ŞEHİTLERİMİZE BORÇLUYUZ
Zor günler yaşıyoruz, çok zor günler. Ülke öylesine büyük bir kargaşa içinde çalkalanıyor ki, dayanılacak gibi değil. Şehit üstüne şehit haberleri alıyoruz. Ülkeyi yönetmekte olan devlet büyüklerimizin günden güne değişen görüşleri karşısında ne yapacağımızı bilemiyoruz. Görünen gerçeklerin tam tamına zıddıyla tanışıyoruz.
Yıllar önce İzmir Milli Kütüphanesine bir emekli albay müdür olarak getirilmişti. Bir gün odasında söyleşiyoruz. Ben de İzmir’de eli kalem tutan bir gazeteciyim ya... Birkaç kişi daha vardı. Söz gençliğin bilgi düzeyinin düşük olduğuna geldi.
Müdür bey karşısında en genç beni bulduğundan iddiasını benim üzerimden ispat etmeye soyundu ve bana şu soruyu sordu:
“Bakın mesela... Kardeşim sen Türkçü Necip diye birini duydun mu?”
Bu soru bana büyük hakaretti. Çünkü o yıllarda benim durumumda bulunan herkes bu ismi ille de işitmiş olurdu. Elbette herkesin her adı duyması beklenemez ama Türkçü Necip Bey özellikle İzmir edebiyatçıları arasında adı bilinmesi gereken seçkin biriydi.
Ben “Aman efendim, ben Türkçü Necip Beyin adını nasıl işitmemiş olablirim?” demiştim ki, müdür bey neredeyse haykırarak “Hah işte” dedi... “Bakın, bakın... İşitmedim, diyor. Günümüz gençliği bu işte.” Ben orada yerin dibine geçtim. Nutkum tutuldu.
Ve sohbetin akışını bozmamak adına sustum. Şöyle bir kural biliyordum.
“Cahillerle fikir tartışmasına kalkışmayınız.”
Günümüz Türkiyesinde bu koşullar yaşanıyor. Hiç bir kurumun başında o kurumu hakkıyla yönetecek donanıma sahip biri oturmuyor. Ve bunlardan hiç biri de bilen bir kişiyle karşılaşmaktan hoşlanmıyor. Millet kör, sağır, dilsiz.
Devletin bir koltuğuna kurulabilmiş herkes bilgin, kimileri de üstün vasıflı.
Söze şehitlerle başladım. Şehitler Suriye’den geliyor. Suriye bizim neyimiz. Dört milyona yakın Suriyeli’ye kucak açtık. Bu insanlar bizim kardeşimizmiş. Evet ise Fatih Sultan Mehmet’i anmama izin veriniz. Şöyle ki...
Genç hükümdara adamın biri günün birinde der ki: “Senin sahip olduğun her şeyin yarısı bana ait... çünkü biz müslümanız ve müslümanlar kardeştir.” Fatih adamın avucuna bir tek altın sıkıştırmış ve “Hemen buradan sıvışmaya bak,” demiş, “Diğer kardeşlerimiz işitirse senin payına bu kadarı da düşmez.”
Arkadaşım, beş yılda otuz milyar doları Suriyeli kardeşlerimize yedirdin. Bir de Türkiye’de işsiz güçsüz, evsiz barksız milyonlarca kardeşimiz var. Onlara da beş on kuruş yedirsen. Bir de dün söylediğin bugün söylediğini tutsa. Hani Suriye’den dönüyorduk.
Olmuyor olmuyor. 7 haziran 2016 gününden bu yana Tükiye’de ne kadar asker, sivil, polis politikacıların inatlaşması yüzünden hayatını kaybettiyse onlara borçlandık, onların çocuklarına borçlandık. Bu yükün altında nasıl uyuyabiliyorsunuz, anlamıyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.