Öğret(m)enim!!!
• Ücretli çalışanlar olarak, ücretlerimiz ve özlük haklarımız gibi konularda, tartışmayı, yargılamayı ve ücret farklılıkları için hem zamanı, hem birbirimizi harcamayı severiz.
• Bu tartışmalar, sistemi kuranların hoşuna giden bir kargaşa. Sanki, devlette çalışanların gelir düzeyi çok yüksekmiş gibi, maaşlarımızı/ücretlerimizi eleştirerek hak aranması, gerçekten akıl işi değil. Üst yönetime gücü yetmeyenlerin, birbirleriyle tepinmeleri gibi. Örgütlü, yani sendikalı (tarafsız) çalışanlar, haklarını topluca alırlar. “Hak verilmez, alınır.”
• Gelelim, konunun özüne. Sosyal medyadan sataşmalar, bakanın bütçe gafı, biraz önce belirttiğim balkon ve komşu dedikodularının tam merkezine yerleştirilen öğretmenlerden konuşalım.
• Ülkemizin dört bir tarafında, hayatının en güzel yıllarını çocuklara ve gençlere adayarak görev yapan öğretmenler olduğu gibi, sadece öğreten olanların olduğu bir ülkede, konuşulacak çok konu var.
Öğretmenliğin 657 Sayılı Devlet Memurluğu Kanununun içinden çıkarılmadığı, ortaokuldan sonra yönlendirme ile yeteneklilerin öğretmen yetiştiren ortaöğretim (lise) okullarına yerleştirilerek, mezunlarının “Köy Enstitüleri” (bu öcü olmuş ya) modeli bir üst öğretim olan akademi, enstitü veya fakültelerin kurulması zorunlu olmuştur. Yoksa yine işsiz kalmamak için, test çözerek eğitim fakültesi okuyan, KPSS kursuna giderek, pedagojik yaklaşımlardan uzak, eğitim bilimlerinden yoksun öğretmenler ile bir ileri, üç geri devam edeceğiz.
• Öğrencisine; “aşkım, canım, arkadaşım” diyen, derse uykulu, yıkanmamış yüz, taranmamış saçlar, boyanmamış ayakkabılar, kahvaltı yapmamış yorgun insan, sevgiden yoksun, günaydın demesini bilmeyen somurtkan yüzle, boğazlı kazak, sakal, döküntü veya abartılı elbiseler ile çıkan. Öğrenci ile kavgalı, küs, öğrencilerini notla tehdit eden, konuşanı ve güleni dersten atan, soru soran öğrenciyi susturan, sınıfındaki, dersindeki veya okulundaki; öksüz, yetim, fakir, madde bağımlısı, taciz edilmiş, şiddet gören öğrencilerden haberi olmayandan, öğrencilerine küfür edenden, aptal diyenden, özel yaşamını sosyal medyada sergileyenden, sınıfta ideolojisini ön plana çıkarandan, Osmanlı, Cumhuriyet, Atatütk ve ülke aleyhinde konuşandan, öğrencilerinin inançlarına hakaret edenden, çocuğun ailesinin durumuna göre değer verenden, ırkçılık ve cinsiyet ayrımcılığı yapandan, müdürün adamı olup derslerine girmeyenden, sokakta saygı duyulmayandan, neredeyse günün yarısını öğretmen lokallerinde taş oynayarak geçirip, iki çay İçin garsonlarla kavga edenden, kendisini yenilemeyen ve kitap okumayandan adam bile olmazken... Öğretmen olursa... Öğrencileri, velileri ve onlardan rahatsız olanlar, virüste ve her krizde öğretmenlerin aleyhinde konuşurlar. Sadece konuşmazlar, düzgün öğretmeni ayırma ihtiyacı duymazlar. Çünkü; “hadi öğretmen olayım” diyenlerin öğrencileri, ÖĞRETENLER gibi acımasız olurlar.
