Bu yıl 10 Kasım’da anma törenlerinde de birleşemedik, ayrıştık. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın anma töreninde “Osmanlı güzellemesi” sayılan bazı cümleleri tartışma konusu oldu.
Önce tartışmasız desteklediğimiz cümlelerini verelim:
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türk tarihini, binlerce yıllık devamlılığı içinde kavramak yerine, hâlâ bir asra sıkıştırmaya çalışan ideolojik bir zihniyete karşı olduklarını” söyledi.
“Türk milletinin 2 bin 200 yılı aşkın devlet tarihinin, Selçuklu ve Osmanlı’nın en büyük gurur ve güven kaynakları olduğuna” vurgu yapan Erdoğan, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu milletin en önemli değerlerinden biridir” dedi.
Bu cümleler bizim AKP yandaşı fakat Atatürk düşmanı olan bir kesime ve Atatürkçü geçinip tarihteki diğer devletlerimizi aşağılayanlara karşı yıllardan beri hatırlattığımız gerçeklerdir.
Mensubu olduğum Aydınlar Ocaklarının ilkelerinden biri şudur: Ocaklarımız “Milli tarihimize bir bütün olarak bakar ve milli tarihe saygılıdır.”
Tarih boyunca kurduğumuz devletlerin tamamı ile Türk tarihi bir bütündür. Selçuklu ve Osmanlı devletleri Türk tarihinin iki hanedanlık dönemidir. Hataları ve sevaplarıyla bizim tarihimizdir. Cumhuriyet dönemi bu şanlı tarihin devamı olan gurur duymamız gereken son halkasıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “2200 yılı aşkın Türk Tarihinden” bahsetmesi bile önemli bir gelişme.
İslam dinini kabulden önceki Türk tarihini görmezden gelen ve kendi seçmeni olan belli kesimleri küstürme riskine rağmen söylenen bu cümleleri önemli buluyorum.
Atatürk düşmanı Fesli Kadir’i hastanede ziyaret eden bir siyasetçiden Atatürk hakkında bu kadarcık övgüleri duymaktan bile mutlu olmamı da yadırgamazsınız sanıyorum.
********************************
İYİ Kİ OSMANLI SUBAYI OLARAK KALMADI
Erdoğan konuşmasında Osmanlı vurgusunu o kadar fazla yaptı ki, sanki “Osmanlı dönemini yüceltirken, Atatürk’ü ve kurduğu Cumhuriyeti önemsizleştirme” gibi bir maksat içinde olduğu algısı doğdu.
Erdoğan’ın tepki çeken cümlelerinden biri “Gazi Mustafa Kemal, Samsun’a bir Osmanlı subayı olarak çıktı” ifadesi oldu.
Bu ifade ile “İstiklal Harbini başlatmak üzere Padişah Vahdettin tarafından görevlendirildiği” tezine dayanıyorsa, bu konu tartışmalıdır. Bu iddiayı ispatlayan hiçbir tarihi delil ortaya konulabilmiş değil.
Aksine Tarihçi Sinan Meydan’ın tespitiyle, “Hem Türkiye arşivindeki hem de İngiltere arşivindeki belgeler, Vahdettin için çok açık bir şekilde, önce bir gaflet, arkasından da bir ihanetin olduğunu gösteriyor.” Zaten Atatürk’ün Nutuk’ta Vahdettin hakkında “soysuzlaşmış yaratık” ifadesi kullanması olayı yeterince açıklıyor.
Kaldı ki, bu iddia doğru bile olsa Mustafa Kemal’in değeri ve önemi açısından değişen bir şey olmaz. Ama Vahdettin hain değil, vatansever olarak değerlendirilir.
10 Kasım’da Atatürk’ü anarken böyle bir çağrışım uyandıracak cümleler kurmak yerine konuyu tarihçilere bırakmak herhalde daha doğru olurdu.
********************************
OSMANLIDA OKUMA YAZMA ORANI
Erdoğan’ın Atatürk’ü Anma Programında Osmanlı’dan eğitimli bir nüfus, muhteşem bir ekonomi ve sanayi altyapısı devraldığımız anlamına gelen cümleleri ile bir Osmanlı güzellemesi yapması doğru muydu?
“Osmanlı toplumunda okuma yazma oranını nüfusun yarısından fazla olduğunu”, fakat “Balkan Savaşlarıyla başlayan, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi’yle devam eden süreçte, maalesef bu okuryazar nüfusun büyük bir kısmının kaybedildiğini” söyledi.
Yalın gerçek şu ki, Cumhuriyetin devraldığı Osmanlı ahalisinin içinde erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınlarınsa binde dördü okuma yazma biliyordu.
Buna rağmen Erdoğan, “Cumhuriyetle birlikte gerçekleştirdiğimiz harf devrimiyle âdeta her şeyin sıfırlandığını eklediğimizde, elbette ülkemiz okuma yazma oranının çok düşük olduğu bir dönem yaşadı. Ama bunun suçunu Osmanlıya yüklemek, tam anlamıyla bir bühtandır” diyebildi.
Erdoğan’ın “cahilliğin sorumluluğu harf devrimine bağlaması” anlaşılır gibi değildir.
Bu iddia hem hakikate ve hem de hakkaniyete aykırıdır. Kendisini Cumhurbaşkanlığı makamına kadar gelmesine imkân sağlayan Cumhuriyetimize ve O’nun kurucu Cumhurbaşkanına karşı haksızlıktır.
****
CUMHURİYETE DEVREDEN MİRAS
Cumhuriyetin Osmanlı’dan devraldığı miras tablosu her bakımdan berbattı. Sadece eğitim alanından birkaç rakam verelim:
1923’te, nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu.
Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu.
Toplam, 4894 ilkokul, sadece 72 ortaokul, sadece 23 lise vardı. Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı.
Osmanlı’da ilk matbaadan sonra, 150 sene boyunca basılan kitap sayısı sadece 417’ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Voltaire’in tespitine göre, “İstanbul’da bir yılda yazılanlar, Paris’te bir günde yazılanlardan azdır!”
****
BİRLEŞTİRİCİ BİR DİL
CHP kanadı, Erdoğan’ın sözlerini “Cumhuriyeti ve ilkelerini hazmedemediği, hatta onu yok etmek istediğinin” işareti olarak yorumladı.
Hepimizin ortak değeri olan Büyük Atatürk’ün anıldığı bir günde bile bizi birleştirecek cümleler yerine ayrıştırıcı dil kullanmanın maliyeti ağır olur.
Hiç olmazsa bu özel günlerde siyasetçilerimiz daha kapsayıcı ve saygılı bir dil kullanmayı becerebilseler.
Aydınlar Ocakları Büyük Şuraları Sonuç Bildirilerinin çoğunda, “Tarihe bir bütün olarak bakılmalıdır. Kamplaşmaları körükleyen Osmanlı ve Cumhuriyet karşıtlığı, milli zaferlerimizde ve bayramlarda ayrımcılık yapılması kabul edilemez. Onlar bütünüyle iftihar edilecek şerefli ve gurur duyulan bir geçmiştir” cümlesi veya benzeri ifadelerin yer alması tesadüf değildi. Ama anlaşılan yeterince sesimizi duyuramamışız.