ABD Kongresi’nde hükümete sert eleştiriler

Erdoğan Hükümeti ne kadar güvenilir bir ortak?

Türkiye’nin gündeminde olan en önemli konulardan biri olan Gezi Parkı olayları, ABD Kongresi’nde tartışıldı. Kongre üyeleri, göstericilere çok sert şekilde müdahale edilmesine yol açan tutumlar nedeniyle Türk Hükümeti’ni sert bir dille eleştirdi.

Olayların başlamasından bu yana, ABD yönetiminin, Türk Hükümeti’ni eleştiren çok sayıda açıklamalar yapmasına yol açan Gezi protestoları, bu kez de ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi’nde ele alındı. Avrupa, Avrasya ve Yeni Gelişen Tehlikeler Alt Komitesi tarafından düzenlenen oturuma, California Milletvekili Dana Rohrabacher başkanlık etti. ‘Yol Ayrımındaki Türkiye: Gezi Parkı protestoları bölgedeki demokrasi için ne anlama geliyor’ konulu oturuma, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi,‘Washington Yakın Doğu Enstitüsü’nden Jim Jeffrey, aynı enstitüden Soner Çağaptay, Hudson Enstitüsü’nden Politik İslam uzmanı Hillel Fradkin, düşünce kuruluşu SETA’dan Kadir Üstün ve Milliyet Gazetesi köşe yazarı Kadri Gürsel konuşmacı olarak katıldı.

Rohrabacher, oturumun açılışında yaptığı konuşmada, özellikle Suriye’deki krizin ABD’yi, Türkiye ile işbirliği yapmaya zorladığını belirterek, ‘Erdoğan Hükümeti ne kadar güvenilir bir ortak? Yerel konulardaki kitlesel protestolar Erdoğan Hükümeti’ni salladı. Muhaliflere yönelik sert müdahale yanlısı çizgisi toplumsal bir öfke yarattı. Daha kötüsü, Erdoğan’ın destekçileri ‘Yahudi Lobisi’ni suçlayan ve Amerikan Girişim Enstitüsü’nün gösterileri planladığını savunan komplo teorilerine prim verdi. Başbakan’ın kendisi de Yahudiler için hakaret olarak kullanılan ‘faiz lobisi’ söylemini ısrarla kullandı. Bunlar sağlıklı bir demokrasinin işaretleri değil’ diye konuştu.

ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey de konuşmasında, Gezi parkı protestolarına orantısız güç kullanılarak verilen karşılığın, Türkiye'de birbirinden farklı iki siyasi grubun oluşturulduğunu savundu. Jeffrey, ‘Ancak gözlemcileri, beni ve ABD hükümetini rahatsız eden şey, barışçıl protestolara ayrım gözetmeden güç kullanılması. Bundan da öte, hükümet liderlerinden ama bazılarının tavırları. Başbakan Erdoğan'ın protestocu heyetle görüşmesi ve park meselesine çözüm bulmada akla yatkın bir duruş benimsemesine karşın, Erdoğan da dahil olmak üzere liderler, genel anlamda protestocuların tamamını kötü gösterdiler. Protestoculara karşı kullanılan dil, polisin tavrı, hükümetin ifade ve toplanma özgürlüğü, azınlıkların haklarının görmezden gelinemeyeceği ilkesi, Türkiye’de yaşanan süreçte demokrasiye bağlılık konusunda çok ciddi soru işaretleri yarattı. Başka ülkelerde de olduğu gibi Türkiye'de de çoğunluk yönetimde olabilir, polise görevler verebilir, yasalar çıkarılabilir, ancak azınlığı kontrol edemez.” diye konuştu.

Washington Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Direktörü Soner Çağaptay, AK Parti döneminde Türkiye'deki ekonomik büyüme sağlandığına değindi. Protestoların ABD ve Türkiye ilişkilerini etkileyeceğini düşünmediğini belirten Çağaptay, hükümetin, protestoların ‘dış mihraklar’ tarafından yönlendirildiğine ilişkin komplo teorilerine de itibar göstermemesi gerektiğini, protestoların çok açık bir biçimde kendiliğinden gelişen yerel hareketler olduğunu ve hükümetin buna kulak vermesi gerektiğini belirtti.

Hudson Enstitüsü bünyesindeki İslam, Demokrasi ve Müslüman Dünyasının Geleceği Merkezi Direktörü Hillel Fradkin ise Başbakan Erdoğan'ın demokrasi tanımının, ‘liberal demokrasi’ olmadığını savundu. ‘Erdoğan'ın Gezi Parkı'na yönelik saldırısı, birçoğunun dediği gibi sadece orantısız değildi, aynı zamanda da yasa dışıydı. Yıllar geçtikçe Erdoğan, yasalar yalnızca kendi söylediklerinden ibaretmiş gibi davranıyor’ diye konuştu. Türkiye’de, Erdoğan’a yönelik karşı çıkışların temelinde, ‘Erdoğan’ın keyfi davranışlar içinde bulunması’ ve ‘dini, manevi ve siyasi açıdan ülkeyi Türkiye Cumhuriyeti öncesi geçmişini yeniden canlandırma’ peşinde olduğunu dile getiren Fradkin, Türkiye’de bu görüşü benimsemeyenlerin de bir dayatma ile karşı karşıya olduğunu savundu.

Siyaset ve Toplum Araştırmaları Merkezi'nin (SETA) Washington bürosu uzmanlarından Kadir Üstün de Türkiye'de, 10 yılı aşkın süredir iktidarda bulunan AK Parti Hükümeti’ni savunan açıklamalarda bulundu. Üstün, Başbakan Erdoğan'ın sert söylemlerinin, protestocuların tamamına değil, onların arasındaki bazı yasadışı, marjinal gruplara, şiddet ve Vandalizm’e başvuranlara yönelik olduğunu savundu. Üstün, hükümetin Gezi Parkı protestolarını bir isyan gibi algıladığına değinen Üstün, “Erdoğan’ın orada bir çizgi çekmesi, burası hukuk devleti, kurallara uymalısınız' demesi gerekiyordu” diye konuştu

Milliyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel de protestoların nedenlerini, Türkiye’de önde gelen medya kurumlarının yetersizliği, bağımsız yargının devre dışı bırakılmış olması, yetkililerin en küçük protestolara bile hoşgörü göstermemesi ve polis şiddetine başvurması, Başbakan Erdoğan'ın kadınların kaç çocuk sahibi olması gibi özel yaşama yönelik müdahale olarak algılanan açıklamalar yapması olarak sıraladı. Erdoğan’ın izlediği politikalar ve söylemleriyle kamuoyu üzerinde oluşturduğu baskının, toplumsal bir patlamaya yol açtığını vurgulayan Kadri Gürsel, “Erdoğan'ın iktidarına karşı yeni, laik, kentli orta sınıf isyanı. Sivil toplumu demokrasi yolundaki mücadelede kilit bir aktör olarak haklı konumuna erişmesi, olgunluk ve sağlıklı bir toplumun işaretidir. AK Parti'nin şu anda bir kavşağa geldi ve önünde iki yol var. Ya Türkiye'nin gerçekten özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı ve laik demokrasi olması için gereken adımları atabilir. Yada Türkiye'yi İslami, otoriter ve baskıcı bir rejim yoluna sürüklemeye devam edebilir” diye konuştu.