SANATÇIYI VE ESERİNİ ELEŞTİRME...
Eleştiri, yorum yapma, fikir yürütme ihtisas gerektirir.
Birikim, araştırma ve deneyim mutlaka olmalıdır.
Eleştiri, bilgi sahibi olduktan sonra fikir sahibi olmanın bir gerekliliğidir.
Bizler, konuyu fazla dağıtmadan sanat ve sanatçı ekseninde kalalım.
Örneğin sanat kitaplarını okuyor muyuz, galeri geziyor muyuz, atölyelerine gidip sanat sohbetlerine katılıyor muyuz, sanat akımlarını biliyor muyuz, yerel ve ulusal bazda sanat gündemlerini takip ediyor muyuz? Veya kaç tane resim sanatçısını tanıyoruz.
Kitap başına 8 kişinin düştüğünü, galeri kelimesini duyduğumuzda aklımıza sadece araba galerilerinin geldiğini, sergi açılışlarına genellikle beslenmek için gittiğimizi, fotoğraf ile resim arasındaki farkı ayırt etmekte zorlandığımızı, sporcu dediğimizde futbolcunun, sanatçı dediğimizde sahneye çıkan şarkıcının aklımıza geldiğini düşünürsek, işimiz kolay değil, daha almamız gereken çok yol olduğunu söyleyebilirim.
İşin daha da acı olanı nedir biliyor musunuz?
Güzel Sanatlar Fakültesini bitirip de, yaşadığı kentteki sanat galerilerini bilmeyen, gezmeyen, marka olmuş sanatçılarını tanımayan, isimlerini bile sayamayan, atölyeme gelip “siz emperyalist ressamsınız değil mi? “ diye soran, paletimdeki yağlıboyaları gösterip, su ile mi incelttiğimi soran, soyut, somut ya da kavramsal sanat üzerine birkaç kelime dahi söyleyemeyen, akrilik ve yağlıboya arasındaki farkı bilemeyen, sözüm ona akademisyen gençlerimiz; sizler için söyleyecek söz bulamıyorum, ama arıyorum.
Fakat, konu bir sanatçının eserini eleştirmeye, söz söylemeye gelince; aman Tanrım, birden bire dünyanın en bilge kişiliğine bürünerek, her şeyi çok iyi biliyormuş edasıyla, egosunu ve “ben” liğini en yüksekte tutarak, dudaklarını da biraz yana bükerek yüksek deneyimleriniz eşliğinde yapılan yorumlar yok mu?
Bunu kendinde bir hak olarak görüyorsun. Aslında, başarısızlığını ve bir şey olamamışlığını gizleyerek, içinde beslediğin, büyüttüğün ve kabul etmekte zorlandığın bastırılmış duyguların olduğunun bilmem farkında mısın?
Bir sanatçıyı eleştirmek için, ondan bir gün daha fazla sanatla uğraşmış, bir resim daha fazla yapmış, bir kitap daha fazla okumuş olman gerektiğinin farkında mısın güzel kardeşim?
Mevlana ne demiş:
“Beni yargılamadan önce, benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl. Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi. Ancak ondan sonra beni yargılayabilirsin.”
Ayrıca her konuda fikir yürütmek zorunda mısın, böyle bir görev mi verdiler sana, yoksa böyle bir hakkın olduğunu mu düşünüyorsun?
Bak kardeşim; çalışmalara, resimlere, eserlere bak. Gözlemle, incele biraz anlamaya çalış. Oradaki emeğe, alın terine, çabaya, yüreğe, samimiyete, güzelliklere bak. Bir sanat eserindeki şiirselliğe, felsefeye, kompozisyona, birikime, deneyime, acıya, sorgulamaya bak.
Neden ve niçinlere, yaşanmışlığa bak, anlamaya çalış.
Acele etme, hemen fikir yürütme, empati kurmaya çalış.
Her şeyden önce sevmeye, sevgiyle bakmaya çalış.
Ne demiş Neyzen usta:
“Hayat çatlak bardaktaki suya benzer,
İçsen de tükenir içmesen de…
Bu yüzden hayattan tat almaya bak,
Çünkü yaşasan da bitecek, yaşamasan da...”
Sevgiyle, güzellikler içerisinde ve sanatla kalalım.
HİKMET ÇETİNKAYA
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.