PARLEMENTER DEMOKRASİDEN KALLEŞ DEMOKRASİYE
Parlementer Demokrasiden ''Kalleş Demokrasi''yengeçiş.
Evet, "Parlementer Demokrasiyi" terk ederek, "Kalleş demokrasiye" doğru fora yelken gidiyoruz.
...
Partilerimiz, hangi partinin kiminle fingirdeşip, koynuna gireceği belli olmayan bir izdivaca zorlanıyor.
...
Seçmelerin tercihlerini, birilerinin paşa gönlüne göre verdiği kararla, çoban Hüsamettin'in sürüsünü belirlediği avluya zorla sokmaya çalışması misali bir seçme ve seçilme anlayışı. Çok partili demokrasilerde esas olan partilerin seçim ittifakı değil; bizatihi her birinin tek başına iktidar olmasıdır. Esası terk edip, tali unsura odaklanılırsa ona demokrasi değil, başka şeydir.
...
Yani demem o ki; bu ittifak şekli, kendi gücüne güvenerek tek başına seçime giren partilere seçim yarışında kalleşlik yapan bir seçim sistemidir.
Her zaman kalleşlik değil, mertlik kazandığına göre seçimlerde ittifakın hayrı görülmeyecektir.
...
Bütün bunların nedeni, ülkücülerin başlattığı ve İYİ PARTİ olarak kurumsallaştırdığı "Cesurlar Hareketi"ni cezalandırmaktır. Attıkları ağın kendi ayaklarına dolanacağını düşünüyorum. Siyasi yarışta, güçlünün gücünü kullanarak mağdur yaratma oyununu her zaman Türk milleti mağdurdan yana tavır alarak, bozmuştur.
...
Kenan Evren de zamanında millete MDP (Milliyetçi Demokrasi Partisi) lehine, ANAP aleyhine oy tercihinde bulunmasını telkin ermişti ama tam da tersi tecelli etmişti, yine benzeri olacaktır.
...
Partilerin ilke ve inançları yerle yeksan olmuştur. Kimin kime ne zaman, nasıl madik atacağı belli değil. Birbirlerine en ağır ithamlarda bulunanlar koyun koyuna olabiliyorlar. Toplum her türlü sürprize hazır olmak durumunda.
...
Müsebbibi olanlar bu durumu "Devletin bekası" için deyip, izah ediyorlar. Diyenler dersin, benim için beka; insanın onuru, şerefi ve haysiyetini kaybetmeme uğruna verdiği mücadelede gösterdiği azim ve kararlılıktır.
...
Ben şeref ve haysiyet kavramlarının siyasetteki onurunu kurtarmak için verilen mücadelenin içinde olmayı tercih ettim. Bu çok değerli kavramların günlük yaşamda hakkını veremeyenlerin, üzerinde taşıyamayanların "Devletin Bekası" gibi yüce bir tanımlamanın içini doldurmaları mümkün değil.
...
Tarih her zaman muktedir olan güçlünün yanında yer alanları değil, onların haksızlıklarına, hukuksuzluklarına hayır diyebilmiş "Cesurları" anlatır ve anar.
...
Bu arada sürekli ismi telaffuz edilen bir cumhurbaşkanı adayı var ki...
Kendisine "Yezid başı" diyenlere onurluca bir duruş sergileyip, iki kelam edemeyenlerden bu millete Cumhurbaşkanı olmaz. Eğer bir tehdit hissedip, sesini çıkarmaktan imtina ediyorsa; değil Cumhurbaşkanı olmak, ondan hiç bir halt olmaz. Kendini bile savunacak kadar riski göze alamayanlar, Türk milletinin hangi onur savaşında baş komutan olabilecektir.
...
Eşinin başörtüsü için ülkemizi Avrupa'ya şikayet eip, demokrasi mücadelemizi ise sindiği delikten izlemekle yetiniyorsa; ondan Cumhurbaşkanı olmaz.
...
Kısaca son 15 yıla itirazı olmayanın Cumhurbaşkanlığı da olmaz. Biz yakasına papyon takacak adam aramıyoruz.
Şimdi döndük mü en başına
CHP ve "Değişimci cesur Türk milliyetçileri" bugün gelinen noktayı kaç sene önce tahmin ederek, sürekli hükümeti uyarmışlardı. Ancak hükmet ve Aktroller "Katil Esed" sıfatını kin ve öfke eşliğinde uyaranlarla bütünleştirerek, kimliklerine boca etme derdine düştüler.
...
Söylenen neydi; Suriye merkezi hükümet ile diyalog kesilmemelidir, kurulmasının yolları aranmalıdır.
Özelikle "Katil Esed demeyelim, ilişkilerimizi iyi tutalım" diyen Kılıçtaroğlu'na demediklerini bırakmadılar.
Bugün Esad ile yakınlaşan PYD'nin yarın da ÖSO ile anlaşmayacağı ne malum. Bölgede mücadeleci grupların hiç birisi "Milliyetçilik" adına değil, görevli oldukları taşoranlık adına mücadele ediyorlar ve doğal olarak başı da sonu da bataklık olan bir süreç işliyor.
...
Tek çözüm, ülke bütünlüğü için Suriye merkezi Hükumetinin tekrar otoriteyi sağlaması için kendilerine yardımcı olmaktır. Hele ki bundan sonraki süreçte tarumar olmuş Suriye'nin yeniden inşasında büyük rol oynayabiliriz. ABD'ye hesap sorup, oyununu bozmak istiyorsak; böyle bir süreci başlatmakla çok akıllıca bir iş yapmış oluruz.
...
ABD'nin ihanetine karşı en büyük argümanı komşularımızla samimi ilişkiler geliştirerek kurabiliriz. Yeniden güçlü ve samimi bir Ortadoğu paktının kurulmasının öncüsü olabiliriz. ABD ve Rusya'ya rağmen çok zor olsa da; güvenilir bir devlet imajını sağladığımızda bunu başarabiliriz. 200 küsur yıllık geçmişi olan bir ABD 10 bin km öteden gelip, buraları dizayn etmeye kalkabiliyorsa; bölge sakini bir ülke olarak komşularımızla iyi ilişkiler kurarak sinerji yaratıp, bunu pekala başarabiliriz.
...
Sürecin başında, Suriye'de henüz "Arap Baharı" sahtekarlığı devreye sokulmamışken her şeyden önce Davutoğlu'nun "Stratejik derinlik" denen düşünceleri çöpe atılıp, sonra da empati yapılarak; nasıl ki gezi eylemleri sırasında dış güçlerin ülkemizin iç işlerine karışmalarını istemediğimiz gibi biz de benzerini Suriye gibi başka ülkeler için yapmamanız gerekirdi. Efendim "Esad şu idi, bu idi" falan diyerek kendimize mazeret yaratacak olursak; pekala başka ülkeler de bizim ülkemiz ve yöneticilerimiz için aynı gerekçeleri öne sürebilirler.
Karadeniz kumpası
Bir lokantaya girdim, Karadenizli birisinin. Muhterem gene bangır bangır bağırıyor. Ya sabır deyip, verdim siparişi bekliyorum.
...
Konuşma değil adeta gürültü. Üslupta kin var, nefret var, aşağılama var... var oğlu var. Bir bekledim, iki bekledim; baktım dayanılır gibi değil. Gayri ihtiyari "Kardeşim ille de bu meret açık kalacaksa, bu gürültü devam edecekse yiyeceğim yemeğin ne tadı, ne de tuzu olacak; açsana bir belgesel kanal" deyiverdim.
...
Belgesel kanalını açtı mevzu, Karadeniz'de fındık bahçelerine dadanan ayılarla mücadele. Velhasıl kelam lokantaya girdik; sahibi Karadenizli, bağıran muhterem Karadenizli, TRT belgeseli açtı, programın konusu Karadeniz.
Ne yapalım, çekeceğimiz varmış.
Hukuk cevap versin...
Türk asıllı Alman vatandaşı gazeteci "Geçen sene niçin tutuklandım, şimdi ise niçin serbest bırakıldım anlayamadım" demiş.
...
Tabi ki ülkem vatandaşı olarak beni ilgilendiren; birisine niçin tutuklanıp, sonra da niçin serbest bırakıldığını izah edememiş bir hukukumuzun olmasıdır.
Soy ağası safsatası
Soy ağacı safsatası ile soysuzluk mu yapılıyor. Resmen rezil bir durum. Anneannemin annesi sağ görünüyor, soy ismi de annemin kızlık soy ismi. Oysa falanca oğullarının kızı filanca gibi bir soy ağacının olması gerekmezmiydi. 1857'ler de yaşamış birisine cumhuriyet döneminde verilen soy isim nasıl verilir anlamak mümkün değil.
Atalarım göç ede ede ekilmeyen, biçilmeyen, susuz, çorak bir dağ köyünde soluklanıp, "Ha burası bizim olsun" deyip, kaldıklarına göre anlaşılıyor ki köyüm özbe öz Türk. Çünkü farklı bir etnik kimlikte olsaydık onca göçten sonra verimsiz dağ köyünde konaklamayı düşünmezlerdi. Klasik Türk aklı, belli ki biraz "Havadar olsun" demişler; suyun, toprağın hesabını yapmamışlar.
...
