143 YIL GERİYE GİTMEK!

Mehmet Ali BULUT

Osmanlı Devleti'nde, bir bölgenin ya da bir şehrin ileri gelenleri "yönetim ile bölge halkı arasındaki ilişkileri düzenleyen ayanlar'' merkezi yönetimin gücünü kaybetmesiyle birlikte güçlerini arttırmış ve adeta devlet içinde devlet halini almışlardır.

Bu durumun vehametini kavrayan Sultan II. Mahmud endişelenmiş ve içinde bulunulan kötü vaziyetten kurtulmak ve daha fazla sıkıntı yaşamamak adına Alemdar Mustafa Paşa marifeti ile ayanlar ile görüşmeler başlatmıştır. Bu görüşmelerin neticesinde 29 Eylül 1808 tarihinde  bir anlaşma yapılmış ve buna '' Sened-i İttifak'' denmiştir. 

Bu belge anayasal bir özellik taşımasa da ileride ilan edilecek olan '' Tanzimat Fermanı" nın alt yapısını teşkil etmiştir. Sened-i İttifak'la ilk kez padişahın yetkileri sınırlandırılmış, Osmanlı Devleti'nde padişahın dışında başka bir otoriyenin oluşmasına imkan sağlamıştır.

Bazı tarih yazıcıları tarafından İngilizler'in 1215'de imzaladığı Magna Carta'ya da benzetilen bu belge Osmanlı Devleti'nde atılan ilk demokratik adımdır.

Alemdar Mustafa Paşa'nın ölümününden ve ayanların ortadan kaldırılmasından sonra Sened-i İttifak tamamen unutulmuş ve uygulanmamıştır.

Bilindiği üzere Sultan II. Mahmud Han, devleti içine düştüğü kötü durumdan kurtarmak; askeri, siyasi, ekonomik, ilmi ve bürokratik alanda çağın gereklerini yerine getirmek için pek çok ıslahat yapmıştır. Bu istikamette devlet düzen düzenini yeniden tanzim ve tesis eden bir ferman hazırlasa da yayınlamaya fırsat bulamamıştır. Kendisinden sonra tahta oturan halefi Abdulmecid Han, O'nun hazırladığı fermanı imzalamış ve 3 Kasım 1839 da ilan etmiştir.

Abdulmecid Han Tanzimat Fermanı'yla iktidar gücünü kendisinden ve saraydan alarak bürokrasiye vermek suretiyle merkezi otoriteyi güçlendirmek istemiştir. Yüz elli yıllık gerilemeyi durdurmayı, Avrupalılar'ın iç mes'elelerimize karışmasını önlemeyi ve  hatta Devlet-i Aliyye'ye asi olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya karşı Avrupa'nın desteğini almayı ummuştur. 

Ferman, can, mal ve namus güvenliği, herkese açık şeffaf mahkemeler, kimsenin yargılanmadan idam edilmemesi, adaletli vergi, özel mülkiyet hakkı, rüşvetle mücadele ve zorunlu askerlik gibi konuları içeriyor, kanun karşısında tüm vatandaları eşit kabul ediyordu.

Her ne kadar kanunlar Kur'an-ı Kerim'e ve Osmanlı geleneklerine göre uygulansa da, padişah ve saltanat yanlılarının konulan maddelere müdahale etmeleri sonucu başarılı olmasa da; Batı tarzı mahkemelerin kurulması, kız çocukların eğitim hakkına kavuşması, özel mülkiyetin yasalaşması gibi kazanımlar sağlayan Tanzimat Fermanı diğer adı ile Gülhane Hattı Hümayunu Osmanlı Devleti'nin ilk anayasal adımı olması bakımından mühimdir.

Tanzimat Fermanı ile birlikte gayrı müslimlerle eşit sayılmak müslümanları rahatsız ettiği gibi zorunlu olarak askerlik yapmak da gayrı müslimleri hoşnut etmemiştir. Bununla beraber kişisel hak ve hürriyetlerinin genişlemesinden istifade eden azınlık mensupları daha çok ayrıcalık istemiş ve Batılı Devletler'in Osmanlı üstündeki emellerine alet olmaktan kurtulamamışlardır.

1855 Yılında Kırım Harbi sırasında barış ihtimali üzerine bir araya gelen Avusturya, İngiltere ve Fransa aralarında barışın temel prensiplerini müzakere etmişler ve ortaya çıkan metne Osmanlı tabiyetinde bulunan hrıstiyanlara ayrıcalıklar verilmesini isteyen bir madde koymuşlardır. 

