Ramazan ayında siyaset
31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçim çalışmalarının Ramazan ayına denk gelmesinden iktidar partisi AKP’nin çok memnun olduğu kanaatindeyim. 2018 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir baskın seçim şeklinde erkene alırken de Ramazan’a denk getirmişlerdi. Çünkü Ramazan ayında yapılacak seçim çalışmalarının kendi lehlerine olacağını hesaplamışlardı.
Diyanet teşkilatı içindeki din görevlileri ile tarikat ve cemaatlerin geniş kitlelerle en etkili iletişim kurabildikleri aydır Ramazan. Bu ayda insanlarımız mübarek ayın feyiz ve bereketinden daha fazla nasiplenmek arzusu içinde olurlar. Bu yüzden Ramazan’da dini nasihatlerin içine serpiştirilmiş siyasi mesajlara daha açık hale gelirler.
"Din görevlisi" veya "hoca" denilen şahısların çoğunluğunun AKP ile gönül veya menfaat birliği kurmuş olduğubilinen bir gerçek.
"Siyasal İslamcılar" bu camia içinde çok aktif çaba içindeler. Ama gerçek İslam’ı anlatma derdinde olan hocalar yeterince etkin değiller.
İktidar partisi bu dev teşkilatı siyasi amaçla bir propaganda gücü olarak kullanmakta. Ayrıca tarikat ve cemaat liderleriyle kurduğu iyi ilişkiler sonucu şeyhlerin, hocaefendilerin, gavsların, şıhların, melelerin mürit ve bağlılarına telkinleriyle blok oylar kazandığı biliniyor.
Oysa ki ibadethanelerimizin, manevi terbiye vermesini beklenen mekanların siyasi görüş, mezhep ve meşrep farklılığına bakmaksızın manevi birlikteliğin sağladığı yerler olması lazım. Hocaların kendilerini dinleyenlere daha iyi insan, örnek Müslüman olmak için eğitim ve telkinler vermesi gerekir.
Bu resmî veya yasal statüsü belirsiz organizasyonların, iktidarın birer uzantısı gibi hareket etmesi, din adı kullanılarak devleti ele geçirme, siyasi güç ve nüfuz sağlama çabalarına zemin hazırlamakta.
Zaman içinde manevî değerler dünyevî amaçlara ulaşmak için sadece birer araç olarak kullanılmakta ve bu organizasyonlar birer menfaat birlikteliğine dönüşmektedir. Bu durumda bu gruplara ve içinde görev alan kişilere halkın güveni azalmaktadır.
* * *
İSLAM’IN ŞARTLARI
İslam dininin şartlarını bazı din bilimciler şöyle sıralıyor: 1- Adalet (Adil olmak) 2- Emanet (Güvenilir olmak) 3- Ehliyet(Ehil kişileri göreve getirmek) 4- Maslahat (Kamu yararını gözetmek) 5- Meşveret (Danışarak iş yapmak)
Bu şartlar bizzat Allah tarafından Kur’an’ı Kerim’de bildirilmiş. “Birinci şart için Nahl Suresi 90. Ayet İkincisi için Nisa Suresi 58. Ayet, Üçüncüsü için Muminun Suresi 8. Ayet, Dördüncüsü için Nisa Suresi 135. Ayet, Beşincisi için Şura Suresi 38. Ayet kaynak olarak alınmıştır.”
Bunların yerine sadece “namaz, oruç, hac, zekat” gibi ibadetleri öne çıkaranların, sayılan bu şartları unutturmasına izin vermemek lazım. Namaz, oruç, hac, zekat ve infak ibadettir.
Bu asla ibadetler önemsiz demek değildir. Bu ibadetler kişiye yukarıdaki beş şartı öğretir.
İbadetler onları gereğince yapan kişilerin İslam’ın şartlarını özümsemesine yardımcı olur.
Allah, “Ya Muhammed! Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) diyor.
