Şehrin içindeki hazineler
Şehirler, insanların bu çağda büyük kalabalıklar halinde yaşadıkları yerleşim noktalarıdır.
Yerel Seçimler yaklaşırken siyasi partiler, manifestolar yayınlıyorlar. Adaylar konuşmalar, salonlarda aday tanıtım toplantıları, mitingler, esnafla sohbet düzenliyorlar. Bu her seçimin olmazsa olmazı. Yerel seçimler söz konusu olduğunda halka inmek, ona dokunmak, sırtını sıvazlamak, halini ve hatırını sormak her zamankinden daha önemli bir hal alıyor tabi. Genel seçimler için daha çok mitingler ve bomba etkisi yaratan açıklamalar gündemdeyken, yerel için bu durum biraz daha başka. Aday faktörü ve adayların mahalli vaatleri, seçimin kaderini belirleyen faktör oluyor.
Bu seçimlerde daha önceki seçimlerle kıyaslama yapacak olduğumuzda, dikkatimizi çeken bir husus var. Ondan bahsetmek lazım. En baştan beri söylenmesi gelen, fakat geç kalınmış söylemler var.
Bunlar…
Tarihi alanların hayat bulması, yeşil alan, sosyal alanlar, gençlik merkezleri, kütüphaneler, aile merkezleri, park ve bahçeler, tiyatro ve opera salonları.
Bu seçimde bu yazdıklarım her zamankinden daha fazla vurgulanıyor.
Bu durum son derece mutlu etti beni.
Bazı şeylerin yavaş yavaş farkına varıyoruz sanki.
İnsanın farkına varıyoruz. İnsan, insanın farkına varıyor. Madde denilenin arkasındaki saklı olanı biraz daha irdelemeye başlıyoruz. Bu hem yönetilen kısım, hem de yöneten kısım için de geçerliyse o zaman yükseliş ve refah çizgisi bizden yana olacaktır. Bu çizginin en başında, insan geliyor.
Şehrin en önemli tarihi caminin, sadece ibadet için önemli olmadığını…
Şehrin en eski hamamının, sadece temizlenmek için olmadığını…
Şehrin meydanının, sadece miting için orada yapılmadığını…
Anladığımız zaman işte, şehir kendine yeni bir anlam katıyor.
Bugün gördüğüm hazin bir manzara üzerine, gecenin bir vakti uykuyu dert etmeden bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı duydum.
Bu konu, hassas olduğum bir konu. Şehrin sembol binalarını çalıyoruz, kendi malımızı kendimiz çalıyoruz.
Hırsız kim? Biz.
Malı çalınan kim? Biz.
Bu malını kaptırdığı için şikayet edecek kim? Biz.
Bu, acı bir tablodur.
Yerel Yönetimler meselesine ilgili olanlar, şehrin bir seçim dönemini değil, kaderini düşünenler bu konuda hassas bir tavır sergilemeli.
Tarihçilere çok iş düşüyor. Akademik çalışmalar yapmalı, konferanslar düzenlemeliyiz. Gerekirse siyasi partiler nasıl yapıyorsa biz de tek tek evleri dolaşmalı, tarihi eserler ve geçmiş bilincini yüreklere aşılamalıyız. Sadece okullarda gösterilen tarih dersleriyle bu iş olmaz. Bu iş haftada 2 saat süren tarih kitaplarıyla olmaz.
Bir bilinç oluşmalı!
Yeni gittiği bir şehirde, önce AVM ziyareti olmamalı. Şehrin kültürel kalbinin attığı mekanları görmeli.
Dil ve Anlatım dersinde hocamız sınıfa bir soru sordu: Bursa’ya daha önce gideniniz var mı?
Arkadaşımız şehri gezmiş olsa ki, hemen cevap verdi.
‘’Ben gittim hocam.’’
Hocamız da, sorunun ardından bir soruyu daha yapıştırdı.
"Nereye gittin?"
Bursa’yı gezdiğini ifade eden arkadaşımız; "Türkiye’nin en büyük AVM’lerinden birini ziyaret ettim."
Sonrasında yaşanan diyalogları anlatmama gerek yok. Tahmin edebilirsiniz. Bu diyalog üzerinden yıllar geçti. Sorsam, diyalog sahibi öğretmenim ve sınıf arkadaşım da belki bu diyalogu hatırlamayacaktır.
Unutmadım!
Bu kısa sohbet bile bizlere o kadar çok ders veriyor ki, anlayabilene…
Anlatabilene…
Ruhunu başka yere ait hisseden insan, ruhunu kaybetmiştir.
Kalbimiz, gönül coğrafyamızdır. Geniştir.
Yerel seçimler yarışında olan adaylar tarih bilincine sahip, kültürel dokuyu korumasını bilen, yaşanan ve yaşatılan bir şehir vaadini daha fazla vurgu yaparlarsa ne mutlu bize!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.