Farklı etnik kimliğim çıksa bile bu sefer de Türk milletine şükranlarımı sunarım ki; "Etnik kimliğimi unutturacak veya aratmayacak kadar beni kendinden bilmiş, ayrımcılık yapmamış ötelememiş, bağrına basmış, kucak kucağa yaşamınız" derim.
Demem o ki; benim için her kapı Türklüğe çıkar.
İki parti milli ittifakı oluşturuyorsa, geriye kalan ''gavur ittifakı'' mı?
İki liderin paşa gönülleri istedi diye kendilerini ve peşlerinden sürüklediklerini ''Milli ittifak''a dahil, diğerlerini hariç, gayri milli, hatta hain görmek resmen bölücülüktür ve kesinlikle red ediyor, aynen muhataplarına iade ediyorum. Eğer ''Millilik'' bir ölçü ise; kendilerinin milli olduklarının tescilini kimden almışlardır acaba.
...
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı olduğunu, siyasi coğrafyasının merkezinin de Diyarbakır olacağını bizatihi kendi ağzından duyduğumuz muhteremin; devri-iktidarında ABD'nin taşoranı Fetö'ye Türk Ordusunun kozmik odasını teslim etmişlerken milli kalmayı başarıyor da; bizler bütün BOP dahil olmak üzere üzerinden hasıl olmuş sonraki tüm gelişmelere hayır dedik diye mi gayri milli olacağız. Hadi canım sende.
...
Ne milli ittifakı be; her iki ismin koltuklarının bekası için sürdürdükleri birliktelik. Öyle lanet olası koltuk bekası ki; uğruna şerefler, haysiyetler, onurlar bile ayaklar altına alındı.
...
Efendim önce devlet immiş de; falanmış da, filanmış da. Kimse kusura bakmasın; bana onursuz, şerefsiz, haysiyetsiz; hatta zürriyetsiz diyen birisi ile hangi devlet ve milletin bekası için kader arkadaşlığı yapabilirim. Bu ağır ithamları karşılıklı kabul edenlere de hiç bir şekilde kutsiyet atfettiğimiz değerler emanet edilemez.
Cumhurbaşkanı ve püsküllü, Atataürk ve Cumhuyet düşmanı meczubu ziyaret eden
Bu resimdeki her iki kahraman da çelişki içerisindeler.
Ölüm döşeğinde dahi Cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı kin ve nefretini başındaki feste simgeleştirdiğini dünya alemin bildiği muhtereme sormak isterim; "Kin kustuğun değerlerin, yani cumhuriyet değer ve kazanımları sayesinde Cumhurbaşkanı olmuş birisinin seni ziyaret etmesinden rahatsız duymuyormusun."
...
Diğer kahramana da gelince; "Madem ki T. C Devletinin Cumhurbaşkanısınız; Rize'nin İkizdere İlçesinde mütevazi bir ailenin evladı olarak dünyaya gelmiş olan sizi; bulunduğunuz makama taşıyan cumhuriyet değer ve kazanımlarına karşı kin kusan, yetmeyip savaş açan birisini hangi ahde vefa gereği ziyaret ediyorsunuz.
...
T. C Devleti'nin Cumhurbaşkanı sıfatı ile ziyaret ediyorsanız şiddetle protesto ediyorum; kişisel dostluğunuza binaen ise; vallahi ne diyeyim, dışarıda inzibatlar beni bekliyor olabilir.
...
Hani bunlar Atatürk'ü anlayıp, sevmişlerdi ve biz de "Bunlar Allah bir deseler bile inanmayacağımızı; zira Allah bir derken, eğer menfaatleri söz konusu ise "Tek"liğini kasdetmediklerini pekala iddia edebilirler demiştik.
...
Dolayısıyla, Atatürk ve ailesine en büyük hakaretleri yapıp, iftiralar atan "Lozan zafer değil, hezimettir" diyen püsküllü, meczup Kadir'in; Türk milletini temsil makamınca ziyaret edilmesini; hiç de yadırgamadığımı ama çok üzüldüğümü belirtmek isterim.
...
Bu ziyareti yüreklendiren bizatihi Türk milletinin kendisi olup, gaflet ve dalalet içinde olmasıdır.
Kendisine isminin ilki ile hitap edilmesine bile tahammül edemeyen muhteremin, Atatürk ve ailesine en ağır ve aşağılık iftiraları atan "Püsküllü meczup"u Türk milletine yaptığı hangi hizmete binaen vefa adına hastanede ziyaretinde bulunmuştur; anlamak mümkün değil.
...
Şimdi böyle bir gerçek ülkemizde yaşanırken; HDP seçiminden CHP'ye veya İYİ PARTİ'ye gelebilecek oyların "Namusunu" sorgulayacağız öyle mi.
Sorgulayana tek sözüm, "Hadi git yat" derim.
Mehmet Soral
[email protected]
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.