Olmuyor, olmuyor...
Olmuyor, Olmuyor...
Bir özlü söz biliyorum. “Yamyamlar kaşık çatal kullanmaya başlarlarsa onları uygarlıkta ileri gittiler mi sayacağız” Bu sözüben gerekçikte kullanıyorum. Bakın şimdi yine sırası geldi. Biz Avupalılar gibi giyinmekle, onlar gibi oturup kalkmakla kendimizi uygarlaştık mı sayacağız?
Evet, ak pak saçlı erkeklerimiz saçlarını karaya boyamakla, kapkara saçlı kadınlarımız saçlarını sapsarıya boyamakla... Kimi sanatçı geçinen bayanlarımımız “yokini” ile dolaşmaya başlayınca, çoğu zenginlerimiz bebekleri doğuştan Amerikan pasaportlu olsunlar diye kadınlarını doğurmaları için Birleşik Amerika’ya göndermekle, biz uygar mı saylıacağız.
Lafı nereye getirmeye çalışıyorum. Adını vermeyeceğim bir Havayolu şirketi, kuruluunda hiç bir kusur yok. İşleyişiyle ve göünüşüyle tam bir modern dünya işletmesi. Ama bizden birilerinin yönetimnde... Bu nedemek oluyor, benim başıma gelen dert katlanılacak gbi değil.
Bir tek ben olsaydım, yine de sesimi çıkrmazdım... “Bir görevlinin kusuru” der geçerdim. İnsanlık hali, “beşer şaşar demişler” haftalardır “Kopenhag’tan 28 Kasım günü doğrudan uçuşumuz var” diyerek Internet üzerinden bize göz kırptılar. Biz de “Şirket emin ellerde, işrket güvenilir” diye düşünerek “Kopenhag- İzmir biletlemizi aldık.
Hayruş ile ben bir de uçan kuşun kanasından Türkiye’ye haber uçurduk. O kadar ki, Beyhan Biçkin’in köpeği Müsli’nin Tükiye’deki bebei ve veterinerinden tutun da, Nurhan kızımı doğduğundan bu yana gerçek babaaannesi diye bilen komşu çocuğu Arda’ya kadar Türkiye’ye gelmek üzere olduğumuzu herkese duyurduk.
“Eeeee, ne olmuş?” diye sabırsızlanıyor musunuz?
Şirketten acayip bir mail aldım. Üstünde adım yazılı değil ama benim mail kuuma düştü:
“Sayın yolumuz, aşağıda detayları bulunan seferimizde yön eeğişikliği olmuştur. Ve kalkış Münih, Varış İzmir...” Hoppala, Kopenhag nere, Münih nere... Arada bin kilomtreden uzunyol var. Bir de o şehr başka bir ülkede... Bu işte bir yanlışlık olmalı değil mi?
Hayır efendim, yanlışlık yokmuş. Yalnız kimse darılmasın ama ilkellik var.
Müşteriye nasıl adaavranılacağını bilememek var. Daha ağır laflar etmeye gönlmelvermiyor. Şirket Kopenhag’tan İzmir’e uçak kaldırmayı planlamıştı ya... Bu planı dorultusunda kim bilir kaç kişiye de ay ncesinden Kopenhag’tan uçak bileti satmıştı ya...
Kırmızı meşin, paralar peşin.
Uçağını Kopenhag’tan kaldırmaktan vaz geçmiş. Bunun yerine aynı gün İzmir’ gitmek üzere bineceğimiz uçağın kalkacağı iehri bildiriyor. Özür dilemek yok, mazeret yok. Hatta müşteri adı olarak yolladıkları mail’de adım bile yok.
Olacak şey mi bu? Avrupa’da bir AVM de alış veriş edersin. Şu kadar zaman içinde o taraftan bir mazaarrat doğarsa özür dilemenin üzerine bir de hediye verip gönül alırlar. Bizimkiler bileti satıncaya kadar yassılıp yuvarlanmayı beceriyorlar da, sonrası pek odunsu oluyor.
Köyde arkadaş “Hindi naaapacayikk?” derdi. Evet şimdi ne yapacağız?
Yapacak br şey yok. İzmir’e iki gün sonra İstanbul aktarmalı gidebileceğiz.Ve 28 Kasım’ı 29 Kasım’a bağlayan gece Sabiha Gökçen’de kanepe üzerinde ben ve Hayruş İzmir uçağını “garip gariban” beklerken, yani ki biz pineklerken umarım o şirketten hiç kimse yanımızdan yöremizden geçmez.
Yıllar önce Çankırılı biri bana “Tuzunuz kuru” demişti. Hayattaysa kulakları çınlasın.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.