1. YAZARLAR

  2. Murat YAZAN

  3. Osmanlı -1-
Murat YAZAN

Murat YAZAN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Osmanlı -1-

A+A-

Şatafatlı sancaklar, kıtalara hükmeden bir devlet, altından yapılmış muslukların bulunduğu saraylar... Yerlere sürünen kaftanlar, görkemli törenler, kahramanlık öyküleri...

Buradan baktığınızda bu mirası eleştirmek veya reddetmek çılgınlık gibi görünüyor. Ancak ne herhangi bir devlet, ne bir düşünce ne de bir yönetici eleştiriden mahfuz, bağımsız olamaz.

Bazı gerçeklerden bahsetmek can yakıcı olabiliyor. Özellikle “özünü bilmeden inanmayı seçenler” için!

Gerçekler can yakma pahasına dillendirilmeli!  

Toplumun çoğu Osmanlı’yı dizilerden tanıyor. Popüler kültürün favori malzemesi bu aralar “Osmanlı”... Bunu rant haline getirmek için yapım şirketleri sevilen oyunculara büyük paralar veriyor, kostüm, dekor ve efektler için inanılmaz paralar döküyorlar. Bu da beraberinde birçok yanılsamayı getiriyor.

Osmanlı hakkında bir şeyler söylemek istiyorsanız konuya Osman Bey’den, beyliklerden ve Söğüt’ten başlayamazsınız.

Başlamamalısınız! Oradan başlamak körün filin kuyruğunu tutup fili tarif etmesine benzer.

Öykü Maveraünnehir üzerinden güneybatıya doğru inen Türk boylarıyla başlar. Bölgenin gücü Araplar, Farslardır. Bölgenin iklimini belirleyen de İslam dinidir. Bereketli Hilal (En eski yerleşim ve ticaret merkezlerinden Mezopotamya) bu milletlerin ve İslam’ın etkisi altındadır. Bu bölgenin o yıllardaki durumunu günümüzle karşılaştırırsak kolayca “Kuzey Avrupa” diyebiliriz.

Günümüzde Hollanda, İsviçre, Norveç, İsveç gibi ticaret ve üretimin üst düzeyde olduğu, gelirin yüksek olduğu alandır. Tek farkı savaşların eksik olmamasıdır.

Osmanlıya kadar gelen süreci hızlıca geçmeliyim yoksa makale gerçekten kitap uzunluğunda olur. Önemli noktalara gerektiği kadar temas ederek…

İslam Türkler için farklı yönlerden cazipti. Bölgede güç İslam’ın elindeydi ve burada söz sahibi olmak istiyorsanız Müslüman olmaktan başka şansınız yoktu! ("Beğenmediler ama mecburen Müslüman oldular” anlamında söylemiyorum. Bölgenin gerçeğinden bahsediyorum!) “Gazi” kavramı ile “Alp” kavramları birbirine çok yakındı. “Akıncı” gelenekle “Gaza” örtüşüyordu. Türklerin “Ata Kültü” ile İslam’daki “Veli” anlayışı da inanılmaz örtüşüyordu. Türkler bölgede söz sahibi olmak için dönemin bölgesel gücü Abbasiler’e yaklaştılar. Abbasi Halifesi Me’mun muhafız alaylarına kahramanlıklarını gördüğü Türklerden askerler aldı. Onu takip eden Halife Mu’tasım Türklerden kurulu bir Hassa ordusu kurdu. Bu süreçte Türkler Abbasiler içerisinde giderek yükseldi ve devlet kadrolarında yer almaya başladılar.

Sırasıyla Büyük Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devletlerinde Türkler başrol oynamaya başladı. Artık devlet sahibi olmuşlardı.

Sonuçta Osmanlı Beyliği, ardından Osmanlı Devleti kuruldu.

Osmanlı’nın özellikle Bizans ile teması ve kültürel alışverişi beraberinde Osmanlı devlet yapısının Bizans devlet yapısını kendine uyarlamasıyla sonuçlandı. İslam Ortodoks bir anlayışla yorumlandı ve “devlet kontrolünde” sürdürüldü. Aslına bakarsanız İslam Muaviye ve Emeviler’den beri Ortodoks anlayışla yorumlanmaya zaten başlamıştı. Osmanlı’nın “İslam Devleti” olarak görülmesine temel itirazlarımın referansı da bu anlayışta yatıyor. Devletin iktidarını tahkim etmek adına “Kutsal Kitap kurallarına” müdahalesi iktidar sahiplerini güçlendirse de o devletin-iktidarın ne kadar “İslami” olduğunu tartışmaya açar!

Bu noktada şunun altını çizmemiz gerekiyor.

