ORTA DOĞU İLE İLGİLİ DAVANIZ NEDİR?
Demek ki neymiş efendim? Kendinizi Osmanlı torunu olarak ifade etmeniz yetmiyor, Osmanlının Orta Doğu’ya getirdiği huzuru ve bütünlüğü tesis edecek siyasi kabiliyeti ortaya koyabilmeniz gerekiyormuş!
Bugün en büyük eksiğiniz; Suriye ile ilgili bir çözümünüzün, Orta Doğu coğrafyasının şekillenmesinde bir ağırlığınızın, plan ve projenizin olmaması...
Keşke Osmanlı’nın yüzyıllarca bu coğrafyayı nasıl bir sistemle idare ettiğini iyi anlasaydınız. Keşke Atatürk’ün ülkemizin kuruluş destanını yazarken verdiği barış mesajlarını örnek alabilseydiniz. İçten ve dıştan yıpratılmasına göz yumduğunuz “DEVLET itibarının”, aslında en büyük iktidar gücü olduğunu idrak edebilseydiniz. Keşke!
Bir anekdot;
Belçika Başbakanı, Demirel’e soruyor:
“Osmanlı, Balkanları 500 yıl savaşsız nasıl yönetti?”
Demirel cevap veriyor:
“Herhalde Osmanlı’yı geri istemiyorsunuz. Çünkü Osmanlı’yı devirmek için her şeyi yaptınız. Osmanlı’da toprak, ticaret, menfaat kavgası yoktu. Güvenlik ve adalet vardı. İşte savaşsız yönetmenin sırrı burada!”
İsrail Başbakanı da aynı sıkıntıdan dertli olduğu için soruyor:
“Biz bu toprakları idare edemiyoruz, ne yapsak kavga çıkıyor. Osmanlı, tek şeritli jandarma onbaşısı ile buraları idare etmiş. Bunun sırrı nedir?”
Demirel buna da şöyle cevap veriyor:
“Bunun sırrı, onbaşının kolundaki şerit imparatorluğun simgesiydi. Senin sandığın gibi sıradan bir rütbe işareti değildi. Arkasında imparatorluk ve padişah, onun arkasında hak, hukuk ve adalet vardı. Düzeni bozanı anasından doğduğuna pişman eden kudret, devlet ve otorite vardı!”
Türk’ün ülke yönetme anlayışında, topluma verilecek hizmet her zaman, saray menfaatlerinin üstünde olmuştur. “Nizâm-ı âlem” (dünya barışı) ve “Yurtta sulh, cihanda sulh!” davasının takipçisi olarak gittikleri her yere huzur ve adalet getirmeleri Türk’ün devlet geleneğindendir. Bundandır, Ülkelerin Osmanlı’nın bir parçası olurken hiçbir rahatsızlık duymamaları.
Bugün Suriye ile yaşanılanlardan anlıyoruz ki, bırakın barışa ve ülke bütünlüğüne yönelik bir davanın sahibi olunmasını, Sn. Erdoğan “savaş söylemlerini” siyasi bir eylem olarak sunmaya aynı zamanda da, iletişim dili olarak kullanmaya çalışmakta.
En yukarıdakinin bile kavga diliyle siyaset yaptığı bir ülkede, insanların uzlaşma yerine çatışma ortamından yana tavır alması hatta her türlü şiddetin ülke gündemine oturması normal değil mi?
Elbette PKK’nın sınırımızda askeri bir alan açarak güçlenmesi kabul edilir bir şey değil. Devletin bekasına ve MİLLETİN BÜTÜNLÜĞÜNE yönelik bu türden tehditler mutlak bertaraf edilmelidir. Lakin Afrin’e yapılacak bir operasyondan önce; Türk Diplomasisi bütün imkânları kullanarak taraf oluşturmak zorundadır. Bu süreç içinde kullanılacak barış dili, Rusya, İran hatta Suriye ile yapılacak iş birliği çok önemlidir.
Diplomasi ile elde edilecek bir siyasi başarı ülkemizi sadece Orta Doğu coğrafyasında değil, dünyada da önder ve güven duyulan bir ülke haline getirecektir.
İktidarın bu gerçeklere kulak vermesi, Suriye’nin bölünmesine sebep olacak ve sonrasında da İsrail’in bölgede tek güç olmasına zemin hazırlayacak belirsizliklerden uzak kalınması gerekmektedir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.