İktidara ve RTE’ye oy veren vatandaşlarımız da aslında birçok şeyin farkında. Devleti yönetenlerin ekonomide, dış politikada olduğu gibi eğitim, kültür, sağlık, güvenlik, din, hukuk konularında da büyük yanlışları olduğunu görüyor. Sorunları çözme konusunda yönetme becerisini kaybettiğini en azından hissediyor.
Sadece "yönetme becerisi yetersizliğini" görse bu kadar acı duymayacaklar. Fakat toplumun büyük kesiminin "derin yoksulluk" girdabına sürüklendiği sırada bile bir küçük zümrenin zenginleşmesi ve şatafat içinde yaşamasından bir an geri durmadığını da biliyorlar.
Son seçimde "dolar düşmese de olur, benzin 50 TL, soğan 100 TL olsa da razıyız, yeter ki ezan susmasın, bayrak inmesin" diye oy verenler de çok şeyin farkında.
Seçim sonrası politikaların asla vaat edilen gibi olmadığını, kötü yönetimlerinin cefasını geniş kitlelere çektirenlerin israf ve şatafatlı yaşantılarından asla vazgeçmediklerini görüyor.
Başını sokacak bir ev, karnını doyuracak kadar bir beslenme ve hastalandığında ilaç alabilmek gibi kaygıları olan, medeni bir yaşantıyı hayallerinden bile çıkarmış kitlelerin tepkisizliği neden?
Doktorlar, mühendisler ve gençler yurtiçinde umutlarını kaybettikleri için sessiz sedasız yabancı ülkelere göçüyor. Hak ettikleri ekonomik ve sosyal şartları ülkemizde elde etmek için iktidara tepki göstermeden gidiyorlar. Neden?
Nüfusun üçte ikisinin geliri açlık sınırı altında. Ve bu kitleler suskun. İlk öğretime giden çocuklarının beslenme çantalarına bir sandviç koyamayan, orta ve yüksek öğretimdeki çocuklarının cebine öğle yemeği parası koyamayan veliler sessiz ve mütevekkil.
Bu yaşanan acıların kötü yönetimin eseri olduğunu itiraf edemeseler de biliyor veya hissediyorlar.
Ama bu acıları çeken vatandaşlarımız bu gerçeği duymak bile istemiyorlar. Biliyorum ki bu ve benzeri cümleleri okumaktan bile sıkılıyorlar.
* * *
KİTLELER NEDEN TEPKİSİZ?
Acı ve sıkıntı çeken kitlelerin tepkisizliğin sebebini bulmak için çok düşünüyorum.
· Aklıma gelen sebeplerden ilki “bizden” dedikleri insanları zamanında o kadar yücelttiler ve gözlerinde büyüttüler ki “yüce” zannettiklerini “cüce” olarak görmeye tahammül edemiyorlar.
Bir türlü eleştiremedikleri ve her türlü hatalarına rağmen destekledikleri kişilerin seçim vaatlerinin yalan olduğunu; montaj kasetler, sahte açılış törenleri vb teknikleri de kullanarak kitleleri kandırdıklarını aslında biliyorlar. Fakat kandırılmanın sorgulamaktan daha sancısız olduğunu öğrendiler.
· Bilerek kandırılmaya razı olduklarını ve yanlışı desteklediklerini kendilerine dahi itiraf edemiyorlar.
Yanlışa destek vermenin, kendilerinde vicdan azabı yaratacağını hissettikleri anda, yanlış işlerin doğru olduğunu savunmaya başlıyorlar.
Karnı aç, borç içinde yaşayanlar bile trafikteki araçları, restoranlardaki kalabalıkları gösterip, “ekonomik kriz var diyenler yalan söylüyor” diyebiliyor.
· Kitlelerin tepkisizliğinin üçüncü sebebi bence öğrenilmiş çaresizlik içinde olmaları. Yani bu kitleler karşılaştıkları olumsuz olaylar üzerinde kontrollerinin olmadığını düşünüyorlar. Bu düşüncenin yarattığı bir duygusuzluk hali içindeler.
Oysaki kitleler oy tercihini değiştirmek suretiyle durumu kontrol altına alabilirler.
* * *
ŞARTLI REFLEKS SİLİNİR Mİ?
İnsanların (kitlelerin) hiç de doğal sayılmayacak bu tür tepkilerinin (daha doğrusu tepkisizliğin) uzun süren bir psikolojik operasyonun sonucu olduğu kanaatindeyim.
İktidarın müthiş bir propaganda makinesi var ve kitle psikolojisi üzerinde uzmanlaşmış kişilerle çalışıyorlar.
Daha önce de yazdığım Pavlov’un köpekler üzerinde yaptığı şartlı refleks deneylerinin çok daha gelişmiş (sofistike) olanlarını Türk toplumuna uyguladıklarından eminim.
Toplum belirli kavram ve kelimeleri duyduğunda heyecana getirilip, aklı yerine bu kelimelerin yarattığı duygularla tepki verir hale getirildi.
"Ezan, bayrak, dış güçler, yerli ve milli, terör, bölünme, LGBT, Ce Ha Pe, başörtüsü, Ayasofya" gibi kelimeler, bunları duyan kitleleri iktidara sevgi, muhalefete nefret duygusu üreten birer maymuncuk olarak kullanılmakta.
Şartlı refleks göstermek üzerine eğitilen kitlelerin bu halden kurtulması kolay değildir.
Pavlov’un yaptığı deneyler sonrası vardığı sonuç şudur: Şartlı refleksten kurtulmak için ağır travmalar, şoklar gerekir. Ancak bu etkenler insanları en doğal haline döndürür.
Ben seçim öncesinde yaşadığımız ekonomik krizin böyle bir şok etkisiyle şartlı refleks gösteren bir kısım kitleyi normal hale getirir diye düşünmüştüm.
Fakat anlaşılan bu travmanın veya şokun şiddeti seçmenin çoğunda şartlı refleksten kurtulmaya yeter şiddette değilmiş. İktidar şartlı refleksi körükleyen sihirli kelimeleri bolca kullandığı kampanya ile başarılı oldu.
Seçim sonrası muhalefette öğrenilmiş çaresizlik duygusu daha da büyüdü. Bu da toplumsal tepkisizliği beslemekte.
* * *
Ancak seçim sonrası kitlelerin alım gücünü daha da düşüren politikalar şokun şiddetini artırmakta.
Heybedeki turpun büyüğü, Mart ayında yapılacak yerel seçimlerden sonra ortaya çıkacak. İçinde yüzdüğümüz su yavaş yavaş ısıtılıyordu, Marttan sonra hızla kaynatılacak.
Eylül 2021’de 7,2 TL olan Mazotun şimdi 40 TL olması şok etkisi yaratmıyor ama 50 TL olunca yaratmaz diyemeyiz.
Eylül 2021'de 8,3 TL olan Dolar'ın iki sene içinde 27 TL olması travma yaratmıyor ama 40 TL olması da etkilemez diyemeyiz.
Kredi kartlarının limitlerinin kısıtlanması, banka kredilerin azaltılması, vergilerin artırılması, ücretlere zammın enflasyonun çok gerisinde kalması, fakirliğin derinleşmesi, milli servet olan madenler, şirketler vd varlıkların yabancılara satışı gibi olaylar arttıkça şartlı refleksi silen güçte birer travma veya şok yaratır mı?
Bunu şimdilik bilemiyoruz. Ama böyle bir etkisi olursa bu musibetten bir hayır doğmuş olur...