı tercüme yerine, meal ve tefsirinin yapılması uygun görülmüştür. İslam ülkelerinde yapılanda genelde meal ve tefsirdir.
Müslümanlar, mealleri tercümeye yakın gördükleri için; mealler arasında görülen büyük farklılıkları haklı olarak sorgulamaktadırlar. Ayetlerin meal yazımı için Arapça’ya vakıf olmanın yanında; Kur’an, sure, siyak-sibak bütünlüğünün göz ardı edilmesi bu farklılıkların hatta yanlış meallerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Cuma namazında hutbe öncesi okunan Ahzap suresi 56. Ayetine verilen farklı dört meali yazarak konuyu sonlandırıyorum.
1. Allah ve melekleri Peygambere salat etmektedirler. Ey iman edenler! Siz de O’na salat edin ve bütün içtenliğinizle kendisine esenlik dileyin. (M. Zeki Duman meali)
2. Şüphe yok ki Allah ve melekleri, salavat getirir Peygambere. Ey insanlar, siz de ona salavat getirin, tam teslim olarak da selam verin. (Abdülbaki Gölpınarlı meali)
3. Allah ve melekleri peygambere destek oluyorlar. Ey iman edenler! Siz de peygambere destek olunuz, ona yürekten bağlılığınızı ifade ediniz. (Bayraktar Bayraklı meali)
4. Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi överler. Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin. (Diyanet İşleri meali)
Bu surede geçen "yusallüne" kelimesine dört ayrı mana verilmiştir. Salat kelimesi, dua, destek, övmek, yüceltmek, destek olmak, yardım etmek, namaz anlamlarını içerir.
Allah namaz kılmayacağına, dua etmeyeceğine (dua edilendir.) göre, İslam’ın ilk yayıldığı yıllarda inen bu ayette geçen yusallüne kelimesi burada destek, yardım anlamındadır. Salat olarak bırakmak da esas istenileni vermediği için eksiktir. Allah dua ediyor demek hatadır.
Verilen bu eksik kavramlardan dolayı, Müslüman bir kişinin yaptığı mealle yetinmemeli, aynı ayete birkaç mealden bakmalı.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.