1. YAZARLAR

  2. Murat YAZAN

  3. Salgının sosyolojik etkileri
Murat YAZAN

Murat YAZAN

platform
Yazarın Tüm Yazıları >

Salgının sosyolojik etkileri

A+A-

Önceki yazılarımda salgının bireyler üzerinde yaratacağı etkilere değinmiştim. Merak edenler https://www.ortakses.com/kisisel-ve-toplumsal-akil-sagligimizi-korumak-3520yy.htm linkteki yazıyı okuyabilirler. Bu yazımın konusu toplumsal etkiler olacak.

Özellikle “öngörü” kısmının kişisel beklentim ya da temennim olarak algılanmasını istemem. Bilimsel ve tarihsel örüntüler sonucunda vardığım olasılık ve öngörülerdir.

Tüm toplumlar felaketler karşısında belli davranış örüntüleri sergiler. Genel hatlarıyla;

- Umursamama ve yok sayma

- Şok ve dehşete düşme

- Hayatı idame ettirmek için yiyecek ve yaşam malzemesi stoklama

- (Toplumun yapısına göre) kenetlenme ya da ayrışma

- Öfkeye kapılarak cezalandırmak için suçlu arama.

Bu şablona Türk toplumu üzerinden bakacak olursak ilk dört adımı yaşayarak tamamladığımızı görüyoruz. Salgın Çin’de başladı diye umursamadık, hatta “Türk genleri sağlam bize bir şey olmaz” diyenlerimiz oldu. Salgın bizi vurunca şok yaşadık. Market raflarını boşalttık. Genel olarak toplumsal anlamda kenetlendik. Geriye beşinci madde kaldı.

Mayıs ayı itibarıyla ülkemizde herhangi bir toplumsal hareket yaşanmadı ancak dünyanın pek çok ülkesinde toplumsal hareketlenmeler başladı. Bu hareketlerin genel içeriği şimdilik “yasaklara itaatsizlik”. Ancak bu hareketler çok kısa zamanda “suçlu arama ve cezalandırma” amacıyla daha organize olarak yapılmaya başlanacak (giriş bölümünde yazdığım üzere bu kişisel beklentim değil, toplumsal felaket sürecinin doğal bilimsel sonucu.)

Bizim toplumumuz şu anda hayatını idame ettirme ve hastalıktan korunmaya odaklanmış halde. Ancak 15 Haziran önemli bir tarih. Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasına göre önceden dondurulmuş olan icra ve iflas süreçleri 15 Haziran itibarıyla serbest bırakılacak. Büyük ihtimalle 30 Haziran’dan sonra başlayacak süreçte ekonomik çöküşün etkileri toplum üzerinde daha görünür hale gelecek. İntihar, şiddet ve cinayet vakaları artabilir, aile içi şiddet tavan yapabilir, boşanma oranları zirveye çıkabilir. Tüm bunları engellemek ya da önünü açmak iktidarın tutum ve politikalarıyla ilgili. Halkın ekonomisini düzeltmek için daha etkili adımlar atmazlarsa ülkemizde istenmeyen olayların yaşanmasının kuvvetle muhtemel olduğunu söyleyebilirim.

Toplumsal hareketler ve Türkiye:

Dünyada toplumsal hareketlerin tarihçesine baktığımızda temel üç başlık görürüz. Sınıf temelli (burjuvaya ve kapitalizme karşı işçi hareketleri), etnik temelli hareketler ve kimlik temelli hareketler.

Sınıf temelli hareketler ağırlıklı olarak Marxist Leninist ideolojilerin söylemleri (üretim araçları üzerindeki mülkiyetin işçilerle paylaşılması) çerçevesinde gerçekleşti. Özellikle 1980’ler öncesinde yoğun yaşanan bu toplumsal hareketler dönemin Sovyetler Birliği’nin Glasnost ve Prestroika politikaları ve Berlin duvarının yıkılmasıyla son buldu.

Etnik temelli hareketler ağırlıklı olarak Bask, Korsika ve İrlanda’nın bağımsızlığı için yapılırken günümüzde sönümlendi, hatta neredeyse sona erdi.

Kimlik temelli hareketler modern zamanın toplumsal hareketleri olarak tanınıyor ve kuramsal olarak verilen adı da “Yeni toplumsal hareketler”.  

Sınıf temelli hareketlerde sadece emekçiler, etnik temelli hareketlerde sadece adı geçen etnisiteye aidiyet duyanlar meydanlara çıkarken, kimlik temelli hareketlerde geniş bir yelpaze meydanlara çıkar.

Yakın geçmişte yaşadığımız Gezi olaylarını hatırlayalım. Öğrenciler, işçiler, holdinglerin ya da şirketlerin üst düzey yöneticileri, LGBT üyeleri, sokak çocukları, emekliler, komünistler, ülkücüler vs. gibi farklı toplumsal katmanlardan gelenler aynı “şey” için eylem yaptılar. Sosyokültürel ve sosyoekonomik seviyeleri farklıydı, düşledikleri ekonomik yapı farklıydı, düşledikleri hayatlar farklıydı. Tek ortak noktaları seslerini duyurmak ve üzerlerinde hissettikleri baskıdan kurtulmaktı. Lideri olmayan, önceden organize edilmemiş ve kendiliğinden gerçekleşen bir direnişti. Kimlik temelli hareketlerin dünyadaki ortak noktaları tam da bunlardır. Lider olmaz, önceden organize edilmez, partisi kurulmaz, kurulsa da marjinal kalır (çünkü ortada bir ideolojik birlik söz konusu değildir) ve kısa sürede sona erer.

