Şehrin sorunları (2) Düzensiz göç ve çocuk istismarı
Özellikle geçtiğimiz üç yıl içerisinde Suriye, Afganistan ve Pakistan’dan yoğun göç aldık. Göç edenler daha iyi yaşam şartlarına sahip olmak ve yüksek gelir elde etmek için büyük şehirlere yerleştiler. Özellikle İstanbul, İzmir ve Gaziantep göçten en çok etkilenen şehirler oldu. Göç dalgası işletme sahiplerinin işine yararken çalışanlar için sorun oluşturdu. Türklerin yarı parasına çalışmaya hazır olan göçmenler birçok çalışanın işsiz kalmasına neden oldu. Sosyolojide “düzensiz göç” olarak tanımladığımız bu yoğun nüfusun ülkemize girişi beraberinde birçok problemi gündeme getirdi.
70 milyonluk bir ülkeye 3 milyon göçmenin girmesi rakamsal olarak önemsiz görünse de işin toplumsal portresi ve yansımaları öyle değil. Sosyal medyada paylaşılan, başını örten ancak vücut hatlarını sergileyen kadın fotoğraflarının büyük çoğunluğu İslam anlayışımızın farklı olduğu göç edenlere ait.
İslam, aile, merhamet gibi değerler konusunda göç edenlerin bir kısmıyla ciddi görüş ve anlayış farklılığına sahibiz. Köklü bir kültüre sahip olan Türk düşünce yapısıyla sınırları İngilizler tarafından cetvelle çizilmiş, birçok kaynaşamamış etnik grubun oluşturduğu ve devlet olmayı başaramamış bir yapı karşılaştığında sorun çıkmamasını beklemek fazla iyimserlik olurdu. Ki öyle de oldu…
Yaşanan birçok olumsuzluğu (Türk gençlerine saldırılar, kadınlarımıza sarkıntılıklar, çalıştığı iş yeri sahiplerini öldürüp hırsızlık yapmak vs.) burada örnekleriyle saymaya kalksam köşem yeterli olmaz. Çoğunu bildiğinizden eminim.
Yine sosyolojide “kültürleşme” dediğimiz bir olgu var. İki toplumsal grup bir araya gelince birbirleriyle alışverişte bulunurlar. Çevrenize bakarsanız bu üç yıllık sürede kadınlarımızın göz makyajlarının koyulaştığını görürsünüz. Suriyeli erkeklerin bizler gibi giyindiğine şahit olursunuz. Hayat tarzlarımızda benzeşmeler başladı. Planlı olmayan doğal bir asimilasyon süreci yaşanacak ve birkaç yıl içinde onlar “bizleşirken” bizler biraz “onlar gibi” olacağız. 2. kuşakta göç edenler iyice bizden olurken 3. kuşak tamamen Türk olacak. Almanya’daki gurbetçilerimiz bunun açık örneğidir.
Göç eden erkekler iş gücü olarak sadece kendilerini sunmadılar. Kadınlar ve çocuklar da özellikle dilencilik sektöründe yerlerini aldılar.
Çocuk istismarı sadece cinsel istismardan ibaret değildir. Çocuğun çalıştırılması, dillendirilmesi, büyüme çağında alması gereken uykunun engellenmesi, sağlıksız ortamda bulunmaya zorlanması da istismardır.
Trafik ışıklarında mendil satmaya çalışan, dilenen çocuklara sıklıkla rastlarız. Üstelik gecenin geç saatlerinde. Bir köşeye sinip uykuya dalmış 5-6 yaşında çocuklar görürsünüz. Sırtlarına yüklenen görevi egzoz gazı soluyarak geçirirler. Aşağılanırlar. Terslenirler. Şiddete, hatta tecavüze uğrama riski vardır.
Benzer manzaralara otoyolda trafik sıkıştığında şahit olursunuz. Elindeki kartona “Açız” ya da “Suriye’den geldik” yazan kadınların kucağında uyuyan bir çocuk bulunur. Bazı iddialara göre bu çocuklar ilaçla uyutulur ki bu başlı başına ayrı bir faciadır.
Yerel yönetimlerin elinde zabıta kullanma gücü vardır. Ancak (parti gözetmeksizin) nedense belediyeler çocukların istismar edilmesine gereken hassasiyeti göstermezler. Üstelik dilencilik yasalarla tanımlanmış bir suçken!
Yerel yönetimlere düşen görev gerekirse mülki amirliklerle ve kolluk kuvvetleriyle işbirliği yaparak çocuk istismarının önüne geçmektir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.