1. YAZARLAR

  2. Murat YAZAN

  3. Ruhun Gelişimi (III) Ata Ruhları
Murat YAZAN

Murat YAZAN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Ruhun Gelişimi (III) Ata Ruhları

A+A-

            Bu köşe yazısı gözlem ve bilimsel bilgiler üzerine olacak.

            Bedenimizin formu, boyumuz, göz ten ve saç rengimiz, kilomuz, bedensel kronik hastalıklarımız (şeker, tansiyon, kalp Akdeniz anemisi, tiroid hastalıkları, kanser vs.) genellikle genetiktir. Atalarımızdan bize kalan tatsız miraslardır. Yanı sıra özellikle şizofreni, borderline kişilik bozukluğu (genelde kadınlarda görülür) ve narsistik kişilik bozukluğu (genelde erkeklerde görülür) genetik aktarım oranı yüksek ruhsal hastalıklardır.

            Gen kayıtları temelde 2 organda tutulur. Beyin ve bağırsaklar. Fakat her bir hücremizin DNA kayıtlarında işlenmiştir. Bu hastalıklar dışında başka “şeyler” de anne karnına düştüğümüz an itibarıyla bizimle yaşamaya başlarlar. İlk atamızdan bugüne kadar binlerce yıllık devraldığımız hastalıklarla birlikte atalarımızın travmalarını, mutluluklarını, yaşadıklarını eser miktarda içimizde, ruhumuzda taşırız. 

            Regresyon terapileri geçmişe gitmenizi sağlar. Aradığınız cevapları orada bulmanız mümkündür. Ben o terapiye girenlerden biriyim. Zihnimi işgal eden güncel bir sorum vardı. Terapi sırasında beyin BETA dalga boyundan TETA dalga boyutuna geçiyor. Bir tür hipnozla uyku-uyanıklık arasında oluyorsunuz. Terapistim nefes egzersizleri yaptırdıktan sonra beni regresyona soktu. TETA dalga boyu ruhun ve zihnin en açık, en güçlü ve duyarlı olduğu yüksek frekans halidir. Bugünde aradığım yanıtı bundan yüzlerce yıl öncesinde buldum. Kendimi bir anda savaş çadırlarının kurulduğu bir Anadolu ovasında buldum. Başında Selçuklun ve Osmanlı komutanlarının taşıdığı demir örme miğferi olan bir atamla tanıştım. Birden fazla eşi, onlarca çocuğunu gördüm. Bugüne dair soruma yüzlerce yıl öncesinden saf bilgelik akan tek cümlelik bir yanıt verdi. Belli ki benim sorum onun da geçmişte sorduğu ve yanıtını bir soruydu. Sorumu ve yanıtı burada paylaşmayacağım elbette. O günden sonra hayatımda önemli değişiklikler oldu.

            Atalarımız ağırlıklı olarak savaşlar ve zorunlu göçler yaşadılar. O süreçlerde yaşadıkları olumlu olumsuz şeyler günlük yaşamımızı fazlasıyla etkiliyor ancak farkında olmuyoruz. “Ataların yaşadıklarından bize ne? Nasıl olur da binlerce yıl önce ölen insanların yaşadıkları bizi etkiler?” diyebilirsiniz. Hemen anlatayım…

            Bebek iki temel fobiyle doğar. Bunlardan biri yüksek ses korkusu diğeri de yükseklik korkusudur. Bunlar zamanla yok olsa da konuya dair araştırma yapan uzmanların ortak görüşü bu fobilerin temelinin ilkel çağlara dayandığıdır. Taş devri gibi dönemlerde vahşi hayvanların av ve çiftleşme kükremeleri henüz ilkel olan ve vahşi hayvanlara karşı savunması olmayan ilk insanlar için ölümcül korku nedeniydi. Onlardan kaçmak için ağaçlara tırmanır ya da kovalanırken uçurumdan aşağı düşerlerdi. Ses ve yüksekte olmak ölümle burun buruna olmaktı. İnsanları hayvanlardan ayıran şey akıllı olmak değil, öğrendiklerini gelecek kuşaklara aktarmasıdır. Yunus, at, fil ve karga da çok zekidir ancak temel avlanma bilgileri dışındaki hiçbir şeyi yavrularına aktaramazlar. İnsan bunu hem konuşma yetisi hem de ruhuyla başarır.

            Yapılan başka bir araştırmada evde fare gören bazı kadınların sandalye, masa gibi yüksek yerlere çıktıkları izlenmiştir. Ancak aynı davranışa erkeklerde rastlanmaz. Erkekler ellerine geçirdikleri bir şeyle fareyi öldürmeye çalışırlar ya da tepkisiz kalıp farenin davranışlarını izlerler. Uzmanlar bunu da şöyle açıklarlar; “Kadınların regl dönemlerinde akan kan doğadaki hayvanlara hem yaralı bir hayvanın varlığını hem de çiftleşme çağrısını hissettirir (tüm memeli hayvanların dişileri regl olur ve dönem içinde yüksek östrojen salgılar. Bu da memelilerin erkekleri için çiftleşme davetidir). Erkekler de avcı kimlikleriyle avın peşine düşerler.

            Sanırım bu bilimsel bilgilerin de yardımıyla atalarımızla kendimiz arasındaki sıkı bağı kavramış oldunuz. Hepimiz atalarımız ve kendimizin toplamıyız. Şimdi konuyu biraz daha ileriye götürelim.

            Atalarımızdan sadece hastalık ve travmaları satın almayız. Bazı yetenekleri de alırız. Ve bu genelde anne tarafımızdan gelir. Mitokondriyal dna annemizden aldığımız, zekamızdan tutun da birçok özelliğimizi belirleyen bilimsel bir gerçekliktir. “Anne tarafı” hayatımızda derin izlere sahip. Yeteneklerden kastım bilindik yeteneklerden ibaret değil. İşin içinde psişik yetenekler de var. Ailenizde mutlaka rüyaları hep doğru çıkan, iyi fal bakan insanlar vardır. Daha azınlıkta olsa da başkalarının görmediği varlıkları gören ya da işiten fertler vardır. (Daha fazlası da var ama dozu yavaş yavaş arttırmak istiyorum. Herkes okuyacaklarına hazır olmayabilir) Genelde bu insanlar için aile içinde “bilmemkime çekmiş” denir. Genelde “çektiği” kişi de anne tarafından biridir. Baba tarafı elbette “etkisiz eleman” değil. Ender de olsa oradan da benzer aktarımlar gelebilir.

            Bu köşe yazısı konuya derinlemesine girmek için bir kapı görevi görecek. Gelecek yazı psişik yetenekler hakkında olacak.

            Konuya dair ilk iki köşe yazısını okumak isteyenler “yazarın önceki yazıları” sekmesine tıklayarak ulaşabilirler.

             

           

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.