Pestitit ile tağsişin farkı
‘Tağşiş’den başlayalım. TDK’da kelime anlamı; "Bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma."
Yani kötü niyetlilerin kâr amacıyla yaptıkları hileler...
Gıda hilelerinin çoğu yapana haksız kazanç sağlasa da, sağlığa zarar veren sonuçlar doğurmayabilir. Ürünün faydası kaybolmuş olabilir ama hiç değilse bünyeye zararı yoktur.
Yani sağlık açısından ne kâr ne zarar!
Örneğin et ürünlerine dana eti yerine kanatlı eti karışması, süt ürünlerine margarin ve nişasta karıştırılması, şekerle beslenmiş arının ürettiği balı tüketmek öldürmez, sadece para kaybettirir.
‘Pestisit’te ise hile yok, ihmal var ama sonuçları daha ağır...
Pestisit miktarına bağlı olarak insan vücuduna vereceği tahribatın derecesi de artıyor. İnsan en önemli riskin sözünü bile etmek istemiyor.
Pestisit, zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde ya da maddelerden oluşan karışımlardır. Birçok pestisitin çevre ile birlikte insanlar için de zararlı olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle tarım işleriyle uğraşanlar risk altındadır. Market, manav ve pazarlardan satın aldığımız sebze meyveler, tarım ilaçlarının yanlış kullanımı sonucunda insan sağlığı için büyük tehdit oluşturuyor.
Yıllardır soruyorum; “ilaç kalıntısı gerekçesi ile ihracattan dönen meyve sebzeyi kimler yiyiyor?” diye.
Cevabı da sık sık veriliyor esasında !
En taze olanı, Greenpeace Akdeniz’in hazırladığı Araştırma Raporu’ndaki pestisit kalıntılarının izleridir.
Raporda, 2019 yılı Ağustos, Ekim ve Kasım aylarında Türkiye’de faaliyet gösteren beş büyük market ve bir semt pazarından alınan domates, yeşil biber ve salatalık örneklerinin inceleme sonuçları bulunuyor.
Pestisit analizleri konusunda uluslararası akreditasyona sahip bir laboratuvarda; örnekler üzerinde 620 farklı çeşitte pestisit kalıntısı incelenmiş.
Örneklerin yüzde 15,6’sında, ürünlerde kullanılması yasak olan pestisit kalıntısı tespit edilmiş. Bu tespit, zaten bildiğimiz şeyin laboratuvar tarafından tasdik edilmesidir. Sakın yukarıdaki oran küçümsenmesin. Zira domates, meyve sebze çeşitleri içinde en çok satılan birinci üründür. Kalıntı sadece bu üründe çıksaydı bile yine de büyük bir soruna işaretti.
Ancak raporda şaşırtan başka bir sonuç daha var. “Marketlerden alınan örneklerin pestisit kalıntıları açısından pazarlardan alınan örneklere kıyasla yüzde 14 farkla daha fazla risk içerdiği” sonucu çıkmış bulunuyor.
Oysa büyük marketlerde pazarlardan farklı olarak tarımsal projeler var.
“İyi Tarım Uygulamaları” ve “Yerli Tohum-Taze Mahsul” projeleri gibi…
Bu şartlarda kafaların karışması normal değil mi ?
Çevrecilik denince ilk akla gelen, gözümüzün önündeki plastik atıklardır.
Ya görmediklerimiz ?
Yıllardır denetimden kaçan pestisitlere bu günden itibaren alınacak kamusal önlemler sonuç verse bile pestisitlerden kaynaklanan çevresel toksite sorunu varlığını sürdürecektir. Bazı pestisitler toprak ve suda aylar, hatta yıllar boyunca zehirli etkisini sürdürmektedir.
Pestisitler halk arasında tarım ilacı olarak nitelendirilmekte ve faydalı tarafı ile anılmaktadır. Bunun anlamlı olmadığı, pestisitleri tarım ilacı değil, tarım zehiri olarak nitelemenin daha uygun olacağı bilim insanlarının ifadesidir.
Pestisit kullanımının dünya genelindeki en vahim sorunlardan bioçeşitlilik kaybına yol açan temel faktörlerden biri olduğu da sık sık hatırlatılıyor.
Uzmanlar tarafından pestisit kullanımının zorunluluk olmadığı belirtiliyor. Yöntem olarak da; ürün çeşitliliğini artırma, yerel tohum kullanımı sağlama, rotasyon, toprak sağlığını geliştirme, doğal biyolojik kontrol ajanları( yararlı bakteri,virüs, böcek ve nematod gibi) kullanma şeklinde tavsiyede bulunuyorlar.
Modern farmakolojinin (ilaç bilimi) babası olarak nitelendirilen Paracelsus diyor ki; “Her madde zehirdir. Zehir olmayan madde yoktur, zehir ile ilacı ayıran dozudur.”
Buyurun doza bakalım!
Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre 2014 yılında tarım yapılan alanlar 23 milyon 941 bin hektar iken, 2018 yılında 23 milyon 200 bin hektara gerilemiş. Aynı dönemde pestisit kullanımı ise yüzde 51 artmış ve 39 bin 723 tondan 60 bin tona ulaşmış.
Bu kadar da değil!
Sebze meyvelere pestisit uygulanmasından sonra bekleme süresine dikkat edilmemesi de bize özgü bir durumdur. O zaman kullanım şekli yanlışlığını da aşırı dozun yanına biz ilave edelim.
Bu açgözlü kullanım şeklinin sonuçlarını özetleyecek olursak ;
- Kullanımı yasak olan pestisit kullanılıyor,
- Verimi artırmak için fazla ilaç uygulanıyor,
- İlaçlanan ürünler kısa sürede ve vaktinden önce toplanıyor,
- Ve de bu durum yeterince denetlenemiyor.
- Daha fazla denetlenen ihracat ürünlerinden bile geri dönenler oluyor.
Türkiye’den AB ülkelerine 2018 yılında giden tarım ürünlerinden, uygun bulunmayan 318 parti ürünün 113’ünün geri gönderilme gerekçesi pestisitlerdir.
Avrupa Komisyonu, Türkiye’den ithal edilen limon, yeşil biber, nar ve asma yaprağındaki pestisit kalıntıları nedeniyle bu ürünlerin daha sık analiz edilmesine karar verdi (Kaynak: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği).
AB ülkeleri ithal ettikleri gıda ürünlerini laboratuvar analizlerine tabi tutuyorlar. Analizler sonucunda eğer uygunsuz bir durum tespit edilirse bu sonuçlar Gıda ve Yem Hızlı Alarm Sistemi’ne (RASFF) kaydediliyor. Bu sistemdeki kayıtlar vatandaş erişimine açık. Dolayısıyla sisteme girip Türkiye’den gönderilen gıda ürünlerinde ne gibi uygunsuzlukların tespit edildiğini görmek mümkündür.
Avrupa Birliği bu konuyu kendi içinde çözdüğü gibi küresel pazarlara da bilgi aktarıyor. Böylece dünyadaki en yüksek gıda güvenliği standartlarından birine sahip olduğunu gösteriyor. 1979’da oluşturulan RASFF sayesinde, Avrupalı tüketicilere zarar vermeden önce bir çok gıda güvenliği riski önleniyor.
Darısı bizim de başımıza!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.