Meclis mutfağındaki kavurma fiyatı!
Memuriyete, hastanede başladım. Tabldot yemeği yeniyordu, yemek ücreti kesilmiyordu. Sonradan tabldot ücreti kesilmeye başladı. Genel müdürlüğe geçtikten bir süre sonra yemek ücretlerinde; kazanca göre kesinti uygulandı. Bizim kurumda aylığı düşük olandan düşük kesinti yapılırken; Başka bir kurumda, belirli bir mevkie gelenlerden yemek ücreti kesilmediğini duymuştuk; bizdekinin tersine.
Bu arada Başbakanlık, ana binada ve ek binada çalışan arkadaşlarımızı ziyarete gittiğimizde yemek yediğimiz olurdu. Başbakanlık ek binasında da ana binasında da tabldottan başka, istediğin et ürünü ya da tatlı almak gibi seçenekler de vardı. Bildiğim kadar da, çok pahalı değildi. Daha sonra başka kurumlarda da yemek ikram eden arkadaşlarımız olmuştu; onlar da pahalı değildi. Emniyet Müdürlüğü'ne pasaport işlemleri için gittiğimde oradaki kantinde satılan dönerin fiyatı da oldukça uygundu dışarıya göre.
Bu konu nereden geldi aklıma? Sosyal medyada, bir TBMM düşmanlığıdır gidiyor; yemek ücreti üzerinden. Milletvekillerinin yemek ücretinin ucuz olduğu söyleniyor; hatta milletvekillerine yemek verilmemesi öneriliyor.
Acaba, TBMM yemekhanesinde yalnızca 600 tane milletvekili mi yemek yiyor? Orada çalışan devlet memurları yemek yemiyor mu? Dahası Edirne’den Kars’a; Hakkâri’den Muğla’ya; Ankara’dan, İstanbul’a kadar 81 ilimizden Meclis’e gelen tüm ziyaretçiler, o yemekhaneye gidip yemek yiyebilmektedir. Bu fiyatları, dışarıya göre ucuz bulup sosyal medyaya taşıyanlar içinde, o ziyaretçiler de olabilir.
“600 Tane milletvekiline ne gerek var? Zaten ne yetkileri var ki? Onları neden besleyelim?” gibi kışkırtmalar ile trollük yapılıyor. Ne yazık ki aydın geçinen kişiler de bu tuzağa düşmüş durumdalar. 600 Tane milletvekiline gerek olmayabilir; ancak milletvekili sayısını 600’e çıkaran da yetkilerini kısıtlayan da aynıdır. Troller de aynı yere hizmet etmektedir...
Acaba başka kurumlarda çalışanlar, örneğin saraydakiler ya da bakanlık çalışanları ya da başka vakıflarda, kuruluşlarda çalışanlar, yemek yemiyor mu? Onların yediği yemeklerin fiyatları ne kadar ve dışarıdaki yemek fiyatlarına oranı nedir? Belediyelerden vakıflara aktarılan bedelin, milletvekili yemek bedeline oranı nedir? Dahası Meclis, bu tartışmalara konu olmayı hak ediyor mu? Ne yazık ki bir yönüyle hak ediyor. Başka yönden bakılınca da hayır; hak etmiyor. Peki neden 'evet'?
Yıllar önce Cumhurbaşkanı'nı TBMM seçerken Meclis’in elinden bu yetkiyi almak istediklerinde karşı çıkmıştım; “TBMM’nin yetkisi kısıtlanıyor” diye. O yetki gittikten sonra diğer yetkiler de kısıtlandı. TBMM’nin önemini yeterince kavratmak yerine genel başkanına yaranmayı seçenler yüzünden kurunun yanında yaş da yandı.
Neden 'hayır'? Atatürk ne demişti: “Meclis ile tartışabilirim, ters düşebilirim; ancak Meclis'ten vazgeçmem…” Çünkü Meclis ile şura ediyordu. Çünkü Kur'an’da “işlerini şura ile görenler” övülüyordu. (Şura 42/38) Tek adam yönetimlerine, krallıklara, Saba Melikesi Belkıs’ın yaptığı eleştiri de Kur’an’da yerini alıyordu “Dedi: Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler.” “Ve aziz halkını zelil yaparlar.” (Neml Suresi 34) Ve Kur'an’da, Belkıs hakkında, bu konuda bir eleştiri de yoktu.