Ancak...

Dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz ve iktidarların genel tavırları toplumları bazı şeyleri yeniden düşünmeye itmekte. Takip ettiğim kadarıyla ülkemizde ve yabancı ülkelerde sosyal bilimciler “yeni bir dünya düzenini” tartışmaya başladılar. Küresel kapitalizmin ve küresel şirketlerin “karanlık” suretiyle yüzleşildi. Salgından en ağır etkilenen ülkelerden ABD buna rağmen normal hayata geçmeye çalışıyor. Morglarda yer olmadığı için cesetlerin soğutmalı kamyonlarda üst üste yığıldığı ülkede Trump; “insanlar ölebilir ama ekonomi yaşamalı” cümlesini kurabiliyor. Birçok ülke de aynı yolu takip edecek gibi görünüyor.

Toplumlar eğitimsiz olabilir ama asla “aptal” olmazlar. İktidarların insanların yaşamı yerine şirketlerin varlığını öncelediğini, mevcut ekonomik sistemlerin sürmesi adına insanların kurban edilebileceğini herkes görüyor. Bir açıdan iktidarların da eli kolu bağlı, çünkü küresel kapitalizm dünya ekonomisinin içine işledi ve kendisi dışındaki tüm ekonomik modelleri tasfiye etti. Görüldüğü kadarıyla toplumlar tarafından “suçlu” sandalyesine oturtulup sorgulanma zamanı da geldi. Sorgulama aydınlar ve sosyal bilimciler arasında çoktan başladı, sıra toplumsal katmanlara yayılmasında.

Öngörüler:

Küresel öngörü:

80’lerden beri yaşanmayan kitlesel “sınıf temelli” hareketlerle yeniden karşılaşabiliriz. Yukarıda yazmış olduğum “öfkeye kapılarak cezalandırmak için suçlu arama” aşaması gerçekleşirken gözler önce küresel kapitalizme dönecek ve yerine farklı ekonomik sistemler önerilecek. Bu önerme de makale ve köşe yazılarında kalmayıp küresel eylemlere dönüşebilecek.

Büyük olasılıkla Avrupa’da bu konuda manifestolar yayınlanacak ve direniş lideri figürler ortaya çıkacak ve talepler diğer ülkelerde de seslendirilecek. Gösteriler yer yer şiddetlenerek küresel şirketlere, bankacılık ve finans kurumlarına yönelebilecek.

Son noktada iktidarlar ve liderler sorgulanacak. Başta ABD, İngiltere, Brezilya, İtalya, İspanya’nın liderleri seçimle değişecek. Küresel kapitalizm elbette ortadan kalkmayacak ama bu ekonomik sistem eskisi kadar başına buyruk da olamayacak. Devletler karma ekonomi ve devletçi yaklaşımlara yönelecek.

Türkiye Öngörüsü:

Ülkemiz ve toplumumuz da doğal olarak bu küresel dalgadan etkilenecek. Bu noktada iktidarın handikapları; ekonominin uzun süredir doğru yönetilmemesi, gelir dağılımındaki büyük adaletsizlik, salgın sürecinde halka ve KOBİ'lere/esnafa yeterli karşılıksız desteğin sağlanmaması. Toplumumuz iktidar adına sadece üç faktörü olumlu karşılıyor. Sağlık Bakanı, sağlık çalışanları ve işlevsel sağlık sistemi.

Zorlu “bireysel şartları ve sıkıntıları” yaşayanlardan oluşan toplum, küresel protestoların başlamasıyla birlikte Türkiye çapında gösterilere başlayabilir ve küresel öngörü bölümünde yazdığım süreçler ülkemizde de yaşanabilir. Kötü senaryo; olası gösterilerin şiddet içermesi ve iktidarın buna daha büyük şiddetle karşılık vermesi, hatta Gezi’de yaşadığımız gibi bazı parti sempatizanlarının “paramiliter” güç olarak gösterilere kolluk kuvvetleri yanında katılması. Elbette bunların olmasını kimse istemez. Bu noktada naçizane fikrim; tüm siyasi partilerin ve STK’ların toplumu sakinleştirici rol üstlenmesi ve halkı itidale davet etmesinin doğru olacağı yönündedir.

İktidarın salgın sürecindeki bazı icraatlarını eleştirdik, bazılarını alkışladık. Şimdi salgının yanı sıra zorlu ekonomik viraja giriyoruz. Burada tekil akla değil, Sayın Akşener’in önerdiği “Memleket Masası”na ihtiyaç var. Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik buhranı söz konusu olacaksa; kararların ortak bir toplumsal akılla alınması doğru olacaktır. Süreç küresel kapitalizm yerine toplumcu ekonomi esas alınarak yönetilirse tünelden az hasarla çıkarız.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.