4 + 4 + 4 ile ve yaklaşık 2,5 milyon çocuklarımızı-gençlerimiz ilgilendiren 2012 – 2013 Eğitim ve Öğretim Yılı başladı. 4 + 4 eğitimi mecburi ve son 4 ise özendirici ve teşvik edilendir.
İlkokulun birinci sınıflarına kayıt yaptıranlar 10 Eylül, diğer üst sınıflılar ile ortaokul ve liseliler de 17 Eylül 2012 tarihinden itibaren yeniden okullu oldular.
28 Şubat dayatmasıyla, ilk ve ortaokullar kapatılmış, bunların yerlerine 5 + 3 karşılığı 8 (sekiz) yıllık ilköğretim ve müteakibi 4 (dört) yıllık lise/ortaöğretim yoluna gidilmişti. Böylece, bir kısım meslek okullarının orta kısmı da uygulamadan kaldırılmıştı.
Lise ve dengi öğretimde, mekanlar ve öğrenci yaşıtları bakımından herhangi bir sıkıntı olmamıştır, denilebilir.
İlköğretim bakımından, bilhassa bir kısım köylerdeki okul öğrenci sayısının az olması sebebiyle << Taşımalı Öğretim >> usulü başlatıldı ve devreye sokuldu. Bu uygulamada; bazı trafik kazalarıyla az veya çok öğrenci kayıplarımız-sakatlananlar ile mal kayıpları meydana geldi. Şimdi, bunlar geride kaldı denilebilir.
Yine, köylerdeki bir kısım ilkokul binaları eğitim dışında kaldığından ve atıl durumda bırakıldığından; bakımsızlıklarından ve kendi hallerine terk edildiklerinden ötürü yıpranmışlardır. İl-ilçe özel idareleri, belirtilen binaların periyodik bakım ve onarımlarına arzu e3dilen seviyede ilgi gösterememişlerdir.
Biz, bazı makalelerimizde, değinilen binaların; köy evi-muhtarlık-kütüphane/okuma salonu-sosyal tesis ve misafirhane, spor kulüp binası … gibi maksatlarla-gayelerle kullanılması gerektiğine işaret etmiş olmamıza rağmen, mezkûr-değinilen binaların pek azı köy muhtarlarının özel-resmi ilgisiyle kullanılırlığa kavuşturulmuştur. Çoğunluk ve genellik itibariyle binalar atıl bırakılmakla, bundan milli iktisat-ekonomi zarar görmüştür. Bir kısım binalar da, köylü tarafından korunma altına alınarak samanlık-depo ve/veya hayvan barınağı/ahır şeklinde kullanılmıştır. Değinilen görüntülere de; ne muhtarlıklar ve ne de özel idareler müdahil olamamışlardır. Şimdiki sistemle, hizmet dışı kalan sözü edilen binaların yeniden eğitim ve öğretime kazandırılıp kazandırılmadığına ilişkin olarak herhangi bir görüş beyan edemiyoruz. Zira, bu yönde bir bilgi veya veriye sahip değiliz, şu an itibariyle; diyelim.
Meselenin asıl önemli tarafı ise, bebelerin buluğ çağındaki veya işaret edilen ergenliğe ilk adımlarını atmak üzere olan çocuklarla; ayni fizik mekânda (Okul binasında ve bahçesine-avlusunda-koridorunda) bulunmasına ilişkindir. Farklı yaşlardaki evlâtlarımızın birbirleriyle olan sosyal münasebetleri ahenk sağlamaktan uzak kaldığı gibi, istenmeyen bir kısım nahoş hadiselerin vukuuna sebep ve alt yapı olmuştur. Gerçi, öğretmenlerimiz ve okul yöneticilerimiz; bu gibi nahoşluklara ihtimalen de olsa sebebiyet vermemek için beş ile üst sınıfların eğitim-öğretim saatlerini ve dolayısıyla da teneffüslerini, yemek saatlerini… değiştirmek yoluna gitmek gayretinde bulunmuşlarsa da, bunda ne derece başarılı olunmuştur, bilemiyoruz.
Şimdiki sistem hayata geçirilince, ilkokula başlama yaşı altı ay öne çekilince; bir vaveyladır koptu, neredeyse. Yok efendim, bu kadar küçük yaştaki öğrenciler okula nasıl gider-nasıl başarı olur. Osmanlı eğitimine dönüşe izin vermeyiz.
Ey gafiller: Çocuklarınızı okul öncesi kreşlere-ana okullarına göndermeye can atmıyor muydunuz. İlkokul birinci sınıfı genel manada ayni yönde eğitim ve öğretimde bulunmuyor mu? Bunları neden araştırma zahmetine katlanmıyorsunuz, diyelim. Gelelim, Osmanlı Eğitimine. Tevhidi Tedrisat Kanununa ters düşen neler hayata geçirilmiş oluyor ki! Peygamberimiz’ in hayatının öğretilmesi Kuran-ı Kerimimizin okutulmasının sağlanması-manasının anlatılması, kanınıza dokunan bir husus olmamalıdır. Bütün bunlar, isteğe dayalı yürütülmek durumundadır. Heybeliada Ruhban Okulu açılır iken gık demesiniz (Biz de demeyiz. Çünkü, Türk Devletimizin-Türk Milletimizin milli birlik ve beraberliğine-Vatanımızın bütünlüğüne ters düşmeyecek şekilde ve yönde herkes inanç ve etnik kimliğine ilişkin hususları objektif manada öğrenebilmelidir. Ayrıca, Lozan Anlaşmasıyla azınlıklara sağlanan hakları görmezlikten gelmek mümkün olmasa gerektir…) değil mi?, diyelim.
