Nasıl bir demokrasi ise...
Kültürlü, sosyal yönü güçlü, şaka dünyası geniş, bilge ve üç çocuk babası KBB Profesörümüz, öğretmen olan eşiyle birlikte, sosyal bir deney için; “Bizim ailenin kuralları” listesini hazırlayıp, altına “Bu evde, demokrasi var.” yazar ve kapıya asarlar. Sabah, çocuklar kuralları okur ve okullarına giderler. Beşinci sınıfta okuyan çocuk (şimdi yurt dışında), kırmızı boya kalemi ve büyük harfler ile boydan boya, "Bu nasıl demokrasi ise" diye yazar.
Görsel ve sosyal medya ile yazılı basında; yüzlerce akademisyen, hukukçu, gazeteci, siyaset, sosyal ve eğitim bilimci, eğitim uzmanı, din adamı ve din bilimci, sosyolog ile siyasetçi, ülkemizdeki her türlü gelişim, değişim ve sorunlarla ilgili saatlerce tartışarak, çözüm önerilerinde bulunurlar.
Günler, aylar ve yıllar geçer. Ülkemizde, her şeyin daha kötüye gittiğine şahit oluruz. Ne akademik, ne siyasi, ne medya ve ne de birey olarak, kendimizi yenilemeyi, tepki koymayı ve sorgulamayı unuturuz.
Aslında unuttuklarımız, yönetilme biçimimizin fukaralığındandır.
Ülkemiz; yıllardır kendi vizyonunu, misyonunu ve ilkelerini oluşturamamıştır.
Çünkü, sorumluluk alınmamıştır. Doğduğumuz günden itibaren, sorumluluklarımızı aile büyüklerimiz üstlenmiştir.
Hangi makama gelirsek gelelim, suçlu benden önceki ve içimizdeki hainlerdir.
İlkelerimiz belirlenmemiştir; adını kural bırakmışız."kurallar bozmak için vardır" deyip, birbirimizin haklarını gasp etmişiz.
Sistem kuramamış, ilkeli olmayı belirleyemediğimiz, kurallarla yaşamayı tercih ettiğimiz ve sorumluluk duygularıyla büyümediğimizden dolayı zorlanmaktayız.
Uzun vadeli sistematik yapı yerine, çok az paydaşlarla yaptığımız az görüşlü çalıştaylar sonucunda sistem diye belirlediklerimiz,
uzun vadeli yaşam suyuna sahip olamadıklarından, kısa zaman dilimlerinde ihtiyaçları karşılamaktadırlar. Günlerce tartışsakta, ne öğretmen niteliğini, nede başka görevlilerin becerilerini artırmayı sağlayamayız.
“Bu Nasıl Sistem!..”
“Bu nasıl Anayasa!..
“Bu Nasıl Kanunlar!..”
“Bu Nasıl Demokrasi!..” diye, her gün sosyal medya sloganları yazar, okur, atar ve TV oturumları dinleye dinleye kendimizi inandırdığımız gibi, zamanla algılarla “KANDIRILDIK” diyerek, rahatlarız.
Nedense, oturduğumuz her toplumda da
“Çocuklarımın ve ülkemin geleceği için çalışıyorum.”
“Onların, geleceğinden kaygılıyım.”
“Kendim için değil, tüm çabam çocuklarım ve vatanım.” diye vicdanımızı rahatlatarak, kendimizi kandırırız.
Çoğunluğumuz “Körler sağırlar birbirini hem dinler, hem ağırlar ve hem de günü gelir, gizli gizli ağlar.” Hep “vay be, o da mı?” diye, hayıflanırız ya.
Oysa dünyaya meydan okumuş, kendi küllerinden savrularak Vatan kurmuş, Sakarya ruhunun Gazi Meclis üyeleri ile büyük düşünen dahi lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün birlikte belirlediği, emperyalist ve siyonistler ile onların taşeronlarının tüm oyunlarını alt üst eden “CUMHURİYETİMİZİN TEMEL İLKELERİ” zaten mevcuttur.
Bırakalım ülkeleri. Başarılı şirketler, kurumlar ve toplumlar bile temel ilkelerle yönetilir. Kurallar; kişi veya kişilerce... İlkeler; o ülkedeki, şehirdeki, kurumdaki, kasabadaki, köydeki ve mahalledeki “HERKES” tarafından belirlendiği için, vazgeçilmez olur.
Sağlıkla, sabırla, tahammül ve saygıyla yaşamamız İçin; kişiye demokrasi, kişiye kural ve kişiye özel yaşam, hukuku yok eder. Tek çaremiz var; Sevgiyle, saygıyla, ilkeli ve eşit haklar ile güveni sağlayarak, barış içinde yaşayan bir devlet felsefesine sahip olmak.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.