1. YAZARLAR

  2. Mehmet SORAL

  3. "Millet ittifakı" değil "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi"
Mehmet SORAL

Mehmet SORAL

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

"Millet ittifakı" değil "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi"

A+A-
Ülkemizin içine düşürüldüğü çıkmazdan kurtulabilmesi için öncelik her daim tek adam iradesine teşne bu ucube "Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi"nden kurtulmak olmalıdır.
Bu sistemin doğası gereği sistemin mucitleri seçmeni iki kutba ayırarak, kutuplaşmanın sınırlarını "illet-zillet" ithamları ile daha da belirginleştirerek ayrışmanın boyutunu karşılıklı olarak kin ve nefret düzeyine taşınmasına vesile oldular. Ve doğal olarak ittifaklar arasındaki bu kin ve öfke konsolidasyonu oy geçişkenliğini neredeyse yok denecek düzeye kadar düşürdü.
Millet İttifakı'na önerim; Bu ucube sistemin mucitlerinin dizayn edip muhalefeti de istedikleri yere oturtarak kendilerinin keyfi, muhalefetin de zorunlu olarak içine itildiği seçmen temelli "Millet İttifakı" söylemini terk ederek "Demokrasi temelinde ittifak" arayışına gitmelidir. Bunun için de kurulacak yeni ittifakın adı "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi" olmalıdır.
"Millet İttifakı" ve "Cumhur İttifakı" şeklindeki bloklaşmanın sonunun iç çatışmaya kadar varacağından son derece tedirginim. Her geçen gün sanki bu akıbete doğru sürükleniyormuşuz gibi geliyor bana. Bu nedenle en azından "Millet İttifakı"nın böyle bir akıbete geçit vermemek adına "Cumhur İttifakı"nın kurduğu siyasi dizaynı bozarak "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi" adı altında kendi kurgusu olacak siyasi bir yapıyı devreye sokmalıdır.
"Millet İttifakı"nın sergilediği görüntü ya da yarattığı izlenim; Erdoğan sonrası "İttifak ortakları ile beraber iktidar olmak" olduğundan bu görüntü "Cumhur İttifakı" seçmeninin kendi içinde daha da konsolide olmasını sağlıyor ve Cumhur İttifakı'ndan Millet İttifakı'na oy geçişkenliğine mani olan duygu yoğunlaşmasına sebep oluyor.
Demem o ki; şu anki "İktidar için Millet İttifakı" görüntüsü "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi" görüntüsüne dönüştürülürse demokrasi talebi olan radikal unsurlar bile bu blokta pekala yer alabileceklerdir. Bu şekilde Cumhur İttifakı'nın mevcut konsolidasyonu bozulur "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi"ne oy akışkanlığı artar, böylece HDP üzerinde tepinerek oradan siyasi rant temin etme düşüncesi de cazibesini kaybeder, değersizleşir. Çünkü öncelik iktidar olmak değil demokrasimize yeniden kavuşmak olacaktır. Bu nedenle yine bir başka örnek; Ahmet Davutoğlu'nun AKP'deyken taşıdığı sorumluluklardan dolayı bagajında birikmiş olan olumsuzlukların sorgulanması bugünkü kadar olmayacaktır.
"İktidar değişimi için Millet İttifakı" içinde HDP'nin varlığı kabul görmez ama "Parlamenter Sistem için Demokrasi Cephesi"nde yer alması aynı rahatsızlığa neden olmayacaktır diye düşünüyorum.
Demokrasimize sahip çıkma mücadelesinde elde edilecek başarı ister istemez iktidar değişimini de beraberinde getirecektir.
 
Fiili durumu yaratıp sonra gayrimeşruluğu kanun ile meşrulaştırma
 
Devletimizin Osman Kavala'nın niçin hapis tutulduğuna dair uluslararası taahhütlerimiz gereği açıklamasını yapamamak gibi garip bir durumu söz konusu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "Osman Kavala hapis yatıyorsa kesinleşmiş cezası olması lazım. Böyle bir mahkeme kararı olmadığına göre bu adam niçin tutuklu?" diyor ve bunun bedeli olarak hepimizin ödediği vergilerden yüklü tazminatlar ödüyoruz.
Hükümet edenlerin şöyle bir yaklaşımı söz konusu "Biz onu şimdilik tutukluyoruz, nasıl olsa ileriki zamanda mahkeme süreci bize göre tutuklanmasını gerektirecek şekilde sonuçlanacak" İşte bu noktada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "Böyle bir zan ile adama tutuklu muamelesi yapamazsınız, tutuksuz yargılamanız gerekir" diyor.
Cumhur İttifakı'nın bu garip mantalitesini Süleyman Soylu'nun mahkeme kararı olmadan, tehlike arz eden terk edilmiş bir binanın yıkılmasını istediğinde gördük. Kendisine "Yıkım için mahkeme kararının olması gerektiği hatırlatıldığında "Biz yıkalım, mahkeme kararı sonra çıkar" demişti. Kavala ve Selahattin Demirtaş meselesine de aynen böyle bakılıyor.
Kavala ve Demirtaş meselesinde yargılama çubuk bitirilse problem de bitecek ama HDP'yi siyasi malzeme olarak kullanmak için bilerek kapatılmadığı gibi Kavala'nın da üzerinde siyaseten tepinmek için bilerek ve isteyerek yargı süreci aksatılıyor.
Türkiye'nin problemlerine yaklaşım çözüm odaklı olmaktan ziyade, siyasi ranta matuf algı operasyonları için malzeme olarak kullanma üzerine maalesef.
 
