Neden öldürüyorlar?
1980 Öncesinde, gazetenin biri, bir yazı dizisi yapmıştı. Kocasını öldürmek suçundan yargılanan birçok kadınla söyleşi yaptıktan sonra yazıya geçirmişlerdi.
“Neden öldürdünüz?” sorusuna yanıt vermişti kadınlar. “Dövüyordu, kötü söz söylüyordu. Eziyet ediyordu.” … Dövmek, sövmek, azarlamak, eziyet etmek, eşini öldürme nedeni olamazdı. Boşanarak bundan kurtulabilirdi; ancak kadınların bir bölümü, öldürmeyi seçmişti.
“Boşandığımda belki adam, peşini bırakmayacak. Bıraksa bile gidecek yerim yok. Babamın evine gitsem beni kabul etmez. Beni kabul etse de çocuğumu kabul etmez. Kabul etti diyelim, bu kez toplumda horlanmak var. Birileri ile sorun yaşadığında ya da yeniden evlenmeye kalkıştığında: İyi olsaydı kocadan boşanmazdı diyecekler. Üstelik maddi sıkıntılar da çekeceksin. Oysa eşi ölen bir kadın bu tepkileri almaz. “Ölüm, Allah’tan geldi. Vadesi yetti öldü derler. Koca ölünce mirasından da kalan aylığından da yararlanabilir; adamın evinde de oturabilirsin. Yeniden evlenmek istesen, boşanmışlar kadar tepki de almazsın”… Evet 40 yıl önce kimi kadınlar, boşanmak yerine öldürmeyi seçmişti. Ekonomik güce ve tek başına ayakta durma donanımına sahip olmadıkları düşüncesiyle ya da bahanesiyle.
Daha sonra kadınlar, okudular, bilinçlendiler. Para kazanmaya ve ayakları üzerinde durmaya başladılar. Evlilikteki sevgiyi, saygıyı, güveni yitirince boşanmayı seçenler oldu. Bununla birlikte homurtular da yükselmeye başladı. “Kadın, para kazanırsa ona güvenir boşanır” diye. Oysa kadının para kazanması, ayakta durması, evliliğe engel olsaydı hiçbir kadın evlenmezdi. Çok iyi kariyer yapan hem de evlenip çocuk sahibi olan; iyi bir evlilik yürüten başarılı kadınlar da vardı.
Kadınlar, erkeksiz yaşamayı seçince, bu kez de, erkekler, kadınları öldürmeye başladı. Acaba erkekler neden öldürüyordu? “Beni reddetti, istemedi, terk etti, başkasını yeğledi. Toplumda ezik durumuna düşürdü. İyi olsaydı karısı, onu bırakıp gitmezdi deniyor vs” düşüncesi mi yoksa kurbanın elinden gideceği bir daha dişine göre; ezeceği döveceği birini bulamayacağı kaygısı mı? Yani kadınlar sayesinde elde edeceği yararları yitireceğinden mi korkuyordu? Ya da toplumun cinsleri kutuplaştırmasının ve düşman göstermesinin etkisi var mıydı?
Aile, toplumun temeli idi; ancak her gün darbe alan bir temel nasıl sağlam kalacaktı? Boşanan ancak birbirine saygısını koruyan eşlerin çocukları mı daha sağlıklı olurdu yoksa her gün kavga dövüş ortamında yaşayıp ana baba arasında kalan; gözünün önünde annesi ya da babası şiddete uğrayan çocuklar mı daha sağlıklı olurdu ve ileride daha sağlıklı ilişkiler ve arkadaşlıklar kurardı? İnanç sistemimize göre boşanmak, “Allah’ın sevmediği bir helal” idi; ancak Allah’ın sevmediği bir helal de olsa sonuçta helal idi. Buna karşılık, eziyet, haram idi. Öldürmek; bir can karşılığında olmadıkça kesinlikle haram idi. Toplumun kınaması ve gelecek kaygısı da bağışlatıcı bir neden olamazdı; çünkü Kur’an’da “Kendisinden korkulmaya layık olan, yalnız Allah’tır” deniyordu. Peygamberimiz de, “Cennet, anaların ayağı altındadır” derken; “sizi doğuran anayı yüceltin; çocuğunuzu, torununuzu doğuran anayı öldürün, ezin” anlamında söylememişti herhalde. Dahası ne eziyet ederek ne de öldürerek yücelebilirdi insan.
“Yücelttiğin kadar yüce; alçalttığın kadar alçaksın” anlamında bir sözümüz vardı. Eziyet edersen zalim; iftira atarsan; güvenilmez müfteri; öldürürsen katil olurdun. Öldürdüğün kişiye suç yüklemekle de hem iftiracı hem katil olurdun. Yani beterin beteri … Dahası “sapta edenin samanda yoluna gelir” idi. Bugün siz, eşinizi öldürürseniz yarın gelininiz, sizin oğlunuzu; damadınız da kızınızı öldürebilirdi. O nedenle geleceğinizin ve çocuklarınızın katili olmamak için gereğinde ayrılmayı, yitirmeyi göze almak gerekiyordu.
Oysa atasözlerimizde nice örnekler vardır. “Elin oğlu elde çok; kemer kuşak belde çok” ya da “kız anası, kısır mı kaldı?” vb şeklinde. Analar, oğlan da doğurur kız da doğurur. Belki daha hayırlı bir eş adayı ile karşılaşma yolu olacaktır bir kapı kapanırken başka kapının açılması. Eş de bulunur iş de bulunur. Kişinin rızkına da Allah kefil olduğuna göre öfke ile kalkıp zarar ile oturmaya ne gerek var? Kendinin ve çocuklarının geleceğini karartmaya değer mi? Belki birkaç kışkırtıcı, “Aslan, iyi yapmış…” gibi sözler ile pohpohlar. Bununla birlikte öldüğünüzde ya da hapse girdiğinizde; sizin yerinize onlar çekmez cezayı. Anasız, babasız kalan çocuklarınızın çekeceği acıyı da üstlenmezler. Cehennem ateşine atılacağınız zaman da, onlar almaz sorumluluğu. “Uymasaydın, dinlemeseydin, aklını kullansaydın…” derler. Yani “sonunu iyi düşün.”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.