Osmanlı Devleti ise toprak bütünlüğünü korumak ve Batılılar'ın iç işlerimize müdahil olmalarını önlemek maksadıyla 1856 da Fransa, İngiltere ve Avusturya'nın ana hatlarını şekillendirdiği Islahat Fermanı ilan etmiştir.

Ferman ile tüm dini merasimler serbest bırakılmış; din ve mezhep değiştirme özgürlüğü tanınmış; ırk, din, dil ve mezhep farkından doğan alçaltıcı ifadeler yasaklanmış; memuriyete kabul konusunda eşitlik sağlanmış; eğitim hususunda azınlıkara haklar tanınmış; karma mahkemeler kurulmuş; vergide sınıf, din ve mezhep farkı ortadan kaldırılmıştır.

Islahat Fermanı hak ve özgürlükler açısından dönemine göre iyileşmeler sağlasa da devletin gerilemesini durduramamıştır.

Gerek Tanzimat gerekse Islahat Fermanı ile demokratikleşme, çağdaşlaşma anlamında mesafe kaydedilse de bu fermanlar padişah tarafından yayınlandığı için asla yeterli olamamıştır. Mutlakiyet rejimi devam ettikçe halk içten içe kaynamaya devlet ise kan kaybetmeye devam etmiştir.

     Aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın ve daha çoğulcu bir yönetim modeline geçişin tabandan tavana doğru bir hareketle olacağını anlayan ve Batı'nın aydınlanmacı felsefesini benimseyen Osmanlı Münevverleri yeni arayışlara yöneldiler. Jöntürkler adı verilen bu aydınlar mutlakiyetin yıkılması gerektiğine inanıyorlardı. Mithat Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemal önderliğindeki bir grup, halkın yönetimde söz sahibi, olduğu meşrutiyet rejimine geçmeyi Sultan Abdulaziz'e teklif ettiler. Padişah kabul etmeyince Balkan Bunalımı bahane edilerek tahttan indirildi. Yerine önce V. Murat geçti. V. Murat'ın sağlık sorunları baş gösterince yerine Kanun-u Esasi'yi ilan etmeye söz veren II.Abdulhamid Han geçirildi.

II.Abdulhamid Jöntürkler'e verdiği sözü tutarak 3 Ağustos 1876'da Kanunu Esasi ve Meşrutiyeti ilan etti.

I.Meşrutiyet çok uzun ömürlü olmadı zira II.Abdulhamid 24 Nisan 1877 de başlayan Osmanlı-Rus Harbi'ni (meşhur 93 Harbi)bahane ederek Meclis-i Mebusan'ı dağıttı ve Kanunu Esasi'yi kaldırdı. Bu olaydan sonra 1908' e kadar otuz üç yıl sürecek olan ''İstibdad Devri'' başlamış oldu.

Burada uzun uzun anlatmaya lüzum görmediğim ve pek çoğu herkesçe malum olayların neticesinde 23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilan edildi, Meclisi Meb'usan açıldı ve Kanunu Esasi iyileştirilerek yürürlüğe kondu.

I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi neticesinde Osmanlı Devleti fiilen son bulmuş, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde önce Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulmuş; girişilen milli mücadele sonunda Aziz Türk Milleti istiklalini, kazanmış ve Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK devletin yönetim şeklini ''CUMHURİYET'' olarak ilan etmiştir. Hakimiyeti kayıtsız şartsız Milleti'ne veren cumhuriyet rejimini aziz milletimiz kahir ekseriyetle benimsemişti.

T.B.M.M 1921 ve 1924 anayasalarında  kuvvetler birliği ilkesi benimsenmişken 1960 Askeri Müdahalesi akabinde yürürlüğe konan 1961 Anayasası ile kuvvetler ayrılığı prensibi kabul edilmiştir.

Daha evvel defaatle denenmesi ve başarılı olunamamasına rağmen 1946 yılında çok partili hayata geçilerek demokratikleşme yoluna bir adım daha atılmıştır.

Buraya kadar çok kısa bir şekilde Türk Toplumu'nun geçirdiği demokratikleşme sürecinin minik bir panaromasını yapmaya gayret sarfettim. ...Ve görüldü ki 1808 de ilan edilen Sened-i İttifaktan bu güne kadar gerek insan hak ve hürriyetleri gerekse demokratikleşme anlamında toplum olarak, bazı kısa aralıklar sayılmazsa, sürekli yükselen bir grafik izlemişiz.