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ kimi kime şikayet ediyor?
 
Bekir Bozdoğ "Kadına şiddet" konusunda aman Allah'ım; ne konuşuyor, ne konuşuyor; sanırsınız ki geçtiğimiz pazar günü seçim oldu ve AKP ilk defa iktidara geldi.
Diyor ki; "Kadın onbeş yerinden bıçaklanıyor, adam tutuksuz yargılanıyor. Eyvah, nasıl olabilir diyorum. Kravat, düzgün kıyafet ile indirim alabiliyor, bunu kabul etmek mümkün değil" diyor.
AKP sistemi hatta rejimi değiştirmeye kendini odakladığı için yirmi yıldır iktidar olsalar da bu süre hala onları kesmedi, yeterli görmüyorlar.
Bakın sayın bakan eğer bir kadın onbeş yerinden bıçaklanıyor ve sanık hala tutuksuz yargılanıyorsa onun tek müsebbibi özelde bizatihi sensin, genelde AKP'dir. Hatta onaltıncı, onyedinci bıçak darbesi de sizden gelmiş oluyor.
Hep "vesayet vesayet" diye diye yırtınıp durdunuz ama kendi vesayetinizin içinde boğulup kaldınız. Hala kendinizi kendinize şikayet ettiğinizin farkında bile değilsiniz! Çünkü sizin derdiniz; Cumhuriyet, onun değer ve kazanımları ile savaşmak olduğu için yirmi senedir iktidar olup kendi vesayetinizi oturtmuş olmanıza rağmen hangi vicdanla "Onbeş yerinden bıçaklanan kadının failinin tutuksuz yargılanmasını kabul etmek mümkün değil" diyorsunuz. Hayır sayın bakan, siz öyle istediğiniz için mümkün oluyor ama yine aynı şeyi yaparak algı yönetimi ile olumsuzlukların nedeninin sizin dışınızda başkalarının olduğunu, ülkenin çok iyi bildiğiniz ortalama algı düzeyine inandırmak istiyorsunuz.
Bilmem utanır mısınız; on sene içinde İstiklal savaşı verip, kazanıp sonra T.C Devleti'ni kuran kadroların yanında, bir kadını onbeş yerinden bıçaklayana hak ettiği cezayı verecek yargıyı yirmi sene içinde hala tesis edemediğinizden.

Siyasette rakibine karşı hoşgörülü olmak

İşte cumhuriyet değerleri ile yetişmiş, onlarla barışık bir devlet adamı. Kendisi Adalet Partisi genel başkanı. O sıralar en büyük rakip parti CHP'nin lideri Bülent Ecevit tablosu göğsünde bir çocuğu yine yanına alıp bağrına basarak resim çektiriyor.

Hoşgörü, tahammül ve olgunluğun simgesi bir resim bu resim. Herhangi bir eziklik yok, aksine oldukça özgüven dolu, kendinden emin olduğu kadar aynı zamanda herkese de güven veren bir tablo.
Özgüven eksikliğinden mütevelli korkaklığın yarattığı sinme hali ya da tam aksine cahil cesaretinden kaynaklı saldırganlığı görmüyoruz.
Evet, Türk milleti cumhuriyet değer ve kazanımlarını içselleştirerek çağdaş mantalitede olup devleti yönetmiş böyle devlet adamlarını görmüştür. Arzumuz bundan sonra devamının gelmesidir.
 
''Görevimden istifa ediyorum'' diyememek...
 
"Görevimden istifa ediyorum" yürekliliğini gösteremeyip "Görevimden affımı istiyorum efendim" diyecek kadar korkak ve ödleklerin makamları ne olursa olsun alayı; efendilerinin müsaade ettiği kadar kişiliğe sahip, silik karakterli eziklerdir.
Dolayısıyla, bu gibi örnekler karşısında "Şahsımın efendisi olma"yı dayatanlara kul olmaya itiraz etmiş olmanın gururunun yaşattığı keyfin ne kadar güzel bir şey olduğunu bugün daha iyi anlayabiliyorum...
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.