Sen Nasıl Müslümansın kardeşim?
Sorulduğunda “Elhamdülillah Müslümanım” demek yetiyor mu? Konuyu dağıtmadan ve sadece bir yönüyle dillendirmeye çalışacağım: İnsanlara iftira atmayacaksın, başkalarına haksızlık etmekten kaçınacaksın... olura olmaza maydanoz olmayacaksın.
Aklının ermediği yerde görüş bildirmeyi aklı erenlere bırakacaksın.
Müslümanlık biraz da bu değil mi? Benim “Elifi görse mertek sanacak hemşehrim” bakıyorum, İslam adına Internet’te yağıp gürlüyor. Biri Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük İslam bilginlerinden Profesör Yaşar Nuri Öztürk, diğeri de İslam’a ilişkin kaynaklar yönünden okumaz yazmaz bir Allahın kulu.
Arkadaşım! İnsan yaratılmış olmak bakımından elbette hepimiz biriz, birbirimizden küçük ya da büyük değiliz ama şunu da unutmayalım: “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” denilmiş.
Yaşar Nuri Öztürk amansız bir hastalığın pençesinde kıvranıyor. Bunu işiten her Müslümana düşen görev çaresize dua etmek, dua etmek içinden gelmiyorsa susmak… Sessiz kalarak renk vermemek ve nasıl bir cibilliyetsiz ise bunu çevrenin gözünden uzak tutmak…
Arkadaş ne yapıyor: “Gebersin, Allah canını şöyle alsın, böyle alsın…”
Yaşar Nuri Hoca’nın kusuru neymiş? “Din “adamı geçiniyormuş ama ağzından tek bir Kuran ayeti çıkmamış. Adam Kuran okumuyormuş. Televizyonlarda hep konuşup duruyormuş ama, Kuran-ı Kerim’den ayetler aktarmıyormuş.”
Buyurun… Benim canım ciğerim, yakın akrabam Hafiz kardeşime de Yaşar Nuri adını ettiğimde “Bırak ağabey, şu sosyete hocasını” demişti. İnsanımız Yaşar Nuri’yi niye sevmiyor. Çünkü bin yıldır İslamı anlatanlardan farklı şeyler söylüyor.
Biz alışmışız, bir başka deyişle de alıştırılmışız “Hoca” diye bellediğimiz kimselerin anlattığı her şeye inanmaya… Zamanla öyle bir kısır döngü oluşmuş ki, bize “din budur” diye anlatılan her şeye inanmışız, inandırıldığımız her şeyi de “din budur” diye kabullenmişiz.
Kulaklarımız dinimizi bize anlatan hocanın yarı Türkçe ama yarı da Arapça söylemesi üzerine kurgulanmış. Din adamının ağzından Arapça laf işitmeyince onu hafife alıyoruz. Her hangi akla hizmet ise. Kısaca şu demek oluyor ki, “İslam akıl dinidir” denildiği halde biz aklımızı kullanmaktan uzak duruyoruz. Böylece de dinimizi elbette öğrenemiyoruz.
Onun için her üç beş köyden birinde geçmişte sabah namazını köyde, öğle namazını kâbede, ikindiyi yine köyde kılan ermiş kişiler yaşamıştır. Onun için her köyün yanında, yöresinde ya Kıbrıs savaşına katılıp gelmiş balıklar yaşamış ya da yaşamaktadır. Ya da gebe kalamayan kadınların gebe kalmasını kolaylaştırıcı koyu ağaç gölgeleri biliriz.
Beni de çocukluğumda sıtma hastalığından kurtarabilmek için orman içinde bir yatırın başında gece yarısı büyük korku yaşamamı sağlamışlardı. Ben korkarsam sıtma kaçacaktı.
Onun için bir tepenin üzerinde tek başına uğul uğul eden çam ağacının bir zamanlar o köyün delikanlılarından biri olduğuna inanılır. Onun için İzmir körfezinden bir sabah karaya vuran saçı sakalı birbirine karışmış kimliği belirlenemeyen erkek cesedi hemen sahilde mahalle arasında boş alanda toprağa verilmiştir. Ve belki yüz yıl sonra bugün o boş alan “Denizden gelen mübarek adam” ın hatırına “Bahri Baba Parkı” diye anılmaktadır.
