Ablalar...

Hülya SEZGİN

Şu  günlerde ülke olarak yaşadıklarımız bana kızımın üniversiteyi kazandığı yıllarda çektiğimiz sıkıntıları anımsattı...

Yıl 2006... kızım Senem'im Aksaray Üniversitesini kazandı.  İzmir'den Aksaray'a... Uzak ama olsun... Peygamberimiz ne demiş "İlim nerede ise gidiniz..." Elbet biz de götüreceğiz...

Götüreceğiz ama on altı  yaşında bir kız çocuğu... o ana kadar anasının dizinin dibinden, ailesinden bir gün ayrı kalmamış...  Nasıl olacak? Nerede kalacak?

Yurt başvurusunda bulunduk... yedeklerde çıktı... Bu ne demek... Okul açılınca kızım nerede kalacak? Okul Şereflikoçhisar'ın eski yerleşkesinin tam karşısında... aradan ana yol geçiyor...

Kızımı da aldığımız gibi babası ile önce okula yazdırmaya  Aksaray'a, oradan da Şereflikoçhisar'a okulu görmeye gideceğiz...

Aksaray'a vardık. Kaydını yaptırdık. Okul ana baba günü... ortalıkta yaşları bizimkilerden daha büyükçe başları türbanlı kızlar dolaşıyor... herkes bir şeyler öğrenme, bundan sonra ne olacak onun derdinde.. .  İşte bu ablalar şaşkın etrafa bakınan bu kişilere yanaşıyor... Hepsi güler yüzlü... iyilik meleği gibi... yardım etmeye can atıyorlar...  Derken bize de yanaştılar... "Hayırlı olsun, nereyi kazandı?" sorusunun ardından "Nerede kalacak?" dediler.  Ne olduğunu tam kavrayamadığımızdan o şaşkınlık arasında yanıtladık. "... yurt çıktı ama yedek... ne olacak nasıl olacak bilmiyoruz".

Hemen anlatmaya başladılar..."... kaloriferli, korunaklı, möbleli dairelerimiz var. Kiralar çok pahalı değil. Yurt ücretine yakın. Üstelik biz de onlara ablalık ediyoruz!.." O an şafak attı bende... Denize düşen yılana sarılır örneğinde olduğu gibi çocuğumu (sözde) rahat etsin, (sözde) korunaklı olsun diye kimlere emanet edecektim?..

Ben "Hayır, teşekkür ederiz" dedikçe onlar övmeyi, ısrar etmeyi sürdürüyorlardı. En sonunda baktılar razı edemiyorlar (kandıramayacaklar) ad ve telefonlarının yazılı olduğu bir kağıdı elimize tutuşturdular. ..

İçim pırpır, korku içinde Şereflikoçhisar'a geldik.   Okulda müdürle görüştük. "Yurt? Yedek? Nasıl olacak?" sorumuzu "Efendim okul açıldıktan sonra gelmeyen öğrenci olursa boşalan yeri verebileceğiz ancak. Ama bu çok zayıf bir ihtimal..." diye yanıtladı. Öfkem tepemden taşıyordu... Nasıl yani!.. atıyorum bin kişilik bir okula 20 kişilik yurt yapacaksın. Yurt hakkı kazanamayan ana kuzuları ne olacak?.. Deli oldum. Ama çözüm yok....

Başı kesik tavuk gibi oradan oraya koşuyorum. Çocuğuma kalacak yer, bir çare arıyorum. Köyün bakkalına gittik hemen. Bakkallar marketlere benzemez. Herkesten, her şeyden haberi olur ve iyi niyetle çözüm üretir bakkal amcalar. Büyük yerlerde pek kalmadı ama Anadolu'da hâlâ böyledir.  Kapının önünde 2-3 kişi kasaların üzerine oturmuş sohbet ediyorlar. Yabancı görünce ilgilendiler. Biz de derdimizi anlattık. "Burası köy. Burada kiracı da olmaz, kiralık ev de... Herkes kendi evinde oturur" dediler.  O sırada gençten temiz yüzlü bir adam "Abla benim babamla evimiz aynı bahçe içinde sırt sırta... babam altı ay önce sizlere ömür. Evi dayalı, döşeli. Aslında onun evi daha bakımlı diye biz oraya geçecektik. Ama altı-yedi ay sonra... çünkü tadilat yapmamız gerekli... Yoksa seve seve size verirdik"  İyi de altı-yedi ay bu çocuk nerde kalır? Boynumuz bükük köyün sokaklarını gezmeye başladık... Bir süre sonra genç adam kan ter içinde karşımıza çıktı "Abla sizi arıyordum. Eve gittim, sizin çaresizliğinizi hanıma söyledim. Bizim de üç çocuğumuz var. Yarın bizim de başımıza gelebilir. Biz  evi beğenirseniz size vereceğiz"  Çölde gezerken vahaya rastlamış bedevi gibi rahatladım, sevindim...

Hep birlikte eve gittik. Bu genç adam Soner Ayan'dı. Köyün ilköğretim okulunda çalışıyordu. Eşi Hüsniye ve üç çocukları ile bu pırıl pırıl insanlar bizi ağırladılar. Karnımızı doyurdular. On beş gün sonra kızımı getirdim, yerleştirdim. Yirmi gün de yanında kaldım. Yirmi gün boyunca sıcak komşuluk yaptım. Sonra bir daha gitmedim. Çünkü anasına güvenen değil, ayakta duran bir kızım olsun istedim. Üç yıl boyunca bu aydınlık yüzlü temiz insanlar kızıma ana-baba-kardeş oldular... Gözüm arkada hiç olmadı. Allah razı olsun onlardan. ..

Çocukları okudu... güzel meslek sahibi oldular. Kızlardan biri evlendi...  Anadolu'mun bu güzel insanları ile hâlâ arada bir haberleşiriz...

Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere!.. Ben şanslıydım. Böyle temiz iyi insanlarla karşılaştım. Ya karşılaşmayanlar... Ya o ablaların eline düşenler... Biz gerçek bir sosyal devlet olsaydık ve o çocuklarımıza yurt açıp ablaların abilerin eline muhtaç duruma getirmeseydik şimdi bu durumlara gelmezdik... Daha aydın, çağdaş, Atatürkçü gençler yetiştirirdik. Okumak isteyip de durumu iyi olmayan çocuklarımıza hakkı ile maddi, manevi destek yapsaydık çocuklarımız bu gün kula kul olmazdı... Devletin koca koca generalleri... pek çok önemli yerlerde bulunan kimseleri dış güçlerin oyuncağı olup din kisvesi altındaki sümüklü bir adama tapmaz, ondan emir almaz ve peygamberle bir tutmazdı. Diyanete harcayacağımız parayı eğitime harcasaydık bu günlere gelmezdik...

Bunu ben küçücük Hülya bile yıllar öncesinden görmüşken ve yavrumu korumak için çırpınmışken... Devletimizin koca koca makamlarındakiler nasıl görmemişler hayret!..

Hülya SEZGİN / hulyasezgin@hotmail.com

18.08.2016