• Öğretmen; pedagoji ve eğitim bilimlerinin cambazı, edalı, naif, nezaketli olandır. Okulun dış kapısından metotları, derse yöntemleriyle girmeyi bilirse, öğrenciler ona koşar, merhabalaşır, birbirlerine gözleri ve sözleriyle dokunurlar.
• Öğrenci, öğretmenin mis kokusunu solumayı, sevgi dolu sözleriyle coşmayı, giyiminden, yürüyüşüne, konuşmasından, derse erken girişine kadar örmek olmayı sever. Öğrencilerine; bir anne, baba, kardeş ve arkadaş şefkati ile yaklaşmayı, asla anne- babalık, kardeşlik ve arkadaşlık rollerini üstlenmemelidir. Yaş durumuna göre; “cocuklar, gençler, oğlum, kızım, evladım, çocuğum, yakışıklım, güzelim, aferin, kutluyorum, verdiğin cevaptan, derse katılımımdan, okula zamanında gelişinden, arkadaşlarına saygından, temiz giyiminden dolayı teşekkür ediyorum.” diyebilmeli. Derse katılmayan, sorumluluk taşımayı öğrenemeyen, yaramazlık yapan, kıyafet, davranış ve okul ilkelerine (davranışçı yapıda, kural diyoruz) uymayan öğrenciler ile bire bir, sınıf öğretmeni, rehber öğretmen, müdür yardımcısı, veli ve gerekiyorsa okul müdürü ile birlikte görüşmeler yaparak, süreçler içinde çözüm bulunacak tavsiyelere baş vurmalıdır. “Tembel, utanmaz, ahlaksız” kelimeleri ile sınıftan veya dersten atmanın, ahlak kurallarına ve kanuna aykırı olduğunu, hatalarında ise suçlu gibi “haydi müdüre” diyerek güvenini yitireceğini bilendir, ÖĞRETMEN!..
• Böylesine sevgiyle, saygıyla, merhametle, pedagojik ve psikolojik yaklaşımlar içinde bulunan öğretmen/öğretmenler ve eğitim yöneticilerinin öğrencileri; sosyalleşmiş, mutlu, huzurlu, çalışkan, okul ilkelerine uyan, saygılı, araştırmacı, öz güvenli, disiplinli, düzenli ve özelikle başarılı olmazlar mı? Becerikli, nitelikli, nezaketli, görevinin bilincinde olan ve hayatını öğrencilerine adayan bir öğretmene, eğitimciye ve eğitim yöneticisine; hiç bir veli ve öğrenci “üç ay tatil yapıyor, koronadan dolayı evde oturup maaş alıyor.” demez. Salgında, hastalıkta, tatilde öğrencileri ve velileri ile iletişimini sürdüren, gönüllerdeki “ÖĞRETMEN”.
• Son zamanlarda, eleştiriden çok yüzleşme, hakaretten çok intikam, sorgulamaktan çöm yargılama, uyarıdan çok suçlamalar olduğuna şahit oluyoruz. Kimse kimseye sitem etmesin, hepimiz sistemin parçaları ve sistemciyiz. Sistem böyle istiyor, kimse kimseyi kırmasın.
“Güçlü beyinler fikirleri, vasat beyinler olayları, zayıf beyinler insanları tartışır.” diyor, SOCRATES.
“Öğretmenlere saygı duyun, öğretmenlere laf atmayın veya öğretmenleri sevin.” gibi sıradan ve küçültücü sözler yerine; öğretmenleri, toplumlarında değerli kılacak, vazgeçilmez iki gerçeği kabul etmeliyiz.
DEVLETİN (Hükümetlere göre değişmeyecek), ÖĞRETMEN POLİTİKASI.
ÖĞRETMENLERİN (İktidarlarlara ve birilerine yaranmak için değil), KENDİ DEĞERLERİNİN FARKINA VARMASI.
“Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır.” M.K. Atatürk
Öğrencilere, velilere ve öğretmen gibi öğretmenlere; selamlar, saygılar, sevgiler.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.