Hz. Peygamber “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyuruyor. “Güzel ahlak” başka toplumlarda da vardır. Ancak Hz. Peygamber’in yaşayışı ve sözleriyle tamamladığı ahlak seviyesine erişmek için gereğince yapılan ibadetlere ihtiyaç vardır.
* * *
Kelime-i Şehadet ise bir iman şartıdır. “Allah'tan başka İlah yoktur. Muhammed O'nun kulu ve elçisidir” dediği halde para ve güce tapanlar var. Hz. Peygamberin yerine “doğrudan Allah’tan mesaj veya ilham aldığını” söyleyen birilerini öne çıkaranlar da var. Bunların İslam inancında olduğu söylenemez.
Fatiha Suresi’nde geçen “İyyake’nabudu ve iyyake’nestain = (Ey Allah’ım!) Ancak Sana kulluk/ibadet eder ve ancak Senden yardım dileriz” diye her namazımızın her rekatında söz vermemiz isteniyor.
Demek ki, halkının Hz. Musa’ya "Sen haklısın Ya Musa ama bizim karnımızı Firavun doyuruyor!" dediği gibi düşünmek insanı imanlı yapmıyor.
* * *
ADİL VE DOSDOĞRU OLMAK
Müslümanlar olarak Ramazan ayında oruç tutarak bedenimizin bazı ihtiyaçlarını kısıtlıyoruz. Madem ki Allah’ın bizim aç, susuz kalmamıza ihtiyacı yok, oruç’tan maksat belli: Bedeni ihtiyaçlarımızı kısıtlamak suretiyle aslında nefsimizi terbiye etmeye çalışıyoruz.
* * *
Kur’an’da "İnnallahe ye’mürü bi’l-adli..." yani "Allah adaleti emreder…" buyruluyor.
Hud suresi 112’de, "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" deniyor. Bunlar açık ve kesin buyruklar…
Siyasi iktidarı ele geçirmek, iktidarda iseniz ne pahasına olursa olsun orada kalmak, devletin gücü ve imkanlarını kişisel olarak kullanmak, kamu malını şahsı veya yakınlarına aktarmak, yargı erkini siyasi rakiplerini sindirmek için kullanmak bu kesin buyruklara aykırıdır. Bunlar ve nefse hoş gelen diğer günahlardan korunmak için de oruç ve namazlarımız etkili olmalı.
İbadetlerimiz, bu günahlara zemin hazırlayan, yalan söylemek, iftira ve hakaret etmek, seçim rüşveti vermek gibi diğer günahlardan da sakındırmalı.
Allah’ın buyrukları doğrultusunda yazılan bu sözlerin muhatabı sadece böyle günahları işleyenlerden ibaret değil.
Bu tür günahları işlediğini bildikleri halde bunlara destek veren, gücünü artıran, yardımcı olanlar da Allah’ın emrine karşı gelmiş sayılırlar.
Çünkü Allah, "Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun." (Tevbe, 119) diye uyarıyor.
"Bizi görünüşleriyle, ibadetleriyle, sık sık dillerinden düşürmedikleri Allah ile aldattılar" demenin ahirette bir faydası olmayabilir.
· Adil olmayan, kamu görevlerini güvenilir olmayan kişilere devreden,
· Millete hizmet makamlarına ehliyetli/ liyakatli insanlar yerine “bizden” dedikleri liyakatsiz insanları getirenler,
· Kamu yararı yerine belli kişi ve kesimlerin menfaatini gözetenler ve
· Ortak akıl (meşveret) yerine bir kişinin aklına tabi olanların Müslüman olup olamayacağını değerlendirmeye çalıştığımda ürperiyorum.
Rad suresi (Türkçesi: Gök gürültüsü bölümü) 11. Ayeti hatırlıyorum: "Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez…"
* * *
NOT: Bütün okuyucularımın mübarek Ramazan ayını kutluyor, iç huzuru, mutluluk ve berekete vesile olmasını diliyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.