Gelelim, imam-hatip okullarının orta kısımlarının açılmasına. Bu okulların eğitimleri de, emsali okulların gerisinde değildir. Ders programları itibariyle, bilâkis daha yoğun ve ağırdır.
Fi tarihinde ve eskiden; fakir-fukara ailelerin zeki ve/veya çalışkan çocuklarının ortaokul ve dengi liselere meccanen-leyli (Bazıları da vakıf yurtlarından, özel kişi ve kurumların öğrenci yurtlarından imtihanla seçilerek istifade edebilmekteydi.) giderek okuma imkânları vardı (Günümüzde, zeki ve çalışkan çocukların, yurt genelinden tespitiyle, bunların Devlet hesabına okutulması ve yetiştirilmeleri çalışmalarından bahsedilmekte ise de, bu husus şimdilik konumuz dışında kalmaktadır.). Bunların bazılarını; Ankara Maliye Meslek Okulu, ziraat okulları, Ankara Devlet Demiryolları Okulu, Sağlık okulları, hemşire-ebe okulları, öğretmen okulları, veteriner okulları, askeri ortaokullar-liseler… şeklinde sıralamak mümkündür.
Bunlarla ilgili olarak aşağıdaki noktalara değinmiş olalım.
- Osmanlıdan gelen veya başka bir ifadeyle Devlet geleneğimizin icabı olarak payitahtlarda ve Cumhuriyet dönemimiz itibariyle Ankara’da bir Maliye Okulu lise dengi okul olarak ve zaman zaman kapatılarak-tekrar açılarak mesleki eğitim vermiştir. Bu okulu ve mezunlarını ihtimam dışı ve özelliksiz yapmak için önce İstanbul-İzmir gibi yerlerde de açılmış ve sonunda da tamamen kapatılmıştır. Kapatmanın, genel eğitim politikalarına uygun tarafları varsa da, bize göre en önemlisi; çalışkan ve/veya zeki Anadolu çocuklarının şartları zorlayarak veya 1974 yılından itibaren de çoğunluğu itibariyle lisans eğitimlerini tamamlayarak << Devlet hizmetinde/yönetiminde ve hatta özel sektörde, artık bizde varız >> , durumuna gelmeleri, Maliye (Eski) Kurulcularının-Grupçularının bu durumu kendileri bakımından tehlikeli görmeleridir.
- Diğer meslek okulları bakımından da kısmen veya tamamen benzeri görüntülerden ve değerlendirmelerden bahsetmek mümkün olsa gerektir.
Eskiden belirtilen okullara gidenler, mecburi hizmet karşılığında iş garantisi ile hayata atılırlardı (Bu okulların bazılarında iş garantisi vermeksizin eğitim ve öğretimlere bir müddet devam edilerek geçiş dönemi tamamlanmak istenmiş ve öylece de yapılmıştır.) .
Şimdi öğretmen okulu-otelcilik okulu… var, fakat iş garantileri yok.
Diğer bir husus da şudur. Sanayici veya iş adamları ara eleman yok diye bangır bangır bağırır olur hale gelmiştir, adeta. Ya, alçak eşeğe binmek kolay olacak, dersiniz; öyle mi? Bırakın afrayı-tafrayı. Bırakın, çocuklarımız bir taraftan meslek okulunda okusunlar ve dallarında yüksek tahsili tamamlayanları tercihen istihdam ediniz. Yani, tıp doktoru olmuş amma, iğne-pansuman yapmasını bilmeyenlere öncelik hakkı vermeyin, çiçeği saksıda-ağacı evinin bahçesinde göreni mühendis… gibi kabul etmeyin, diyelim.
Neyse, liseler-ortaokullar yaygınlaşınca ve bütün köyleri-mezraları kucaklar hale gelince, yatılı okullar kapatıldı diyelim. Öyle ise, fakir aile çocuklarının lise ve dengi mesleki-teknik okullarda okumaları bakımından; gidilen yerler itibariyle barınmaları-iaşeleri-giyim ve kuşamları-ibateleri devlet tarafından karşılanır hale gelinmelidir, deriz.
Yakın bir zamana kadar, lisans eğitimlerini; iktisat, maliye, muhasebe… gibi alanlarda-sahalarda tamamlayanlardan iki yarıyıl esasıyla ve bazı üniversitelerde pedagoji eğitimi alanlara mesleki-teknik lise ve dengi okullarda öğretmen olabilme hakkı tanınıyordu. Günümüz itibariyle, benzeri bir uygulamanın hayata geçirilmesindeki fayda yeniden etüd edilmelidir, deriz.
28 Şubattan sonra bir deli kuyuya taş atmış ve 40 kişi çıkaramamış olabilir. Şimdi, 41. kişi çıkardı, diyelim.
Bu haliyle, 4 + 4 + 4 sistemli eğitim sistemi; bizce de isabetli olmuştur.
Eskiden, lise dengi meslek okulu mezunları gerek devlet kademesinde ve gerekse özel sektörde; sahasında yüksek tahsilli olgunluğu-bilgilisi-sosyal/resmi en güzel davranışlısı, Devletine-Milletine yürekten bağlı, çevresine-etrafına, resmi-özel muhataplarına-vatandaşlara sevecen-saygılı olur ve çevreleri-ahali itibariyle de öyle kabul edilirlerdi.
Yine, o görüntüleri sergileyenlerimiz olsun, isteriz. Günümüzde ise, insanlarımızın çoğunluğu; nerede eski sevgiler-saygılar der hale gelmiştir. Tabii, sormak da gerekir?, bu nesli hangi kuşaklar yetiştirdi ve bu hale getirdi, diye?.
Bunlardan, yüksek tahsile yönelmeden hayata atılanlara ise; barem-iş kanunu-denge faraziyeleriyle mali-sosyal-emeklilik haklarında eksi yönde haksızlıklar da yapılmasın, isteriz.