Onurumuzu Öldürdüler.
Kimileri geçmişle övünürler. Elbette geçmişi bildiklerinden değil. Bir iki kişi “Geçmişte daha iyiydik” demişlerse, ona körü körüne inanmışlardır. Ve artık varsa da geçmiş, yoksa da geçmiş… Ve olmadık öyküler uydurulmuştur. Oysa bilgiye dayalı olsa.
Geçmişte iyi olduğumuz, günümüzde yerlerde sürünen bir yanımızı ben bilerek ve kaynaklarını da görmüş biri olarak bu yazımda dile getirmeye çalışacağım. Sadece dinleyin. Bana hak verip vermemekte elbette serbestsiniz…
Anadolu’da bir çok konakta bir duvarın sokağa bakan yanında dolaba benzer ayrıntılar var. Bu üstü örtülü ceplerin neye yaradığını sorduğunuzda aldığınız yanıt şaşırtıcı. Efendim, konağın sahibi yoksullara yardım etmek isteyince, öyle mahallede davul çaldırarak, ya da minareden bağırtarak çığırtkanlık etmezmiş.
Ne verecekse, bu yere koyarmış. Yoksul kişi de gecenin bir vaktinde buradan alacağını alırmış. Varlıklı kişi evinde yemek verirmiş. “Diş kirası” diye bir deyim işitiniz mi? Ev sahibi, evine yemeğe gelenlere “minnet borcu” doğmuş gibisinden “Yemeğimi yediğin için dişini yordun arkadaşım, bu senin dişinin kirası” anlamına gelecek biçimde hediye sunarmış. Karnı doyan kişi yüzlü yüzlü gelir gidermiş.
Daha nice örnekler. “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” sözü ne büyük sözdür.
Peki, yoksula yardım konusu günümüzde ne hale getirildi.
Oduncu Başı yoksullara yüzer lira verecek. Üstelik kendi kesesinden de değil. Almış karşısına bir bayanı, yüz liranın bir yarısı kendi elinde, diğer yarısı bayanın elinde… Gazetelerde fotoğraflar… Ne gazeteci o bayanın onurunu düşünüyor, ne o töreni izleyenler bu durumdan tedirgin oluyor. Çünkü onur çizgimizi bozdular.
Altmış yıl önce öğretmen olarak çalıştığım köyde bir genç adam arkadaşlarımdan yalvara yakara bir tek sigara isterdi. Onlardan her hangi biri, bir kolunu yana doğru açar “Şu kolumun altından geç, sana sigarayı paketiyle vereceğim” derdi.
O genç adam denileni yapmazdı.
“Şöyle dön ve kendi topuğuna tükür” on paket sigarası sana” derlerdi, oncağız hayır derdi. Çünkü bu hareketleri onuru kırılacak diye kabul etmezdi. Günümüzden bir örnek verecek olsam ne anlatabilirim…
Adamın birinin kırk eşek yükü serveti var. Kıyamete kadar hiç kimseye muhtaç olmadan ferah fahur yaşayabileceği de ortada iken yine de musluğun başında gördüğü kişiye aşkını ilan etmekten geri durmuyor. Ve erkek erkeğe aşkın toplum tarafından pek acayip karşılanacağını da bildiğinden Mevlana ile Şems’in aşkının arkasına sığınmaya kalkışıyor. Zavallım azıcık okumuşluğu olsa, bilecek ki, Mevlana ile Şems arasında bugünlere aktarılan yakınlığın da normal görülecek yanı yok.
Ya aradan geçen yedi sekiz yüz yıl boyunca bu iki can dostu arasındaki tertemiz yakınlığı bir takım yalakalar yozlaştırdılar ve abarta abarta akla ve ahlâka sığmaz hale getirdiler. Ya da Mevlana ile Şems birer sıra dışı kişilik idiler.
Biz yoksula yardım denilince “Sağ elin verdiğini sol el bilmemeli” kuralına sıkı sıkıya sarılalım” derim. Yoksa tavukluk etmeye gerek yok. Niye böyle dedim. Tavuk bir yumurta yumurtlar, bunu mahalleye duyurmak için ortalığı velveleye boğar.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.