Plastik çöp sorun teşkil etmezken...
Eğer sorun teşkil etseydi; önce ayrıştırır, sonra da kendi çöpümüzün geri dönüşümünü sağlardık.
Biz ne yaptık ?
Kendi çöpümüze karışık olduğu gerekçesi ile dokunmadık, İngiltere’nin ayrıştırılmış çöpüne talip olduk.
Peki bunu yaparken kendimize neyi görev edindik ?
Market poşetini…
Yılbaşından itibaren de parayla satarak tüketimini azaltmaya odaklandık.
Sonra ?
Yetkili bir ağızdan; paralı uygulamaya geçilmesinden bu güne kadar (9 ay) alışveriş torbalarında yüzde 78 tasarruf sağlandığını duyduk.
Peki bu değerlendirme doğru muydu ?
Alışveriş torbası için doğru olsa da, toplam torba tüketiminde fazla bir değişiklik olmadığı sektör içinde her gün yaşanan bir gerçektir.
Nasıl yani ?
Manav ve ekmek reyonlarındaki ücretsiz ince şeffaf torba tüketimi yüzde 70 arttı. Çöp torbası satışları da yüzde 40 fazlalaştı. Sonuçta tasarruf en fazla yüzde 20 ile sınırlı kaldı.
Oysa ne kadar da inanmıştık, arada bir de olsa çevrecilik adına iyi bir şeyler yapılacağına…
Peki değişen hiçbir şey olmadı mı ?
Oldu. Vatandaş alışveriş torbasını evde çöp poşeti olarak kullanıyordu. Hatta marketten bu amaç uğruna fazla poşet alıyordu. Bu şekilde çöp poşetine ödediği paradan tasarruf ediyordu. Değişen şey o tasarrufun son bulması oldu.
Bunun böyle olacağını 20 Aralık 2018 tarihinde “Plastik poşet kullanımı azalacak mı ?” başlıklı yazımda anlatmıştım. Aradan geçen 9 aylık süre beni haklı çıkarttığı gibi plastik çöp ithalatımızın da arttığını gösterdi.
Ülkemizde yılda 3.1 milyon ton civarında plastik ambalaj kullanılıyor. Bunun 240 bin tonu poşet olduğuna göre sorunumuzun da sadece yüzde 8’ini oluşturuyor. Yarı yarıya tasarruf sağlayabilseydik bile sorunun çözümü yüzde 4 ile sınırlı kalacaktı. Bu da sağlanamadı.
Şimdi de tam tersine sorunumuzu nasıl kartopu gibi büyüttüğümüze bir bakalım.
Deniz Zeyrek’in 14 Ağustos 2019 tarihli yazısından bir bölüm :
“Çin ithal çöpe sınırlama getirince, bizim uyanık firmalar çöp ithalatına başlamış. 2016’da aylık 4 bin ton olan ithal plastik miktarı, 2018’de 33 bin tonu, 2019’da 49 bin tonu aşmış. Üstelik bu çöpün yüzde 60’ına yakını dönüştürülemiyor, hatta zehirli ve tehlikeli atıklar içeriyormuş. Bir taraftan plastik çöple mücadele için poşetleri paralı hale getiriyoruz, diğer taraftan plastik çöp ithalatını zirveye çıkartıyoruz” demiş ve sormuş ; “bu size garip gelmiyor mu ?” diye.
Gelmez olur mu ?
Yukarda belirttim; yılda 240 bin ton poşeti dert edinirken, yılda 588 bin ton plastik çöpün ithalatını yapıyoruz. Poşeti tamamen yok edemezken ithalatı artırıyoruz.
Bir de üç küresel kaynaktan katkı alalım :
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) 2015 yılına dair verileri, Türkiye’nin çöpünün sadece yüzde 1’ini geri dönüşüme yolladığını, gerisini ise katı atık sahasına gönderdiğini ifade ediyor.
Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, Türkiye plastik atıkları geri dönüştürme konusunda en başarısız ilk 20 ülke arasında gösteriliyor.
Greenpeace Akdeniz Projeler Sorumlusu Deniz Bayram ; “Türkiye henüz kendi çöpüyle başedemeyen bir ülke. Bu yüzden kontrolsüz çöp ithalatı Türkiye’nin kendi geri dönüşüm sisteminde var olan sorunların daha da artmasına neden olabilir. Türkiye başkalarının çöpünde boğulmadan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, plastik atık ithalatıyla ilgili politikalarını gözden geçirmelerini talep ediyoruz” diyor.
Evet gözden geçirildi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ithal çöplerin ülkeye girişini zorlaştıran tebliğini yayınladı ama daha sonra da geri çekildi. Sebebini bilmiyoruz.
Gelişmekte olan ülkelerin plastiğe bakışı, çevrecilikten çok ticaretle ilgilidir. Zira geri dönüşümün hammaddesi olarak çöp satınalmak ayrıştırmaktan daha ucuza geliyormuş. Buraya kadar ki tüccar görüşü tamam da geri kazandırılamayan ithal çöplerin ne olduğuna dair bilgi yok. Mesela çok sayıda kimyasal madde içeren ve yaygın bir kirliliğe yol açma potansiyeli olan plastik çöpler ne oluyor ?
İthal edilen plastik çöpün içinde bulunan ve geri dönüşüm oranı son derece düşük olan PVC esaslı çöpler ne oluyor ?
Çoğunlukla batıdan doğuya doğru gerçekleşen bu ticaretin ana nedeni; gelişmiş ülkelerin bununla uğraşmak yerine çevre yasalarının daha etkisiz olduğu gelişmekte olan ülkeleri depolama alanı gibi kullanmak istemeleridir.
Örneğin Almanya ve İngiltere’nin ayrıştırdıkları plastik çöpü Malezya ve Türkiye’ye göndermeleri onları dünyanın en çevreci ve temiz ülkeleri yaparken, bizleri de onların atıkları ile uğraşan ve kendi atıklarını da doğaya salan ülkeler olarak öne çıkartıyor.
Sonra da her poşete 25 kuruş fiyat belirleyerek gönlümüzü ferahlatıyoruz. Ve de bu sayede çevreci oluyoruz !
Plastik üretimini azaltmadan, çöpü kaynağında ayrıştırmadan ve dünyanın çöpünü biriktirmekten vazgeçmeden bu sorundan kurtulmak mümkün değildir.
Kapısını 14 Eylül’de açan ve 10 Kasım’a kadar ücretsiz gezilebilecek olan 16. İstanbul Bienali ‘Yedinci Kıta’ temasıyla sanatı çevre ve iklim kriziyle buluşturuyor. Yedinci Kıta, adını Pasifik Okyanusu’nun ortasındaki devasa atık yığınından alıyor. 3.4 milyon kilometrekare genişliğinde, yedi milyon ton ağırlığındaki bir plastik yığını yıllardır Pasifik Okyanusu’nda sürükleniyor.
Bienal, plastik çöple ilgili büyük resmi görmek isteyen ziyaretçilerini bekliyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.