SANAL SANAT
Sosyal medya dediğimiz facebook ve twitter üzerinden iletişim kurmak, yazışmak bu aralar oldukça moda. Gün geçmiyor ki yazılı ve görsel iletişim organlarda “sosyal medya” olayı geçmesin. Bu ne kadar ciddi, güvenilir bir medya aracıdır tartışılır. Daha doğrusu ciddiye almalı mıyız? Tabi ki hayır.. Ama hayatımıza girdi bir kere.
Bende facebook üzerinden kendimce sanat etkinliklerimi ve eserlerimi paylaşıyorum. Aynı derecede normal yapılan etkinliklerden veya sanatçı dostlarımın ürünlerinden anında haberdar olabiliyorum. Haliyle çoğu zamanda herkes bilir, bir görselin veya paylaşımın hemen altında birçok kişi yorumlar yazar, görüşlerini bildirir. Genellikle iyi veya kötü olsun içeriğine bakmazsızın, o konuda bilgisi olsun veya olmasın, “çok güzel, harika, muhteşem” gibi kelimeler yazılır. O kişi de mutlu olur, bazen de “vay be, ben neymişim” havalarına girer, şiştikçe şişer. Bir süre sonra bakarsınız ki, isminin başına süslü lakaplar ilave eder, oldu sizlere bir sanal sanatçı..
Geçen gün sayfama düşen yorumun bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum..
“Tüm yorumlar olumlu yapılıyor,olumsuz bir yorum görmek mümkün değil, ya yorumlar içten değil veya sanattan fazla anlayan yok. Öyle ki beğenilere ve yorumlara bakarsan insan kendini gerçekten sanatçı, yaptığının da sanat olduğunu sanıyor bir süre sonra herkes aynı potada. Bunu ganimete çeviren uyanıklar iş başında,maalesef..”
Çok haklı aslında arkadaşım. Doğru söylüyor, her şey olumlu, hiç kötü yazan yok. Yorumlara bakarsan bunlar kendilerini sanatçı, yaptığının da sanat eseri olduğunu sanıyor.
Sevgili sanat dostları, sanal ortamını ne kadar ciddiye alıyorsunuz bilmem ama, burası bir okul, ders ortamı değil. Kimse kimsenin hocası ve öğrencisi de değil. Öğrenmeden çok öğretmeye çalışan kişilerin çoğunlukta olduğu bir ortam. Öyle çok fazla sevgi saygı da aramayın. Zaten birçok insanın kullandığı isim de gerçek değil. Bilime, bilgiye, bilim insanına, bilge kişiye de pek rastlayamazsınız. Bu sanal ortamda herkes bilgedir, herkes her şeyi bilir. Hem de in iyisini, en doğrusunu kendisi bilir.
2 Resim yapanın sanatçı olduğu, 4 - 5 şiir yazanın şair olduğu, yanık sesli türküler çığıranın da CD çıkardığı bir ortamdayız. Özellikle, resim yapanlarımızın da, oradan buradan çalma - çırpma özgün olmayan işlerle sergiler açtığı, methiyelerin düzüldüğü bir ortam. Bunu kendileri de biliyorlar, sanatın ve sanatçının bu olmadığını. Kitap okumayan, araştırmayan, yorum yapmayan, birçok eserden alıntı adı altında hırsızlık yaparak oluşturulan boyalı tuval, tabi ki sanat eseri değildir. Buna bizde “soytarılık” derler.
Türkiye'de birçok ilde sanat galerisi yok, resim malzemesi yok. Sporcu deyince “futbolcunun” sanatçı deyince “sahnede şarkı söyleyenin” anlaşıldığı bir toplumuz. Daha bizde resim yokken, Avrupa’da 1872 de empresyonizm, 1908 de soyut resmin konuşulduğu, ürün verildiği bir ortamda, matbaanın 400 yıl gelmediği bir toplumuz. Kişi başına düşen kitap sayısı Norveç’te 17, Almanya’da 15, Fransa’da 14, Yunanistan’da 8 Türkiye’de ise kitap başına düşen insan sayısı 6. Bu demektir ki kitap okumuyoruz, araştırmıyoruz, yorum yapmıyoruz. Ama biz her şeyi biliriz, her konuda bilgimiz, fikrimiz vardır. Yorumlarda bulunuruz. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya bayılıyoruz.
Ciddiye almasak da, elimizden geldiği kadar, bu sanal ortamda sanat yapmaya çalışıyoruz. İnanmasak da, süslü laflarla yorumlar yapıp, resim yapanları teşvik ediyoruz. İnsanlar mutlu oluyor sonuçta. Sanal mutluluk.
Bunun yanı sıra, ciddi değerli bir sanat eserini görmek isteyen sanat dostlarıma da, sanat içerikli yayınları takip etmesini ve ciddi sanat galerini gezmesini tavsiye ederim..
Mutlulukla ve sevecenlikle kalalım…
HİKMET ÇETİNKAYA
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.