Neleri yapmamak lazım?
Seçime iki ay kala “neler yapılması gerektiğini” yazan çok insan olacaktır. Bu nedenle “nelerin yapılmaması gerektiğini” yazma işini üzerime aldım.
Öncelikle topluma huzur getireceğini vaat eden partilerin, bu partilerin teşkilatlarının ve seçmenlerinin aynı dili kullanması şarttır! Uzun yıllardır topluma kök salan kutuplaşmanın, ayrışmanın ve çatışmanın bitmesi isteniyorsa söylem ve yaklaşım da bu doğrultuda olmalıdır.
Özellikle kendisini “seküler” olarak tanımlayan seçmenin geçtiğimiz yıllarda yaptığı önemli hatalar iktidar partisi seçmenini aşağılamak ve onları hoş olmayan tanımlarla etiketlemekti. “Koyun, makarnacı, kömürcü, cahil” vs. gibi hoş olmayan yakıştırmalar iktidar partisi seçmeninin konsolide olması ve birbirine kenetlenmesinden başka bir işe yaramadı!
İnsanların zekasını ölçmek için yaşlarına uygun testler var ve seçmenin verdiği oy bir zeka göstergesi değil!
Makarna ve kömür (ya da ihtiyaç malzemesi) alanların tamamının blok olarak aynı partiye oy verdiğini söylemek veya düşünmek de falcılıktan ibarettir. Kaldı ki burada sorgulanması gereken ihtiyaç sahiplerinin hangi partiye oy verdiği değil, ihtiyacın sona ermesi için gereken politikaların oluşturulmaması ve refahın tabana yayılmamasıdır. Muhalefetin eleştiri odağı ihtiyaç sahiplerinin (var sayılan) oy verme davranışı değil, insanlara hak ettiği refahı sağlamayan iktidar olmalıdır !
Yanı sıra, “benim oyumla çobanınki bir mi?” ya da “Okuma yazma bilmeyenin oyuyla profesörün oyu neden bir sayılıyor?” soruları demokrasinin ruhunu bilmeyen elitist anlayışın çarpık cümleleridir. Bu anlayış bilinen ilk demokrasi çeşidi olan Atina Demokrasisini anımsatır. Kadınların, kölelerin ve yabancıların oy kullanamadığı antik dönemi alıp bugüne uygulamak ve okuma yazma bilmeyenlerin ya da “cahillerin” (hangi kritere göreyse artık…) oy kullanmasın önüne geçmek saçmalıktan ibarettir. Demokraside her fert diğeriyle eşittir ve aynı haklara sahiptir. Organik iş bölümüne sahip toplumlarda her meslekten, eğitim düzeyinden ve sosyokültürel seviyeden bireylere ihtiyaç vardır. İnsanların tamamının profesör olduğu bir ülkede yaşayamazsınız. Tezgahtar, işçi, çöpçü, vs olmaksızın yaşamınız süremez. Herkesin “diğerine” ihtiyacı vardır. Toplumun bu katmanından oy alamayan partilerin üzerine düşen bu anti-demokratik aşağılama sevdasından vaz geçmek ve onların oylarını almak için politikalar üreterek kendisini bu katmana doğru ifade etmektir.
İnsan psikolojisi (Ve toplumsal ikincil grupların doğası) gereği değerlerine ve sevdiklerine hakaret edilenler daha çok birbirine yaklaşır, direnç geliştirir, mantığı olsun veya olmasın savunma zorunluluğu hisseder. İktidarın hoşuna gitmeyen uygulamalarını unutur, sorgulamaz. Çünkü karşısında “hakaretle karışık” sorgulayan bir kitle zaten vardır.
Huzurun arkasında yatan temel unsurlar ; güven, tutarlılık, özgürlük duygusu, pozitif dil ve iletişimdir.
Toplumsal huzuru hedefleyen siyasi anlayışın yukarıda saydığım maddeleri içselleştirerek uygulaması gereklidir. Halka güven telkin etmeli, devleti yönetecek kapasitede kadroları olduğunu açıkça göstermelidir.
Orta ve uzun vadeli politikaları olduğunu, bu politikaların hedeflerini açıklamalı ve topluma en az beş yıllık vizyonunu ilan etmelidir.
Başta ifade özgürlüğü olmak üzere tüm özgürlüklerin üzerindeki baskının ortadan kalkacağı, ohal’in sonlandırılacağı vaat edilmeli, parti programlarında bu konuyla ilgili temel başlıklar halkla paylaşılmalıdır.
Tüm bunlar yapılırken diğer parti veya ittifaklara gönül verenlerle çatışmaktan mutlak kaçınılmalı, iktidar partisinin ve ittifaktaki diğer partinin doğru üslupla eleştirisine kısa zaman ayrılmalı, iktidar adayı partinin yapacakları ve vaatleri yumuşak, duru, anlaşılır bir dille anlatılmalıdır.
İlan edilen erken seçimin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.