Demokratik yaşam bazan II. Abdulhamid gibi ''İstibdad'la'', bazan askeri darbelerle kesintiye uğrasa da kısa süre sonra kaldığı yerden daha güçlü bir şekilde devam etmiştir. İlginçtir ki 1960 Askeri Darbesi'nin ardından kabul edilen 1961 Anayasası bile ''kişi hak ve hürriyetleri demokratikleşme anlamında'' kazanım sağlamıştır.!

İnsan hak ve hürriyetleri, demokratikleşme çağdaşlaşma ve aydınlanma yolundaki ilerleyişimiz kısa bir süre önce yapılan ve ''atı alanın Üsküdar'ı geçtiği'' anayasa referandumu ile sekteye uğramış ülkemiz ve toplumumuz maalesef tam ''yüz kırk üç yıl'' geriye gitmiştir!.. Evet tam yüz kırk üç yıl!.. Yani I. Meşrutiyetin ilan edildiği 1876 yılına geri döndük!.. Nasıl mı? İzah edeyim efendim;

1876 Yılı'nda mutlakiyetten meşrutiyete geçiş yapıldı. Yukarıda da belirttiğim gibi eskiden tüm yetkiyi, tüm gücü elinde tutan padişah meşrutiyet ile birlikte yetkisini halkın seçtiği Meclis-i Meb'usan ve kendi atadığı Meclis-i Ayan ile paylaşarak ilk kez yetkilerini anayasa ile sınırlandırmıştı.Yani başta padişah onun altında biri kendi atadığı biri de halkın seçtiği vekillerden oluşan iki meclis vardı. Şimdi günümüzle karşılaştıralım;

   1876 Kanunu Esasi Madde 4-) Yürütme yetkisi padişahın başkanlığındaki Heyet-i Vükela (Bakanlar Kurulu) dadır.Heyet-i Vükela üyelerini atama ve ve azletme yetkisi padişaha aittir.

2018 Anayasa Madde 104-) Yürütme yetkisi cumhurbaşkanına aittir.Cumhurbaşkanı devletin başıdır.Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcılarını (bir ya da birden fazla) ve bakanlar kurulunu atar. Üst kademe devlet görevlilerini atar ve görevlerine son verir ve bunların atamalarına ilişkin usul ve esasları cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenler. (Bu madde ile yetki bakımından II.Abdülhamid Han sollanmış).

    

   1876 Kanunu Esasi Madde 7-) Meclisi Ayan üyelerini padişah seçer ve defalarca değiştirme hakkına sahiptir.

     2018 Anayasa Madde 104-)Cumhurbaşkanı yardımcılarını (bir ya da birden fazla) ve bakanlar kurulunu atar. Üst kademe devlet görevlilerine son verir ve bunların atamalarına ilişkin usul ve esasları cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenler. 

    1876 Kanunu Esasi Madde 12-) Meclisi açma ve kapama yetkisi padişaha aittir.

     2018 Anayasa Madde 116-) TBMM üye tam sayısının beşte üçü çoğunluğu ile seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.Bu halde millet vekilliği seçimleri ile cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.Cumhurbaşkanının (tek başına) seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde  millet vekilliği seçimleri ile cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.(yani cumhurbaşkanının tek başına yapabildiğini ancak üç yüz altmış vekil bir araya gelse, ki bu teknik olarak mümkün değil, yapabiliyor )

    1876 Kanunu Esasi Madde 11-) Kurulan hükümet meclise değil padişaha karşı sorumludur.

     2018 Anayasası-) Bakanlar kurulunu cumhurbaşkanı atadığına, görevden alma yetkisi de onda olduğuna göre; meclisin güven oyu verme ve gensoru yetkileri de olmadığına göre bakanlar kurulu kime karşı sorumlu? Tabi ki varlık nedeni olan cumhurbaşkanına karşı sorumlu.

Bu kısa karşılaştırmadan da görüldüğü üzere ikibin ondokuz itibariyle millet vekillerinin yetkileri en aza indirilmiş meclis ise neredeyse göstermelik olmuş olacak.Yani yukarıda da söylediğimiz gibi tam  yüz kırk üç yıl geriye gittik! O zaman padişah, meclis-i ayan, meclisi meb'usan vardı, şimdi cumhurbaşkanı, bakanlar kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisi!.. 

Bence tek fark cumhurbaşkanlığı babadan oğula geçmiyor, o da şimdilik!..

Mehmet Ali BULUT