Gelibolu’da Bayraklı baba vardır, onun öyküsü de öyle. Kıbrıs çıkarması sırasında pilotumuza bombayı atacağı yeri gösteren Vanlı ermiş kişi olayını biliyorsunuzdur. Anadolu’da insanımızın zihni bu çeşit söylencelerle dolu. Aklını kullanmaya kalkışsa başaramıyor. Çünkü akıl bu hurafelerin çok çok altında kaldı.
Lafı Yaşar Nuri Öztürk’ten uzağa düşürdük. Yaşar Nuri’nin din adına söylediklerini aktaracak değilim. İlgilenenler için kitapları var, açar okur. Ama ben burada birkaç satırını aktaracağım ki, bana kalırsa bize böyle bilginler lazım. Bizi gerçeklerle yüz yüze getirecek bilginler.
Evet, Yaşar Nuri Öztürk şöyle diyor:
“Türkiye’de yüz bin cami ve bu camilerde görev yapan bir o kadar da din görevlisi var. Devlet bütçesinden din hizmetleri için yıllık iki katrilyon lira para harcanıyor. Ama bakıyorsunuz, ülkemiz ahlâksızlık, yolsuzluk, sahtekârlık ve dolandırıcılık sıralamasında Dünyada ilk on içerisinde. Bu işte bir tuhaflık yok mu?”
Bin yıldır paslanan kafamızın içinde ziller çalmıyorsa, biz kendimizde değiliz demektir.
Yaşar Nuri Öztürk bunları söyleyeceğine “Kabir azabını ruh mu çeker, beden mi” sorusuna yanıt verse baş tacı edilecek.
Türküz, Türkçe yazıyor ve Türkçe söylüyoruz. Bizim dilimizde yaratıcımızın adı “Tanrı”. Beş yüz yıl önce “Mevlit” yazarı Süleyman Çelebi “Birdir Allah ondan başka tanrı yok” demiş. Günümüzden bin iki yüz yıl önce benim yazıtlarımda “Tanrı Türkü korusun” duası okunuyor. Bugün ben Allahı anarken “Tanrı” dediğimde bir takım okumaz yazmaz kimseler yerlerinden zıplıyorlar. Allah demem gerekiyormuş. Oysa “Allah” da “Tanrı” da aynı ağırlıkta ve aynı anlamda sözler. Biri ana dili Arapça olanlar için, diğeri ana dili Türkçe olanlar için.
Yakın komşumuız bir başka millet var ki “Hüda” diyor.
Bu yazıyı Yaşar Nuri Öztürk’ün sözleri üzerinde odaklanarak ve yanlamasına birkaç soru da biz sıralayarak bitirelim mi? Evet, İslam’da iftira en büyük suç iken, bunca kaseti ve uydurma suçları ortaya koyarak insanların başını derde sokanlar nasıl Müslümandırlar?
Bir yanda yokluk ve yoksulluktan inim inim inleyen kendi halkı çare beklerken, öte yanda Habeşistan’a, bilmem ne istan’a uçaklar dolusu malzeme yollayan… Kendi yurttaşına sunmadığı geniş geniş imkânları ülkesinden “Savaş var” diye kaçıp gelen insan topluluklarına fazlasıyla sunan yöneticiler hangi ülke yöneticileridirler ve nasıl Müslümandırlar.
Ve İslama ilişkin yeni bir şey işittiklerinde bunun aslı astarı var mı diye araştırmaya koyulacakları yerde, “Vay öyle dedinse sen Müslüman değilsin” diye kestirip atanlar nasıl Müslümandırlar. Peygamberimizin sağlığında “Namaz” ın, “Oruç” un, Aptes” in başka sözcüklerle adlandırıldığını bilmekten uzak kalmak belki kusur değil. Ama böyle bir bilgisiz iken bu arkadaşın “Ben Müslümanım” diyen bir kişiye “Sen nasıl Müslümansın” demeye gelir laflar etmesi hak mıdır? Ve Allah için söyleyin, bu arkadaş nasıl Müslümandır?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.