Sabriye...
SABRİYE.
• Öylesine heyecanlı, idealist, genç ve hayalleri olan biriydi ki. Sınıftan içeri girdiğinde; umutlu, mutlu, gözlerinin içi gülen ve tedirgin çocukların bakışları ile karşılaşınca, “işte tam bana göre çocuklar” diye geçirdi içinden. Tanışmalar İçin, ders süresini çok kullanmayan bir öğretmendi. Süreçlerde tanışmaya ve çocukları özellikleri ile tanımaya önem verdiğinden, tahtaya ‘Şu andan itibaren, öğretmeniniz benim ve adım Bahri’ diye yazdı ve kısa bir yoklama aldı.
• Çok yönlü çocukları önemseyen ve akademik bilgilerle birlikte; sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalara önem verirdi. Derslerini işledikçe, öğrencilerinin yeteneklerini akademik çalışmalar ile keşfetmeye, geliştirmeye ve öğrenme yöntemlerini genişletmeye başlamıştı. Çok zeki öğrenciler olduğu gibi, 5. sınıfta okuma-yazma bilmeyenlerin olduğunu fark etmişti. Tüm yöntemlerle, okuma yazmayı üst seviyelerde öğretmiş, matematik ve fen alanındaki başarılı çocuklara, ders dışında gönüllü olarak özel dersler vermeye başlamıştı. Bu arada 36 kişilik sınıfta; yetenekli öğrencileri ile halk oyunları ekibi, bando, basketbol ve hentbol takımlarını oluşturmuştu.
• Tempolu ve keyifli çalışmaları yaparken, gözlerinin içlerindeki gülüşler, ışıklar ve bekleyişleri hiç bitmeyen, sürekli düşünerek çözen Sabriye ile hep tahtaya koşan Ömer Faruk’u fark etti. Sabriye, çok kalabalık bir ailenin ilk defa okuyan kızı, Ömer Faruk ise iki ablası okuyan, kendisi ile birlikte küçük kardeşiyle okula gelen, belediyede çalışan bir emekçinin çocukları.
• Sene sonunda, öğrencilerin çoğunun Anadolu, Fen liseleri ve Bursluluk sınavları ile Özel Fen Lisesi sınavlarına girmesi için uğraşan ve bir kaç öğrencisinin velisinin haberi olmadan müracaat eden bir öğretmen. Sonuçlar açıklandığında. Özel Fen Lisesini birincilikle ve yüzde yüz burslu kazanan Ömer’in ve diğer tüm çocukların babaları memnun. Ancak, sınavlarda üstün başarı gösteren Sabriye’nin babası ateş püskürüyor. “Sana ne, başka şehire asla göndermem” gibi direnmeler olsa da; Sabriye, başka bir şehirde yeni bir okuma hayatına başladı.
• Buraya kadar, olayın kahramanları; Sabriye, babası ve öğretmen. Sabriye okumasın diye, lisede iken Sabriye’yi istemeye gidenden, babasının durumu iyi değil diye “okulu bırakmalı” diyene, babasını sürekli dolduruşa getirerek “okuldan al” diyen akrabaların yaptıklarına dayanamayan baba, sekiz çocuğu ile “şehirden köye, geri göç” etmeye karar verir. Ancak, Sabriye kararlıdır ve okuyacak. Anadolu Öğretmen Lisesini bitiren Sabriye “İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi’ni” kazanır.
• Bir tarafta akrabaların, bir tarafta köydekilerin baskısının yanında, bir de ekonomik yetersizlikler. Kader, hep ağlatacak DEĞİL ya! Geçmişte İstanbul’a yerleşen, yürekli ve sevgi dolu hala kızı bir ablanın varlığı. Kendisi ve çevresi ile hep yanında oluyor Sabriye’nin. Beş yıllık eğitim hayatında, ekonomik alanlarda öylesine hüzünlü olaylar yaşanıyor Kİ. Satırlara sığmayacak kadar. Üstesinden geliyor, onurlu ve başarılı bir şekilde mezun oluyor.
• Oluyor olmasına da. Sabriye’nin, mezuniyet törenine katılma şansı hiç yok iken, arkadaşları aralarında topladıkları bir miktar parayı Sabriye’ye vererek törene katılmasını istiyorlar. Hani gözlerinin içindeki ışık, azim, duygular ve başarma gücü yüksek çocuk vardı ya? Sabriye… Gece yurtta düşünüyor ve o değerli babasının kendisine “mezun olduğun zamanı, bende görmek istiyorum” sözünü hatırlayınca, paranın tümü ile babasının otobüs biletini alıyor ve babasının İstanbul’a gelmesini sağlıyor. Göz yaşları ve hüzünlü sahnelere dayanamayan yürekli hala kızı ile onun arkadaşı, geç saatlerde onlarca semt dolaşarak bir elbise alıyor ve Sabriye’nin mezuniyet törenine katılmasını sağlıyorlar.
• Eczaneden içeri girdiğimde, müşterilere ilaç kullanma tarifi yapan sevimli evzacı kara kızım. Kasada oturan ve ayakta ona benzeyen üç güzel kızımız, bir yakışıklı genç ve yukarı başta oturan baba. Beni görünce elimi öpen kızını görünce, beni hemen tanıdı babası. Hoş beşten sonra, gülüştük biraz. “Sabriye eczacı oldu, iki bacısı yanında kalfalık yapıyor, diğer kızım eczacılık okuyor (şimdi eczane açtı) ve bu oğlum mimarlık okuyor. Allah senden razı olsun.” diyerek onlarca minnet duygusunu belirtti. Bu yazın öğrendim, babayı eczaneden emekli etmişler.
• İlkokulda aynı sınıfta iken başlayan ve evlenme teklif ettiği güne kadar, sevgisinden bahs etmeyen, aynı sınıfta sporcu olan, İstanbul’daki yürekli hala kızı ablanın kardeşi, Sosyal Bilgiler öğretmeni koca yürekli Talat Şen. Güzeller güzeli Zin Dılda adında bir kızları ve tatlılar tatlısı yakışıklı Berken adında bir oğulları var. Mutlu, huzurlu, sağlıklı ve sevgi temelli, örnek bir aile oluşturmuşlar. Bir öğretmenin dokunuşu, bir kız çocuğunun zekası, öz güveni, gücü ve hayalleriyle kurduğu yaşamda ve yön verdiği tüm ailede; birlik beraberlik içinde minnetsiz ve huzur dolu bir yaşam var.
• Sevimli, güzel, vefalı, güçlü ve çalışkan kızım Sabriye’m ile yakışıklı, sevimli, vefalı, güçlü ve lider Talat’ım; yolunuz açık olmakla birlikte, tüm kızlarımıza, gençlerimize ve insanımıza ışık tutun. Örnek alınmanız temennilerimle, sizi ve tüm öğrencilerimi seviyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.