Dünyada kurulan ve kendisine “İslam Devleti” hiçbir devlet gerçekte İslam Devleti değildir. (Asr-ı Saadet dışında tüm dönemler tartışmaya açıktır. Hatta Asr-ı Saadet’in bile tartışılması gerektiğini ileri süren bilim insanları vardır)

Ya yönetimin “İdarede yiyakat” ilkesine takılır, ya yönetimde adalete, ya da meşverete (danışma ve istişareye).

“İslam Devleti kurulamaz mı diyorsun?” derseniz, kurulsa içinde yaşamaktan mutluluk duyarım derim!

Kurulursa!

Başa dönme hakkımı saklı tutarak devam edelim.

Bildiğimiz üzere Emeviler döneminde yönetimde liyakat ilkesi çiğnenmiş, halifelik Muaviye’den oğlu Yezid’e geçmiştir. İslam’da saltanat olmaz.

Neden ?

"Haberiniz olsun ki Allah sizlere, emanetleri ehillerine vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten Allah size ne güzel vaaz veriyor. Şüphesiz ki Allah işiten ve görendir." (Nisa-58)

Sahih hadislere bakarsak :

"Bir kimse, bir cemaat veya bir kavmi üzerinde amil, vali, müdür, emin veya kumandan olursa, fakat o cemaat ve kavmin razı olacağı daha ehliyetli başka biri bulunmaktaysa, layık olmadığı halde o görevde bulunan kişi Allah ve resulüne, bütün müminlere hıyanet etmiş olur." (Mehmed Arif - Binbir Hadis sf. 389)

"Dini ve dünyevi işler ehliyetsiz adamlara verildi mi kıyameti bekle." (Muhyiddin-i Nevevi - Riyazu's Salihin cilt III sf. 343)

"On kişinin başına birini tayin eden kimse, bu tayini yaparken bu on kişi arasında tayin ettiği kimseden daha iyisinin var olduğunu bildiği halde hatasında ısrar ederse kesin olarak hem Allah'a hem de resulüne hile yapmış olur." (İbnu Hacer - El Metalibul'l Aliyye... sf. 232)

Hz. Ömer halifeliğe başladığı gün yaptığı konuşmada;

"Sizin mesuliyetinizi taşımak için içinizde sizlere en faydalı, en güçlü ve uzuvca en kudretli olacağımı umut etmeseydim bu vazifeyi kabul etmezdim." (Numani)

Hz. Ömer'in El-Muvatta'daki sözleri;

"Bu mesuliyeti taşımakta benden daha muktedir birinin bulunduğunu bilsem, halife seçilmektense öldürülmek benim için kabule şayan olurdu" (İmam Malik - Muvatta  sf. 214)

Hz. Ali halife seçildiğinde benzer şu cümleleri kurmuştu;

"İçinizde bu işi deruhte etmeye benden daha liyakatli biri bulunduğunu bilsem, ona gidip boynumu vurdurmam benim için daha kolay olurdu." (Mehmed Niyazi - İslam Devlet Felsefesi sf. 175)

Ebû Zer anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü!” dedim, “Beni memur tayin etmez misin?”

Resûlullah mübarek elini omuzuma vurdu ve bana:

“Ey Ebû Zer, ben seni zayıf görüyorum. Ben kendim için istediğimi senin için de isterim. Sakın iki kişi üzerine âmir olma, yetim malına da velilik yapma. Memurluk bir emanettir. Hakkını vermediğin takdirde kıyamet günü perişanlık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz edâ ederse o günün perişanlığından kurtulur” buyurdu. (Müslim, İmâret 17, (1826); Ebû Dâvud, Vesâyâ 4, (2868); Nesâî, Vesâya 10, (6, 255)

Başta Emevi hükümdarı Muaviye olmak üzere neredeyse tüm Osmanlı sultanları din alimlerinden saltanat hakkında bir şekilde fetva almış, işlerini buna göre yürütmüştür. Fetvaların varlığı yapılan uygulamaları haklı kılmaz.

İslam’da üç kaynak vardır. Kur’an, sünnet ve hadis!

Hiçbir rivayet, hadis, fetva vesaire Kur’an ile ters düşemez, düştüğü anda İslami anlamda geçersizdir. Yukarıda verdiğim örneklerle göreceğiniz üzere saltanat sistemi liyakatle ters düşer! Bu nedenle Osmanlı devlet yönetimi çocuk, deli, yetersiz padişahları tahta çıkarmış, perde arkasındakilerin iktidar hırsı sonuçta devleti yıkmıştır.

Yazımın temel amacı Osmanlı’nın neden “İslam Devleti kabul edilemeyeceği”ne dair Kur’an ve hadislerden örnekler vererek devlet yönetimini sadece “liyakat” açısından analiz etmekti. Bu makale 2 bölümden oluşacak. Gelecek makalemde diğer konulara değineceğim.

Halkımın sadece dizilerdeki güç ve şatafata bakarak değil, “İslam-şeriat devleti” dedikleri Osmanlı’ya daha yakından bakmaları için!

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum