82 Milyonu kucaklamak...

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Kucaklamak deyince aklıma 'Bu nasıl olacak?' sorusu geliyor...

'52 Milyonu zor tutmak', bu deyimi ben söylemedim.

Merakımı mazur görün, tutmasalar ne olurdu?

Bölerek yönetmek, karşı tarafı yok saymak ve her türlü çirkin tabiri kullanmak ve sonuçta 'Türkiye İttifakı' istemek nasıl bir duygu?

Gördüğüm şu ki kimi kucaklasa el ense çekerek tuş ediyor!

Kara kucak güreşi sanırsın.

Kurucularını da kucaklamıştı, hatırladım...

En yakınındakileri de...

Ancak siyaset akıl işi!

Her parti iktidar olmak için kurulur.

Kişisel tatminler ve yalnızca muhalefet etmek için kurulmazlar!!! 

Muhalefete demir atmış bir parti, beklentilerden ve de yönetmekten uzaktır.

Kitlelerin beklentilerini 'başka bahara' diye diye çürütür. 

Düşmanını yakınında tutmak, yanlış bir hamlesini önlemek açısından gerekli değil midir?

Halka hizmet etmek, halkın beklentileri için, elini  kendi adına korkmadan ateşe sokmak gerekir bazen.

Önceki koalisyon hükümetlerine baktığımda, bir araya gelemeyecek partilerin, söz konusu 'Vatan' olduğunda nasıl bir araya gelerek ortak kararlar aldığını da iyi biliyorum...

Kıbrıs gibi...

Peki bu 'Türkiye İttifakı' sözü ne anlama geliyor?

Benim anladığım şu ki; Önceki çekişmeleri bırakalım önümüze bakalım.

Demek ki Türkiye açısından tehlike büyük!

Kucaklaşmaktan rahatsız olanlar provokasyona hazır bekliyor.

Bu durumda siyasi partiler ne yapmalı?

'Bırakalım batırsın, görelim nasıl batırıyor' mu demeli?

'Batarsa batsın amaaan sende' demek siyaseten doğru mu?

Yeniden mi kuracağız?

Otobüs son sürat uçuruma sürüklenirken, 'birlikte yok olalım mı?' demek gerekir, yoksa yedek şoför hepimizin selameti açısından direksiyonu ele geçirip, selamete mi çıkarmalı?

Valla selametimiz açısından bir kurtarıcı gerekiyor!

Bunu nasıl yapacağız?

Nefsimizden, kibrimizden uzaklaşarak sağ salim otobüsü yoluna sokarak tabii.

Otobüsün yolcuları olarak direksiyona biz geçemeyeceğimize göre, bu gidişe bir fren koymak siyasetçilerin işi.

Son sürat gidiyorsa vitesi küçült, frene bas bırak, frene bas bırak. 

Sür'ati düşür...

Yani otobüsü düzgün yola getir önce.

Demokrasiye inanıyorsak bu gidişin gidiş olmadığı gün gibi aşikâr.

Fedâkarlık etmek, taşın altına elini koymak, 'bırakalım batsın, bırakalım yardan uçsun' demekten daha doğru değil mi? 

Zaten  otobüsün yolcuları sağ salim yola revan olduklarında otobüsü yardan son sürat uçuruma sürükleyen şoförü direksiyondan alır. 

Yerine kendilerini kurtarana direksiyonu teslim eder!

Ve yolcular artık otobüsü kimin uçuruma sürüklediğini görüyor.

Güle eğlene, alkış tutarak yardan uçmayalım aman deyim!

Yani şunu demek istiyorum.

82 milyonu biz kucaklayalım.

Ayrıştıran dil tutmadı, halk rahatsız olduğunu gösterdi.

Nasıl olacağını yumuşak bir dille gösterelim.

Yüksek sesle bağırmak yerine, anlaşılan bir üslupla, kavga etmeden.  

Selametimiz açısından bu gerekli.

Yoksa kriz geçiren şoför gözü kapalı fren yerine gaza basmaya devam edecek...

Bu otobüste kaç şoför var?

Yoksa onlar da mı çılgın şoföre alkış tutuyor?

Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyamete mi?

Aklı selim bir ikinci şoför yok muuu?

Yoksa tek şoför bu hızla giderse otobüsü ya uçurumdan yuvarlayacak ya da duvara toslayacak.

Otobüsün yolcuları olarak SOS veriyoruz:

'İmdaaaaat bir kurtaran yok muuuu?'