Peygamberimiz de: "Ben ancak bir beşerim, size dininize ait bir şey emredersem bunu uygulayın, size şahsi görüşten bir şey söylersem ben ancak bir beşerim", "...siz, dünyanızın işini daha iyi bilirsiniz" demişti.
Hem Türk töresinde ve geleneğinde hem de, Kur’an’daki dinde yeğlenen şura sisteminin ve Meclisimizin başına gelenler, nedendir acaba? Birileri bomba atar, birileri yetkilerini budar... Başka zaman, yedikleri yemekler üzerinden düşmanlık edilir... Milli mücadeleyi başlatıp ülkeyi kurtaran ve cumhuriyeti kuran TBMM’nin, emperyalistlerce hedef alınması doğal da; ya ülke vatandaşı neden yapar bunu?
Dahası yük olarak görülen, yalnız TBMM değildi doğal olarak. Bir ara “Sosyal tesisler yüktür” dendi. Devlet kurumlarına ait olan tatil bölgeleri, deniz kıyısındaki varlıkları, satışa çıkarıldı. Kıyıları, yerli yabancı sermaye aldı.
“Bakanlıklar yüktür” dendi. Yetkileri budandı. KİT’leri ve kamu kurumlarında çalışan Türk vatandaşlarını yük olarak gördü birileri. KİT’lerin bir bölümünü sattılar. Bunu satın alan yerlilerin ve yabancıların taktığı borçları da bu millete ödettiler.
Birileri de, emeklileri yük olarak görmeye başladı. Oysa o emekliler, yıllarca prim yatırmıştı Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına.
Biri, yoğun bakımdaki hastalardan yakındı. Bu da bana “Hayat Güzeldir” adlı İtalyan filmini çağrıştırdı. Tuzu kurular, bir matematik sorusu tartışıyordu. “Bir delinin günlük maliyeti 4 mark; bir sakatın, 4,5 mark; bir zihinsel özürlünün maliyeti 3,5 mark olduğuna ve ortalama 300 bin hasta olduğuna göre bu hastaları ortadan kaldırırsak günlük toplam tasarruf ne kadar olur?... ” Böyle bir şeyin düşüncesi bile utanç verici iken; bunu, yedi yaşındaki körpe beyinlere öğretenler, ‘üstün’ olarak nitelendiriliyordu. Ülkemizdeki troller bu gidişle, bu tip soruları da gündeme getirecekler anlaşılan. Ne de olsa “bilmeyene bulut da yük”.
Bir süre sonra da, seçmenleri yük olarak göreceklerdir. “Bu seçmenlere ve seçimlere ne gerek var, niye masraf edelim?” deyip monarşiyi dayatacaklar herhalde. Gerçi Anadolu’da ‘aile’ye de ‘külfet’ diyenler; ‘kaşık düşmanı’ diyenler vardı; ancak bu külfet, biraz da yükümlülük anlamındaydı. Hani dışarıda para kazanan kişi daha az; hane içinde harcayan, yemek yiyen daha çok anlamında idi. Yoksa devletin işini yapanların alacağı aylığı; yediği yemeği külfet görenler gibi değildi.
Devletin işini gören vatandaşa aylık vermeyi yük görürken; bugün, dışarıdan gelenlere bakmakla övünülüyor. Peki, yük olmayan nedir? Kendi ülkelerinde devlet başkanına ayaklanarak buralara gelenler mi? Ya da İstiklal Savaşı’nda ülkemizden kovulan; ancak daha sonra para ile gelip topraklarımızı, kuruluşlarımızı, madenlerimizi alan işgalciler mi? Belki de bizi sırtımızdan bıçaklayıp giden; sonra da “gelin, bizim için ölün de bizi kurtarın” diyenlerdir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.