1. YAZARLAR

  2. Hülya SEZGİN

  3. Şehitler ölür!..
Hülya SEZGİN

Hülya SEZGİN

Ressam
Yazarın Tüm Yazıları >

Şehitler ölür!..

A+A-

Önce asker, sonra polis üç günde otuz bir şehit!.. Seçimlerden bu yana tam yüz on üç şehit vermişiz... Yüz on üç eve ateş düştü, yürekler yandı... Millet olarak da bizim içimiz yandı!..

Dün akşam Mordoğan'da terörü lanetleme yürüyüşü vardı. Kırmızı karanfilli şapkalı Cem bey facebookta duyurmuş. Konuşmamızda “Yürüyüşe gelmiyor musunuz?” diye sordu ve duyuruyu sayfamda paylaşmamı istedi. Gelmez miyim hiç? Hemen sayfamda paylaştım. Duyarlı arkadaşlarımı bilgileri olsun diye etiketledim.

Akşam acele acele işlerimi bitirdim. Erkenden yemeğimi yedim. Yollandım toplanma yeri olan Değirmenburnu'na. Bayrağım yok!.. Belediye görevlileri dağıtmış ama bitmiş!.. Bayraksız eksiğim... bayraksız yarımım... bayraksız içimdeki üzüntü ve acımı haykıramıyorum... Bayraksız kendimi o güzel gruba ait hissetmiyorum...

Yürüyüş başladı... Bayraksız Kordon'da gezer gibi, sıkılıyorum. Derken uzun boylu bir bey boyunca bir bayrağı sırtına asmış yürüyor. Sırtına dokundum “Bayrak beyefendi” dedim. Bey eksiklendi, sanki ben ona “Neden havalarda değil bu bayrak?” diye sormuşum gibi “Kollarım yoruldu ondan, az sonra yeniden havaya kaldıracağım.” dedi.  “Yok dedim, ondan değil. Benim bayrağım yok da! Bayrağınızın ucundan tutabilir miyim?” “Memnuniyetle” yanıtını alınca yanımda benim gibi elleri bayraksız 13-14 yaşlarında iki genç kıza “Haydi gençler siz de birer ucundan tutun bakalım” dedim. Zayıf daha küçük olanı utana sıkıla tuttu. Bayrağın ondan yana olan ucu yürüdükçe aşağı doğru sarkıyor. “Bayrak yerlerde değil, göklerde olur. Kaldır elini yukarı. Sen gençsin. Biz sizin için buradayız!” dedim. Çocuk kızardı, elini kaldırdı. Bu tepkinden ötürü onu kırdım diye üzüldüm. Az sonra gülümsiyerek “Yaşşa sen, yoruldun mu?” dedim. Çocuk kendine geldi. “Yok yorulmadım” dedi ve kolunu daha yükseklere kaldırdı. (Tören sonunda da teşekkür edip öperek gönlünü aldım)

Bayrağımız kocaman gergin yükseklerde yürümeye başladık. Tüylerim diken diken oldu... Acı, öfke birbirine karıştı. Kaç kişiydik bilmiyorum ama oldukça kalabalıktık. Hem yürüyor, hem de bağırıyorduk. “Askeere kaalkan eller kırılsın” “Kahrolsun PKK” Gözlerim dolu dolu ben de onlarla bağırıyordum “Şehitler ölmez, vatan bölün... hüüüü...” Boğazım düğümleniyor, nefesim kesiliyor, sesim çıkmıyor...gözlerimden yaşlar boşalıyor, susuyorum. Yürüyoruz bu kez onuncu yıl marşımızı söylemeye başlıyoruz “Çııktık açık alınla... ooooooonnnn yıldaa... hüüüüü...”
dayanamıyorum...

Yakma yok... yıkma yok... taşkınlık, çirkinlik yok... zarar verme yok... Bir kötüyü protesto ederken başka bir kötülük etme yok... Atatürk heykelinin önünde saygı duruşunda bulunduk, istiklal marşımızı okuduk... Sessizce dağıldık...

Hani hep bir ağızdan bağırıyoruz ya,
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez”
Öyle mi?
Haberlerde dinliyoruz. Gencecik fidanlar. Kimi bekar, kimi bir ay sonra evlenecek, kiminin eşi hamile, kiminin bebesi Zeynep kırk günlük.. kiminin oğlu Erkan'ı dört yaşında...

Kim bilir körpecik nişanlı kızlar belki hayata küsecek bir daha evlenemeyecek;

Zeynep bebek babasız büyüyecek. Peki ya gelinliğini giydiğinde beline kırmızı kuşağını kim takacak?

Erkan erkekliğe ilk adımını atarken ona kim cesaret verecek? Sünnet sonrası “Aslan oğlum erkek oldu” kim diyecek? Kim ona “Allahın emriyle...” kız isteyecek?
 
Ya analar babalar ne yapsın?.. Büyütüp beslediği... yemeden yedirdiği, giymeden giydirdiği canı, ciğeri yavrusu yok artık. Bayramlarda kapıyı gözleyemeyecekler oğlum gelecek diye... O anneler güveçler, dolmalar, börekler yapamayacak!.. Yalnızca boynu bükük ağlayacak...
Bekar şehidimizin annesi ise hiç “babaanne” olamayacak...

Kaç kişinin yaşamını çaldınız biliyor musunuz? Kaç kişinin geleceğini, umutlarını, özlemlerini, hayallerini yok ettiniz!..

Amaç iç savaş çıkarmak, amaç kaosa sürüklemek... ne olur oyuna gelmeyelim... Kötüler bizi değil, biz kötüleri yenelim... Örgütlenelim ve dik duralım.  Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi... El ele gönül gönüle, kardeşce, birlikte kötülüğe karşı çıkalım.
Yakıp yıkmadan, zarar vermeden tepkimizi tüm dünyaya haykıralım...
Halk olarak bize düşen görev budur...
 
Dağlıca'da 400kg, Iğdır'da bir ton bomba döşenmiş yola. Kimsenin ruhu duymamış... Sizce mümkün mü?
Devletin ilgili birimlerinde hiç mi sağduyulu, gerçekleri gören, duyarlı, memleketini, milletini seven ve ona göre dürüstçe görevini yapacak olan yok!..
Ne olur hesabı kitabı bırakın. Bunun vebali ağır. Öbür dünyada ödeyemezsiniz.
Elin kralı öldü diye yas ilan ediyorduk. Bunca şehit yas ilan etmemiz için yeterli değil mi?

Sahi vekillerimiz nerede?

Hülya Sezgin/ [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum