Ölüm uçuşu
Bazı gidişlerin dönüşünün olmadığından bihabersinizdir. Öyle bir gidişti 29 Kasım 2007 saat 23:20 KK4203 sefer sayılı İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan – Isparta Süleyman Demirel Havaalanı'na gidecek olan ATLASJET uçağının yolculuğu. Ancak Priştine seferinden rötarlı dönmesi sebebi ile 30 Kasım 2007 saat 00:51’ de 50 yolcu 7 mürettebat ile kalkış yapabildi. Saat 01:36’da inişe geçtiği sırada Isparta’ya 18 km mesafede Keçiborlu’da düşmesi neticesinde dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktıklarının farkında değillerdi. Toplam 57 kişinin hayatını kaybettiği uçak kazasındaki yolculardan her birinin idealleri, hayalleri vardı. Ancak öyle birileri vardı ki o insanların ölümü toplumun hayallerini de yok etti. Nükleer enerji alanında araştırmalar yapan bilim adamları seri toplantılarının devamı için yoğun ısrarlar üzerine toplantının yerini Süleyman Demirel Üniversitesi olarak değiştirdi. Düşen uçakta Boğaziçi Üniversitesi Nükleer Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr. Engin Arık, Boğaziçi Üniversitesi Araştırma görevlisi Özgen Berkol Doğan, Lisansüstü öğrencisi Engin Abat, Doğuş Üniversitesi Fen Bilimleri Bölümü Başkanı Prof.Dr. Fatma Şenel Boydağ, DoçDr. İskender Hikmet ve Araştırma görevlisi Mustafa Fidan bulunuyordu.
Kaza sonrası her zamanki gibi çeşitli spekülasyonlar yapıldı ancak hiçbir netice alınamadan tarihin karanlık sayfalarına şüpheli ölümler olarak kaydedildi. Kaybettiğimiz değerler, Nükleer enerji santrallerinde uranyum yerine kullanılabilecek toryumun 21, yüzyılın en stratejik maddesi olacağını ve Türkiye’nin dünya toryum rezervlerinde 2. sırada bulunduğunu belirtmişlerdi.
Neden toryum bu kadar önemli diye hiç düşündünüz mü? Kısaca şöyle özetleyeyim bir kg toryum'undan aldığınız enerji bin ton petrolden aldığınız enerji ile eş değer. Toryumun birkaç çeşit enerjiye dönüşme şekli var. Uçak kazasında ölen bilim adamlarımız en verimli olan sitem (hızlandırıcı sürümlü sistem) üzerinde çalışmalar yapıyordu ve büyük bir ilerleme kaydetmişlerdi. Hal böyle iken ve dünya toryum rezervlerinde 2. sırada isek, cari açığımızı büyük bir kısmını enerji oluşturuyorsa, bu proje ile enerjide bağımlılıktan kurtulacağımız öngörülmüş ise, ölümlerin şüpheli olmaması sizce de mümkün mü? Bence değil. Yıllardır ülkemizde ölümlerinin arkasında şüpheler uyandıran değerli (bilim adamı, gazeteci, yazar gibi) insanlarımız var ve hiç birinin öngörüsü boşa çıkmamıştır.
Bugün uranyumla çalışan (gelişmiş ülkelerin büyük bir bölümü bu teknolojiyi terk etti) nükleer santraller yapmak için insanımızı ve doğayı hiçe sayıyoruz. Ne yazık ki hiçbir siyasi erk bu duruma karşı sesini yükseltmiyor yükseltemiyor. Hepsi küresel ekonomi patronlarına boyun eğmiş durumda. Toplum zaten teknoloji yerine millet bahçelerini seçip bedava çay ve kek nasıl yerimin peşinde dünyadan bihaber. Ölen bilim adamlarımızın üzerinde çalıştığı proje dünyada 15-20 yıl içerisinde hayata geçecek. Bizler bu alanda hangi aşamadayız bir bileniniz var mı? Siz de benim gibi hiçbir şey bilmiyorsunuz bundan eminim. 1950’lerde kapattığımız uçak fabrikaları gibi birileri siz üretmeyin biz size veririz deyip bizleri sömürmeye devam edecekler. Bizlerde hala duruyorsa ve hala bedavaysa çay kek yemeğe devam edeceğiz.
Aslında fazla söze gerek yok. Sanırım ülkemizde uygulanan politikaların en net tarifini ABD’li neo-con yazar Michael Rubin’in sarf ettiği kelimelerde bulmak mümkün. Rubin bir ifadesinde “Türkiye’nin bölünme sürecinin psikolojik aşaması tamamlanmıştır” dedi. Bu söylem sıradan bir söylem değildir. Ortada bir proje var ve kademeleri var Psikolojik aşaması kademelerden biri olduğu bundan sonra bölünmenin gerçekleşmesinin önünde hiçbir engelin kalmadığının ifadesidir.
Yıllarca bu ülkenin altını kazdılar. Uçak sanayimizi yok ettiler, Köy enstitülerini kaldırarak eğitimimizi süreç içerisinde yok ettiler, emrindeki iktidarlarla toplumu bir birine düşürüp kutuplaştırdılar, Dini kullanarak ayrıştırdılar sonunda bölünme aşamasına kadar getirdiler. Bu toplum bölünür mü bölünmez mi onu bilemem ama bildiğim bir gerçek var ki Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden uzaklaştıkça büyük sıkıntılar yaşayacağımızdır. Toplum kendine gelip, ATATÜRK’ün söylediği “Köylü milletin efendisidir” sözünü benimseyip üretime yönelmedikçe bu yönde siyasi erkleri zorlamadıkça daha çok sömürüleceğimiz aşikardır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.