Saadet zinciri gibi carry trade işlemi
Carry trade işlemi bugünün şartlarında bir saadet zinciri görüntüsü veriyor.
Bu yazıda o görüntünün nasıl oluştuğunu ve muhtemel sonuçlarını konu edeceğim. Faiz oranı düşük olan para cinsinden borç (kredi) alıp, faizi yüksek oranlı para birimine çevirerek yerel ülke tahvillerinden almak veya mevduat yapmak şeklinde gelişir. Muhtemel risk, belli süre sonunda borç alınan para cinsine dönüleceği zaman kurun hangi seviyede bulunabileceğidir. İşte saadet zincirine benzeyen tarafı da burasıdır. Sisteme ilk dahil olanlar kur istikrarı bozulmadığı sürece büyük kârlar elde ederler, trenden inmekte gecikenler ise değişik oranlarda zarar ederler. Çünkü o kuru baskılayarak uzun süre aynı seviyelerde tutmak mümkün olmaz. Zira öyle bir güç olsaydı enflasyon aşırı seviyelere çıkmazdı zaten…
İki para birimi arasındaki faiz oranları farkından faydalanmak; yani düşük faizle borçlanıp, yüksek faizli yatırımın getirisiyle kolay yoldan kazanç elde etmek “Yağma Hasan’ın böreği” gibidir. Ah bir de kur endişesi olmasa !
Buna rağmen bu evdeki hesaptır. Çarşıya gidince hesabın ne kadar değişeceği ise şansa bağlı olacaktır. Kur farkı faiz farkını geçerse o da karaların bağlanacağı zamandır.
Geçenlerde bir konferansta aynen şöyle söyledim; “Yıllar önce döviz kurunun yatay seyrettiği dönemlerde bile ‘sakın döviz kredisi ile borçlanmayın’ diyerek özellikle AVM yatırımcılarını uyarmıştım. Neticeleri bakımından maalesef haklı çıktım. Şimdi de kurlar sabit durumda olmasına rağmen aynı uyarıyı tekrarlıyorum. Sebebi, kur 3 ay sabit kalsa bile 1-2 günde bunu telafi edebilir” demiştim. Çünkü bir ülkede yüksek faiz oranları varsa, aynı zamanda ekonomisi de sorunludur. Bu durumda her an parası değer kaybına uğrayabilir. O zaman da o masadan ne kadar kayıpla kalkılacağı belli olmaz.
Türk vatandaşının döviz hesabını bozdurarak TL mevduata dönmesi ile yabancı fonların ülkemizdeki mevduata veya tahvillere yönelmesi arasında benzerlik olsa da sonuçları oldukça farklıdır. Çünkü onlar kaçış zamanını bir şekilde bilirler, bir başka özellikleri de yumurtaları ayrı sepetlere koymalarıdır.
Görülebileceği gibi carry trade yatırımları yüksek kâr potansiyeline sahiptir ama aynı zamanda ocak söndürecek büyüklükte zararlara kapı aralama potansiyeli de vardır.
Evet eskiye göre son aylarda Türkiye ekonomisine yabancı güveninin artmaya başladığını söyleyebiliriz. Bu sayede eksilen MB rezervlerini takviye etmek doğrudur.
Ülkeye dolar girince, yerine TL veriliyor. Bu sefer de likidite fazlalığı sebebiyle faizler geriliyor. Örneğin politika faizi yüzde 50’de sabit bırakılmasına rağmen gecelik faiz Mayıs’ın son haftasında yüzde 47’ye kadar inmiştir. İşte hassas nokta burasıdır ve TCMB, eksi reel faize rağmen mevduat faizlerinde de düşüşe yol açan likidite fazlasını önlemek üzere bazı adımlar attı. Bu kapsamda zorunlu karşılık ve döviz kredisine sınırlama getirildi. Amaç, zorunlu karşılık oranlarını artırarak piyasadan likidite fazlasını çekmektir. Bu durumda bankaların daha fazla mevduatı Merkez Bankasında tutma mecburiyeti kredi verme kapasitelerini azaltır ve neticede yükselen kredi maliyetleri büyümeyi de olumsuz etkiler. Bu zincirleme etki ilacın yan tesiridir.
Buna rağmen eğer yukardaki duruma zamanında tedbir alınmasaydı dolara doğru yönelişin hızlanması kaçınılmazdı. Tahmin edileceği gibi de devamı kur ve enflasyon artışı olurdu. Halen de o tehlike geçmiş değildir. Şu anda kur baskılanıyor ve hareketsiz kalıyor, TL’de değerli. Peki bize gelir lazım değil mi?
Doları baskıladığınız sürece ithalatı coşturursunuz. Hani cari açığı azaltmak için ithalatı kısacaktık ? Tersine ihracat yavaşlayacağı için gelirimiz azalmaz mı ?
Demek ki eninde sonunda doların dizginleri bırakılmak zorundadır. Yine geldik mi artan kur ve enflasyon kavşağına ?
Sonuç olarak; yabancı sermaye girişi ardından kur seviyesinde kayda değer dalgalanmaların olmayacağı yönünde beklenti oluşan ekonomilerde carry trade yatırımları artabilir. Tersi durumda, yatırım yapılan para birimindeki sert hareketler ise bu işlemin avantajını yok ettiği gibi yüksek risk algısıyla piyasadan hızlı çıkışlara sebep olur. Zamanında kaçamayan yatırımcılar ise büyük zararlara uğrarlar. Bu çok rastlanan bir durumdur !
Yaz aylarındaki geçici düşüşü enflasyonda kalıcı düşüş gibi göstermek temelden yanlıştır. Bunu “Baz etkisi geçince ne olur ?” başlıklı yazımda anlatmıştım. Yapısal sorunlar ve mülteci meselesi çözülmeden, kısa vadeli geçici parayla enflasyonda kalıcı düşüş sağlanamaz. Doları 32 lirada uzun süre baskılamak enerji biriktirir ve olası patlamanın şiddetini artırır. Zira dövizin gelmesi iyi bir şeydir ve sevindirir ama Türkiye’ye gelenler uzun vadeli kalmıyorlar ki…
Kârı alıp, doları kapıp gidecekler. Şimdi geliş zamanıdır ve bunlar güzel günlerimiz, peki dönerlerken ne olacağını düşünüyor muyuz ? Yine döviz kıtlığına hazırlıklı mıyız ?
Ülke ekonomisi açısından baktığımızda; içerde KKM’yi çözmek, dışardan sıcak para çekmek üzerine kurgulanmış strateji başarılı görünse bile kalıcılığı yoktur ve feraha çıkartmaz. Eğer bütün bunların üzerine önümüzdeki aylarda siyasetin olası etkisiyle politika faizi düşürülürse o şartlarda da dolar kuru alır başını gider. Kaçış başlayınca da bu saadet zinciri kopar.
Ülkemizi seviyoruz, bunun için de “aman geçici rüzgarlara kapılmayalım” diyerek hava tahmininde bulunuyoruz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.