13 Ekim 1923. Tek maddelik bir kanunla, Ankara'nın başkent olması Meclis tarafından kabul ediliyor. Bozkırdaki tozlu, bakımsız, yolu, suyu, konutu olmayan Anadolu kasabası, artık yeni devletin simgesidir.
Aradan 16 gün geçiyor ve 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan ediliyor. Süreç artık başlamıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde genç devlet, dünyaya karşı kişiliğini adım adım kazanacaktır.
Ankara başkent olmuştur ama savaşta yendiğimiz emperyalist ülkeler bu kararı tanımazlar.
Çünkü Osmanlı döneminde, hepsinin büyükelçiliği eski başkent İstanbul'dadır. Temsilciliklerini Ankara'ya getirmeyi reddederler. Türk hükümeti bunlara sürekli çağrıda bulunur ama sonuç değişmez.
Dünya diplomasi tarihinde böyle bir olay olmamıştır.
Direnenlerin başını İngiltere çekmektedir. Fransa, İtalya ve diğerlerinin tavrı da aynıdır.
Bunlarda hep şu görüşe yer verilir: "Cumhuriyet rejimi tutmayacak ve çökecektir. Dolayısıyla, İstanbul yeniden başkent olacaktır. Büyükelçiliği Ankara'ya taşımaya gerek yoktur."
Aradan iki yıl geçer. 1925 yılında Ankara'da sadece iki büyükelçilik vardır; Sovyetler Birliği ve Afganistan.
Genç Cumhuriyet rejimi, bunu bir onur sorunu yapar. Sürekli girişimde bulunur ama sonuç alamaz.
Avrupalılar da bir yerde haklıdır! İstanbul'daki büyükelçilikleri genelde Boğaz kıyısında, ya da kentin en seçkin yerlerindedir. Sosyete, kaymak tabaka oradadır.
Şimdi ne yapacaklardır bir oteli bile olmayan bozkır kasabası Ankara'da!
Gerçi yeni devlet, onlara kasabanın en çok gelişecek yerlerinde büyükelçilik binalarını yapsınlar diye bedava arsalar vermiştir ama kime ne!
İstanbul'daki İngiltere Büyükelçisi Henderson, Londra'ya yazıyor: “Ankara'nın başkent olarak kalması, Mustafa Kemal'in plan ve ihtirasları için gereklidir. Ben bugünkü Büyük Millet Meclisi'nin iki yıllık ömrü olacağını ve Ankara'nın da iki yıl başkent kalacağını sanıyorum. İstanbul'un çekim gücü fazladır ama Türk hükümetini tekrar Boğaz kıyısına çekebilmek için iki yıldan fazla zaman geçebilir."
Aradan tam altı uzun yıl geçer ve direniş cephesi 1929 yılında önce İtalya ile çökmeye başlar. Bu ülke, büyükelçiliğini Ankara'ya taşımaya karar verir.
Ardından Fransa çözülür...
Ve İngiltere, büyükelçiliğini İstanbul'dan Ankara'ya 1930 yılında, Ankara'nın başkent oluşundan tam yedi yıl sonra getirir.
İşte, Ankara'nın başkent olmasından sonra yaşanan serüvenin bir bölümü böyledir!
Ankara'nın Başkent oluşu ile ilgili 13 Ekim 2008'de de şunları yazmışım;
İngiltere Büyükelçisi Henderson'un mektubunda bahsettiği İstanbul'un çekim gücüne 80 yıldır hiçbir TC hükümeti kapılmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Bakanları "İstanbul paranın Başkenti olacak" diye demeç vererek, Anayasa'nın değiştirilmez hükümlerinden biriyle alay edilebilmektedirler.
Merkez Bankası Başkanlığının, Ziraat Bankası ve Vakıflar Bankası Genel Müdürlüğünün İstanbul'a taşınma çalışmaları yürütülmektedir.
BDDK, SPK, Rekabet Kurulu, RTÜK, Telekomünikasyon Kurulu gibi bazı düzenleyici kurumların, İstanbul'a taşınması sürekli gündemde tutulmaktadır.
TRT'nin, Genel Müdürlüğünü İstanbul'a taşımayı düşündüğü haberleri medyada yer almaktadır.
İstanbul'un Kurtuluş gününde okullar tatil edilebilmektedir.
Başkent tuğla-tuğla İstanbul'a taşınmaya çalışılmaktadır... Kısacası Ankara BOŞKENT haline getirilmektedir.
Tarih şuuru, milli hedefleri olmayan; bunun 2. Cumhuriyetçilerin, Yeni Osmanlıcıların bir rövanş alma mücadelesi olduğunu göremeyen; kitleler de, tüm bu gelişmelere karşı tepkisiz kalmaktadır.
Bu notları yazışımın üzerinden 10 yıl geçmiş. Geçen 10 yıllık sürede sevindirici olan; İngiltere Büyükelçisi Henderson'un mektubunda bahsettiği "İstanbul'un Çekim gücü"ne kapılanların bu çekim gücünün etkisinden kısmen kurtulmuş olmalarıdır...
ANKARA'NIN BAŞKENT OLUŞUNUN YIL DÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.